Kemalistler TSK’yı yeniden ele geçirmeye mi çalışıyor?
Mehmet Acet'in çok konuşulan yazısı üzerine devletin önemli kademesinde bulunan bir isimden açıklama geldi
Mehmet Acet'in Yeni Şafak'taki köşesinde “Kemalistler TSK’yı yeniden ele geçirmeye mi çalışıyor?” sorusunu gündeme getirmesi büyük tartışma başlattı.
Acet, yazısı üzerine kendisini arayarak kaygılarını gideren bir devlet yetkilisinin sözlerini bugün okurları ile paylaştı.
İşte ünlü gazetecinin “Ordu Kemalistlere değil millete emanet ediliyor” başlığını taşıyan yazısı;
Pazartesi günü burada “Kemalistler TSK’yı yeniden ele geçirmeye mi çalışıyor” diye bir soru ortaya atmıştım.
Orduyu yeniden ‘rejim bekçiliği’ pozisyona taşımaya çalışan iradeden söz edip, FETÖ’nün tasfiyesiyle boşalan yerlere kimler geliyor diye sorduk.
Ülkenin geleceği adına hayati niteliği olan bu soruyu durduk yere gündeme aldığımızı söyleyemem.
Son dönemde Kemalist çevrelerin Atatürk tartışmalarını köpürterek kendilerine devlet içinde alan açmaya çalışmaları o kadar dikkat çekici hale gelmişti ki.
Referansımız, çıkış noktamız işte böyle bir bağlama oturuyordu.
Zaten o çevreler hemen üzerlerine alındılar.
Nasırlarına basınca anında tepki verip, en iyi bildikleri yöntemle, yani yazdıklarımızın ana fikrini çarpıtarak algı operasyonu çekmeye kalktılar.
Kusura bakmasınlar yemezler…
“TOPLUMSAL DENGEYE DİKKAT EDİLİYOR”
Bu konuya ikinci kere girmemin nedeni, cevabını aradığım sorunun yanıtının gelmiş olması.
Pazartesi yazısı üzerine, 15 Temmuz sonrası TSK’nın yeniden yapılanması sürecinde imzası bulunan, bu işleri yürüten kadroda görevi bulunan önemli bir isim aradı.
“Dediğin anlamda bir sıkıntı yok” dedi.
Bu bir…
TSK’ya 15 Temmuz sonrası subay/astsubay/erbaş alımında “Toplumsal dengenin gözetildiğini” söyledi.
Bu iki…
Bu yanıtlar ne anlama geliyor?
Ordu içinde, TSK’yı kendi yörüngelerine sokarak, eski günlere dönmek isteyen Kemalist kadrolaşmaya izin verilmeyecek anlamına geliyor.
Toplumsal denge dediğimiz şu:
Orduya, Türkiye sosyolojisinin ortalamasının yansıması.
Ehliyet, liyakat sahibi, askerlik yapabilecek asgari vasıflara sahip herkesin girebilmesi, bu şekilde bu kurumların ele geçirilecek mevzi olmaktan çıkarılması.
Bunu söylerken Kemalistlerin/Ulusalcıların Aşkale Kampı’na gönderilmesi gibi bir seçenek de sunuyor değilim.
15 Temmuz’un devam eden günlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı tarif de böyle bir çerçeveye oturuyordu zaten.
“Devletin sahibi kim olacak” sorusunu gündeme getirdikten sonra “Millet” yanıtını vermişti Erdoğan.
DARBE KÜLTÜRÜNÜN
YENİDEN YEŞERMEMESİ İÇİN…
Ayrıca…
TSK’yı yeniden ‘rejim bekçiliği’ sınırlarına çekmeye çalışan iradenin temiz bir sicile sahip olduğunu kim söyleyebilir ki?
15 Temmuz dışında bu ülkede yaşanan bütün darbelerde kimin, hangi ideoloji sahiplerinin imzası vardı, bir söyler misiniz?
27 Mayıs’lar, 12 Martlar, 12 Eylül’ler, 28 Şubat’lar, 27 Nisan’lar, kapatma davaları…
Bunların hepsi kendisini memleketin, devletin yegane sahibi olarak gören Kemalistler tarafından gerçekleştirilmedi mi?
Bu kadar kabarık bir sicil olmasaydı, “15 Temmuz’da FETÖ’cüleri ulusalcı subaylar durdurdu” diyerek yazdıklarımıza itiraz edenleri en kalbi duygularımla selamlayabilirdim.
O durumdakilere yine bir selam gönderebiliriz ama, 15 Temmuz’un asıl kahramanlarını unutmamak kaydıyla.
15 Temmuz gecesi yazılan destan, Türkiye’nin darbeler tarihinin defterini dürüp ‘karanlık odaya’ almasını sağlayacak muazzam bir imkan sundu.
Sivil asker ilişkileri bağlamında öncesinde de bir takım adımlar atılmış, ordu 2010’dan itibaren olması gereken asli görevine yönelmişti.
Ancak o yapılanların yeterli olmadığını 15 Temmuz’da görmüş, yaşamış olduk.
Hükümet, darbe girişiminin paniğini üzerinden atar atmaz, bu bağlamda esaslı bir dokunuş yaptı.
20 Temmuz’da ilan edilen OHAL kapsamında yapılan ilk düzenlemelerden biri, TSK içinde darbe kültürünün yeniden yeşermesini köklü şekilde engelleyecek reformlardı.
Askeri liselerin kapatılması, Milli Savunma Üniversitesi’nin kurulması, Kuvvet Komutanlıklarının ve personelin Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması, bu bakanlığın güya bakanlık olmaktan çıkarılıp gelişmiş demokrasilerdeki görev/yetki pozisyonunu elde etmesi gibi başlıklarla sıralayabileceğimiz reformlar hayati niteliği olan kararlardı.
Artık 15 Temmuz’u hiç ağzına almamaya başlayan, dünkü grup toplantısında olduğu gibi, darbeyi yine 20 Temmuz’da başlatan CHP lideri Kılıçdaroğlu, asıl bu konularda mı sancı çekiyor diye de sormadan edemiyor insan.