"Kendi mahallemin kahramanı olmaya çalışmadım!"
SuperHaber röportaj editörü Hülya Okur'un, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ile yaptığı söyleşinin ilk bölümünü dün yayınlamıştık. Feyzioğlu, röportajın ikinci bölümünde FETÖ ve PKK ile mücadelede hukukun rolü, Emine Bulut ekseninde kadın cinayetleri ve bu bağlamda yeniden gündeme gelen idam cezası tartışmalarını değerlendiriyor.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Hülya Okur'la söyleşisinin ilk bölümünde yargı reformu ve adli yıl açılışı ile ilgili barolarla yaşanan tartışmaya ilişkin önemli bilgiler paylaşmıştı.
Feyzioğlu yargıya yönelik eleştirilerine ikinci bölümde de devam ediyor. "Türkiye'ye diken yargıdan battı. Diken battığı yerden çıkartılır" diyen Feyzioğlu, 2010 Anayasa referandumunda yapılan hatalar ve kumpas davalarında yargının içine yuvalanan FETÖ'cülerin rolüne işaret ediyor ve bugün FETÖ yargılamalarına itiraz edenlere "O gün kıllarını kıpırdatmadılar, bugün kıyameti kopartıyorlar" sözleriyle tepki gösteriyor.
Farklı anlayışlar arasında köprü olmaya çalıştığını ifade eden Feyzioğlu, "Kendi mahallemde kahraman olmaya çalışmadım. Kendi mahallesinde kahraman olmak çok kolay. Ver coşkuyu, al alkışı." diyerek eleştirilerin ana nedenine de parmak basıyor.
Yargıdan FETÖ unsurlarının büyük oranda temizlendiğini belirten Feyzioğlu'nun HSK üyelerinin seçimine ilişkin de bir önerisi var. Barolar Birliği Başkanına göre HSK üyelerini TBMM seçmeli. Ve Feyzioğlu yargıyla ilgili bu noktada çok önemli bir ifade kullanıyor: Sadece tarafsızlık, bağımsızlık değil keyfiliği de istemiyoruz.
Yargıda çocuk hakim sorunu yaşandığını ifade eden TBB Başkanı af konusunun ise yargı reformunun 'star' parçası olmadığının altını çiziyor. Kadın cinayetleri noktasında Emine Bulut'un bir milat olmasını isteyen Metin Feyzioğlu çözüm önerisini ise şu sözlerle özetliyor: İlk tokatta müdahale etmek lazım. O ilk tokadın devamı geliyor, kadın evden kaçınca sokak ortasında öldürülüyor.
Emine Bulut ekseninde yeniden gündeme gelen idam cezaları tartışmasına ise temkinli yaklaşıyor. İdam söyleminin asıl çözümden uzaklaştırdığını ifade eden TBB Başkanı, "Aksine ters teper. Ne zaman ki idam cezası getirilir, içine a şu da olsun, bu da olsun diye konur, bir bakarsınız idam cezası hortlamış. Bu Türkiye’yi çağdaş dünyadan kopartır." diyor.
Feyzioğlu, bu noktada toplumun önünde bulunan kesimlere bir uyarıda bulunuyor: Kanaat önderlerine, ilahiyatçılara, toplum önderlerine bir ricam var. Sürekli kadın bedeni, kadın namusu üzerinden konuşup durmayın.
İşte Hülya Okur'un TBB Başkanı Feyzioğlu ile yaptığı söyleşinin ikinci bölümü...
"TÜRKİYE'YE KİMSENİN DEMOKRASİ GETİRMESİNE İHTİYAÇ YOK"
Yargı reformunun gerekliliği de en çok bu noktada ortaya çıkıyor. Yollarda, sokakta, trafikte şiddet var. Bunun önüne geçmenin tek yolu. Güvenilir yargı diyorsunuz. Peki Sayın Cumhurbaşkanı yerel yönetimlerden sonra Türkiye ittifakı çağrısında bulundu. Baroların tutumunu bu Türkiye ittifakı ekseninde nereye oturtabilirsiniz?
Türkiye barolar birliği ayrı bir tüzel kişiliktir. Barolar ayrı yapılardır. Biz biz bir çatı örgütüz. Barolarımız kendi kararlarını verir. Hepimiz vatanseveriz ama bunun üzerine tahammül şartını da koymak zorundayız. Bizim derdimiz 82 milyonu adalet paydasında buluşturmak adına ne yapacağımız. Ve Türkiye’nin hukuk devleti kurumlarını güçlendirerek demokrasisini yıkılmaz hale getirmek. Türkiye’ye yönelik ekonomik, para militer belki de açıktan yürütülecek diğer şiddet eylemli saldırılara karşı kamuoylarının desteğini almak. Kendisine demokrat diyen devletler, Ortadoğu bölgesindeki müdahelelerin hepsini anti-demokratik olduğunu söyledikleri yönetimlere karşı yapmışlardır. Ve kendi kamuoylarını oraya demokrasi getiriyoruz diye ikna etmişlerdir. Türkiye’ye hiç kimsenin demokrasi getirmesine ihtiyacı yoktur. Biz köklü bir gelenekten geliyoruz.
"KURUCU FELSEFEYİ BİR KENARA BIRAKIRSANIZ DAYANAMAZSINIZ"
TBB’nin özgür iradesiyle aldığını belirttiğiniz adli yıl açılışına katılma kararının arkasında, FETÖ, PKK, DHKP-C olduğunu görüyoruz. Ortak payda adalet ama yargı reformuna desteğiniz AK Parti politikalarını da desteklediğiniz anlamına geliyor mu?
İşi partilerden çıkartalım. Benim işim partilerle değil. Ben devlet politikalarını yönlendirecek en doğru cümleleri kurmakla yükümlüyüm. Anayasanın ikinci maddesindeki taşıyıcı sütunları, kurucu felsefeyi bir kenara bırakırsanız dayanamazsınız. O taşıyıcı sütunların, hukuk devletinin güçlendirilmesi zorunluluğu vardır, bu çerçevede herkesin mezhebine, kılığına, kıyafetine, ibadetine saygı duyma zorunluluğu vardır.
TÜRKİYE’YE DİKEN YARGIDAN BATTI”
“O GÜN KILLARINI KIPIRDATMADILAR BUGÜN KIYAMETİ KOPARTIYORLAR”
“TECRÜBE ŞART”
"Özlediğimiz Türkiye” diye tabir ettiğiniz, umut için çıktığınız yoldu Çıkış Yolu kitabınız. Çıkış Yollarından biri mi yargı reformu? Yoksa çıkış yollarından biri mi?
En önemli çıkış yolu. Türkiye’ye diken yargıdan battı. Diken nereden battıysa oradan çıkartılır. FETÖ yargıyı ele geçirdi, kumpas davalarıyla vatanseverleri, generalleri, albayları içeri attı, daha sonra alt kadrodan teğmen seviyesine kadar indi ki, kökü de kurutalım diye. O avukat ve gazeteciler, FETÖ zindanlarında, Türk mahkemesi görünümlü FETÖ mahkemelerinde adalet beklerken bazıları onları mahkum etmek için savcılarla birlik oldu. Veya bizim de yaşanmışlıklarımız var diye manşetlerinde destek verdi. O gün kıllarını kıpırdatmadılar, bugün kıyameti koparıyorlar. Samimi bulmuyorum. 15 Temmuz’dan sonra Sayın Cumhurbaşkanımızla bir konuşma yaptım: Hukuk devleti sınırlarından saparsak FETÖ ve diğer terör örgütleri kazanır, hukuk devleti sınırları içinde mücadele edersek evet zordur ama kurunun yanında yaş da yanmaz ve gerçek suçluları yargılarız. Aman adil yargılamadan sapmayalım çünkü FETÖ adil yargılamadan sapmamızı istiyor, demiştim. Fakat yargılamalarda hatalar da oldu. FETÖ iltisaklı hakim-savcılar sistemden çıkartıldıktan sonra 2,5 yıl kıdemli genç hakimler göreve geldi. Bu genç arkadaşlarımıza, aile hukukunu, malını, mülkünü emanet ediyorsunuz. Ben gençlere çok inanan birisiyim ama tecrübe şart. Bizim yargı reformu belgesinde arızalı kesimleri onarmamız lazım. Şunu söyledik: Yargıtay var, %92 oranında hüküm istinafta kesinleşiyor, yargıtaya gidemiyor, düşünce özgürlüğü kullanımı mıdır, eleştiri midir, terör örgütümüdür ayrımını Yargıtay denetimine sokuyoruz.
“KENDİ MAHALLEMDE KAHRAMAN OLMAYA ÇALIŞMADIM”
“YARGI FETÖ’DEN BÜYÜK ÖLÇÜDE TEMİZLENDİ”
“HSK ÜYELERİNİ MECLİS SEÇSİN”
“SADECE TARAFSIZLIK, BAĞIMSIZLIK DEĞİL KEYFİLİĞİ DE İSTEMİYORUZ”
Bir türlü memnun edememe durumu var tabi. En büyük sorunu görüp göremediğinizi anlamaya çalışıyorum. Bu yargı reformu Türkiye’nin önünü açacak, kararlı adımlarla da ilerleniyor, çok değerli bir çalışma. 15 Temmuz Türkiye’ye hukuk devletini aşındırdığı için geldi, Türkiye’nin hukuk sistemi siyasi müdahalelere açık şeklinde bir ifadeniz var. Hakim-Savcı ve bütün hukukçular, bir etki ve hükümranlık altına girdiğini görebiliyoruz. Hiçbir siyasinin baskısı olmasa ve hiçbir örgüt işlerine bulaştırmasa bile bir aidiyetlik sorunu yaşıyorlar mı, yani tarafsızlık ve bağımsızlık adına yapılacak çalışma en önemlisi mi?
2010 öncesindeki HSK’nın yapısından hoşnut değildim. Kapalı devreydi. Kendi ideolojilerini hukukun üstüne taşımak girişimleri de oldu. 367 kararı son derece yanlıştı. O dönemde de aforoz etmeye çalıştılar. Ben kendi mahallemde kahraman olmaya çalışmadım. Kendi mahallesinde kahraman olmak çok kolay. Ver coşkuyu, al alkışı. Mühim olan ayrı mahallelere bölünmüş insanları salonda buluşturmak için oturma odasına alabilmek. Bu çok daha zor. Köprü olabilmek. Ama köprülere hep ateş ederler, uçurmaya çalışırlar. 2010 anayasa değişikliği de yanlış oldu. Sonra 2017 anayasa değişikliği de yanlış oldu çünkü kuvvetler ayrılığını güçlendirmek yerine HSK özelinde zayıflattığı kanaatindeyim. Bu anayasayı olağanüstü dönemde yaptık. Yargının FETÖ’den büyük ölçüde temizlendiği kanaatindeyim. Gelin bir olalım mecliste oybirliği ile HSK’yı güvenilir hale getirelim. HSK üyelerini meclis seçsin. Uzlaşmayla 3/5 çoğunluğu aransın. Önce komisyondan geçsin, liyakata denetimi yapılsın, oradan gelenler nitelikli oyla seçilsin. Kalan kısmı Yargıtay ve Danıştay’a seçtirilsin. Ama denetlenebilir yapı olsun. Kürsüden siyaset yapan hakim gördük, o hakimi sandıkla değiştirme yetkim yok, beni yönetmeye kalktı. Kürsüde siyasetin etkisinde hakim gördük, o zaman kuvvetler ayrılığı, demokrasi ağır yara aldı. Yani siyaset yapan, kendi siyasetini dayatan hakim istemiyoruz. Kürsüde siyasetten telkin alan hakim de istemiyoruz. Sadece bağımsızlık ve tarafsızlık değil, sistemin keyfiliği de önlemesini istiyoruz, ben hakimim istediğim gibi davranırım demesini önleyen bir oto kontrol sisteminin de kurulmasını arzu ediyoruz.
Bu yargı reformunun içinde bu kısım var mı?
Bu kısım yok ama ön kısmı var, eğitim kısmı var, acil olan kısmı var.
“AF, YARGI REFORMUNUN STAR PARÇASI DEĞİL”
“ÇOCUK HAKİM SORUNUMUZ VAR”
Peki bu yargı reformunun star parçası ne, af mı mesela? Ki siz bazı suçların toplumsal barışla ilgisi olmadığı görüşündesiniz.
Af değil de, infaz indirimi. Vatandaşlarımızın beklentisi var ama affın star parçası olduğunu düşünmüyorum. Düşünce özgürlüğünün Yargıtay denetimine açılması. Avukatların hakim-savcı adaylığında mesleğe 70 puanlık giriş barajı getirilmesi, anayasa maddesi ilkelerine uygun davranmanın terfide ölçü haline getirilmesi ve hakim-savcı yardımcılığı müthiş bir şey. Bir meslek büyümüz söylemişti. Çocuk hakim sorunumuz var. Kendi hayat tecrübesi olmayan bir bakışla başka hayatları yargılamalarında sorun yaşıyoruz.
“EMİNE BULUT, MİLAT OLSUN”
“İLK TOKATTA MÜDAHALE ETMEK LAZIM”
(60:08- bitiş) Emine Bulut vakası hepimizin yüreklerini dağladı. Emine Bulut cinayeti toplumda çok büyük yankı buldu. Türkiye ayağa kalktı. Emine Bulut, bir milat olabilir mi, diğer cinayetlerden Emine Bulut vakasını ayıran neydi?
Milat olsun. Ayıran bir şey yok aslında. Gösterilse miydi, gösterilmese miydi, hepimizi sarstı. Herkes şok oldu. 2011’de çok esaslı kadın projesiyle gelincik projesini hayata geçirdik. 25 bin kadına el uzatmışız. O ekip 24 saat telefon başında uyumadan, beş kuruş almadan, telefon başında beklediler. Bir gün opera sanatçısı geldi, konuşamadı, ağlamaya başladı, sigara yanıklarını gösterdi, bu benim başıma nasıl gelir dedi, herkesin başına gelebiliyor. Bu şiddet mağduru kadınlara öyle bir baskı yapılıyor ki, psikolojileri benim yüzümden bana şiddet uygulandı noktasına getiriliyor ve utanıyor. Her olayda bildiri yayınlanıyor hiçbir işe yaramıyor. Birleşmiş Milletler , dünyada yaygınlaştırılması gerekir diye bizden modeli aldı gitti. Önümüzdeki günlerde Aile Bakanımızı ziyaret edeceğiz, 7 ilimizde toplumsal şiddet programımız yürüyor. Tüm barolarda esaslı merkezler kurmak amacındayız, ben şiddet mağduruyum diyen her kadına yediği her tokatta kucaklayan eli sıkabilmek çünkü biz en kötü halde haberdar oluyoruz. İlk tokatta müdahale etmek lazım. O ilk tokadın devamı geliyor, kadın evden kaçınca sokak ortasında öldürülüyor. Kurtardıktan sonra devletin de ekonomik özgürlüğü için iş ve iş becerisi sağlaması lazım.
“BİR BAKARSINIZ İDAM CEZASI HORTLAMIŞ”
“İDAM ÇIĞLIĞI ASIL ÇÖZÜMDEN UZAKLAŞTIRIYOR”
Kadın ve çocuk cinayetlerini en ağır suçlar olarak değerlendirdiğinizi biliyorum. Ama aynı zamanda idamın suçları önlemeye yetmediği görüşünde olduğunuzu da. Emine Bulut vakası gözümüzün önünde dururken, kadına şiddette faillerin elini güçlendiren nedir?
Aksine ters teper. Ne zaman ki idam cezası getirilir, içine a şu da olsun, bu da olsun diye konur, bir bakarsınız idam cezası hortlamış. Bu Türkiye’yi çağdaş dünyadan kopartır. Ayrıca bu tür somut olaylarda idam gelsin çığlığı attığımızda asıl çözümden uzaklaşıyoruz. Asıl çözüm eğitimde, ilk tokadı cezalandırabilmekte. İlk tokadı idamla mı cezalandıracaksınız?
Failin yanında asıl suçlunun eğitim sistemi ve yasalar olduğu görüşü de yaygın.
Yasalardan ziyade uygulama, anlayış, zihniyet. Ne var yani bir tane fiske atmış diyen aile, hakim, savcı, erkektir döver diye yetiştirilmiş kadın, erkek değil misin diyen oğul annesi. Bu konuya siyasi partiler üzerinde bir devlet politikası olarak bakmak gerekir.
“İLAHİYATÇILARA SESLENİYORUM: KADIN BEDENİ ÜZERİNE KONUŞUP DURMAYIN”
Hükümetten yeri göğü inletmemiz lazım şeklinde açıklamalar geldi. Halkta bir direnişin olması, verilecek cezadan daha mı mühim sizce?
Kanaat önderlerine, ilahiyatçılara, toplum önderlerine bir ricam var. Sürekli kadın bedeni, kadın namusu üzerinden konuşup durmayın. İyi ahlakı, verilen söze sadık kalmakta, iş ahlakında, iyi insan olmakta arayın. Siyasilere sözüm var, sertlik aşağı doğru katman katman yayılıyor. Milletimizin çok büyük çoğunluğu tribünde birbirine bağıran amigoların yönettiği küçük kitlelerin arasına sıkışmış kalmış durumda. Biz kavga etmek istemiyoruz.