KILIÇDAROĞLU MİLLİYETÇİ OYLARI ALABİLİR Mİ?
Kitabın ortasından yazayım. Çok büyük oranını alamaz.
Neden mi?
Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’a giden tepki oylarının sahibi olan Milliyetçi, Atatürkçü kesimin Kemal Kılıçdaroğlu’na kızgınlığının, Recep Tayyip Erdoğan’a muhalifliğinin önüne geçtiğini söylemek yanlış olmaz.
Çünkü önüne geçmese, deyim yerindeyse “ehveni şer” diyerek Kılıçdaroğlu’na oy verebilirlerdi. Ama nedenlerini birazdan yazacağımız kızgınlık o kadar büyüktü ki, bu tercih bile isteye yapılmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik muhalifliğin nedenlerini yazmadan önce Kılıçdaroğlu’na kızgınlığın nedenlerini madde madde özetleyelim:
- Deniz Baykal’a kurulan kaset kumpasının takipçisi olmadı, üstüne kumpastan faydalanarak Genel Başkan yapıldı algısını kırmadı. Aksine hakkındaki “kumpasla CHP’yi dönüştürmek için geldi” iddialarını destekleyecek uygulamalar yaptı.
- Genel Başkanlığa gelir gelmez, partisini amblemi ve tarihsel ilkeleri olan Altı Ok’tan koparmaya başladı. Özellikle Milliyetçilik ve Devletçilik ilkesini tamamen dışladı.
- Sezgin Tanrıkulu, Mehmet Bekaroğlu isimlerle somutlaşmış CHP, Atatürk ve Türk milleti karşıtlığıyla bilinen kişileri partide etkili pozisyonlara getirdi. Bu isimlere daha sonra Türk milletine soykırım iftirası atan Canan Kaftancıoğlu ve benzeri düşüncelerdeki insanlar da katıldı.
- CHP’den, Atatürkçü, Ulusalcı, Kemalist, Milliyetçi isimleri ve siyasetleri tamamen tasfiye etti. Ki bu durumu Kemal Kılıçdaroğlu, “Biz 1930’ların CHP’si değiliz” diyerek Atatürk dönemini toptan reddederek savundu. Bire bir cümlesi şuydu: “Bizi hala 1930’ların CHP’si gibi görmeyin. Dünya değişiyor, biz de değişiyoruz. Yeni şeyler söylüyoruz. Demokrasi ve özgürlüğü savunuyoruz.” Yani Kılıçdaroğlu’na göre Atatürk’ün CHP’si demokrat ve özgürlükçü değildi. Zaten CHP’ye getirdiği, CHP’de yükselttiği, makam verdiği kişiler de Atatürk dönemine yönelik çok sayıda iftira söylemi yaptı, Atatürk’ü katliamcılıkla suçladı.
- Kemal Kılıçdaroğlu, AK Parti’nin o dönem cemaat olarak adlandırdığı, ancak 17-25 Aralık kumpas süreciyle çatışmaya ve devletten tasfiye etmeye başladığı FETÖ ile Aralık 2013’ten itibaren yoğun iletişim kurdu. O tarihte yaptığı ABD gezisinde, FETÖ örgütlenmelerinin yöneticileriyle görüştü. Oysa FETÖ o tarihlerde milli orduya ve kurum, kuruluşlara kumpasa devam ediyordu. Aynı Kılıçdaroğlu, Ocak 2014’te kumpasların en önemli aktörü firari FETÖ’cü Zekeriya Öz için “Devletin savcısıdır, yalan söylemez” dedi.
- CHP’nin anti-emperyalist damarını ortadan kaldırdı, Batılı başkentlere sürekli olarak “Bizi destekleyin” mesajları gönderdi.
- Bu seçmen kitlesinin sert muhalefet ettiği çözüm sürecine yaklaşımı “Bizi de sürecin içine dahil edin” ve PKK terör örgütünün de talebi olan “Süreci TBMM’ye taşıyın” şeklinde oldu. Hatta 10 Mayıs 2013 tarihinde yaptığı açıklamada, süreci uygulayan hükümetin bile karşı çıktığı, örgütün talep ettiği bazı yasal ve anayasal değişiklikleri öneri olarak sundu.
- KCK terör örgütü süreci bitiren saldırılara başlayıp, Türkiye Cumhuriyeti Devleti 24 Temmuz 2015 tarihinde yurt içinde ve sınır ötesinde terörle mücadele operasyonlarına başlayınca sürece geri dönülmesini savundu. O tarihten itibaren de zaten gizli yürüttükleri HDP ile görüşme ve işbirliği sürecini yoğunlaştırdı.
- 2019 yerel seçimlerinde KCK terör örgütünün siyasi ayağıyla gizli bir ittifak yapıldı. HDP milletvekili Fatma Kurtulan, TBMM Genel Kurulu’nda bu ittifakı “o koltuklarda PKK’ya, HDP’ye gönül veren insanların oylarıyla oturuyorsunuz” açıkça afişe etti. Sadece Kurtulan değil çok sayıda HDP’li de benzer açıklamalar yaptı. Hatta Kandil’deki terörist elebaşları da 2019 yerel seçimlerinde şimdikine benzer muhalefete destek açıklamaları yapmıştı. İşbirliği sonrası özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda HDP’ye kontenjanlar verildi, terörle iltisakı devam eden kişiler, belediyede işe alınmaya başlandı.
- Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun da katılımıyla 6’lı Masaya dönüşen ittifak da bu seçmen kitlesinden tepki gördü. Özellikle Babacan ve Davutoğlu’nun hem kumpaslar hem de açılım süreçlerindeki rolleri, ikilinin Batı emperyalizmi tarafından açıkça desteklenmesi ve masanın politikalarının ABD’nin Türkiye’den istediği teslimiyet talepleriyle örtüşmesi tepkileri artırdı. Ancak masadaki liderler ve özellikle Kemal Kılıçdaroğlu, bu tepkilere kulaklarını tıkayarak, HDP’nin de gizli desteğiyle çalışmalara devam etti. Türkiye’nin neredeyse tüm milli devlet politikalarına karşı çıktılar. Terörle mücadele, Mavi Vatan, Savunma Sanayii, Karabağ vatan mücadelesi konularında bu seçmen devletin arkasında dururken, masa aktörleri kiminle mücadele ediyorsak onlarla işbirliği mesajları verdi. Bunlar arasında PYD terör örgütü de vardı.
- Gelelim en son sürece… Masanın politikaları belirlenirken, tüm ittifak unsurları biraraya geldi. HDP de Kılıçdaroğlu’nun adaylığına açık destek verdi. Masanın HDP destekli politikaları, taahhütlerin bazıları özetle şu şekilde maddelenilebilir:
-
HDP üzerinden Kandil ile müzakere yapılması,
-
Anayasa’dan Türk’ün çıkarılması,
-
Üniter yapının yerine, özerkliğin getirilmesi, Türkiye’nin 20-25 siyasi-idari bölgeye ayrılması,
-
Dil birliğini bozulup KCK/PKK terör örgütünün anadilde eğitimin getirilmesi,
-
Mavi Vatan’dan vazgeçilmesi,
-
Kıbrıs Türk’ünün ve KKTC’nin kaderine terk edilmesi,
-
PYD terör örgütünün, “terör örgütü olarak sayılmaması” ve onlara yönelik operasyon yapılmaması garantisinin, tezkereye “hayır” oyu verilerek gösterilmesi,
-
KCK terör örgütü soruşturmaları kapsamında tutuklanan HDP’lilerin serbest bırakılacağının garantisi,
-
Belediyelerin yeniden terörle iltisaklı HDP’lilere teslim edilmesi,
-
Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın Türk yargısına müdahale edilerek serbest bırakılmasının sağlanması,
-
Libya’dan çekilip, Doğu Akdeniz’in emperyalistlere bırakılması,
-
Türk savunma sanayiininin ve kazanımlarının tasfiyesi,
-
Türk ve Atatürk düşmanlarıyla helalleşme,
-
15 Temmuz işgal girişiminin püskürtülmesi sonrası devletten çıkarılan FETÖ’cüler, KCK’lılar ve diğer terör iltisaklılar da dahil tüm KHK’lıların yeniden devlete sokulması,
-
Ege’de Yunan taleplerine yakınlık,
-
Azerbaycan’ın desteksiz bırakılması, Kafkasya’da ABD kontrolünde hareket edilmesi,
-
Denge merkezli politika yerine Washington-Londra güdümünde hareket edileceğinin ilanı,
(Bütün bu maddelerin içeriklerini gerek geçmişteki yazılarımda, gerek masanın politika metinlerinde ve masa yöneticilerinin açıklamalarında, gerekse de internette çeşitli güvenilir kaynaklarda, yazılarda bulabilirsiniz)
Özetle Kılıçdaroğlu, kurmayları ve masanın aktörleri, üçüncü yol söylemiyle tepki oyu veren seçmenin aslında desteklediği tüm devlet politikalarında, ABD, AB, HDP(KCK), FETÖ söylemlerine yakın durmayı tercih etti. İşte bu nedenle o seçmen de Erdoğan’a yoğun muhalif olmasına rağmen, Kılıçdaroğlu’na oy vermedi. Yani Kılıçdaroğlu’na kızgınlık, Recep Tayyip Erdoğan’a muhalifliğe ağır bastı.
Şimdi Kılıçdaroğlu bu seçmenin gönlünü kazanmak istiyor.
Girişteki sözlerimi tekrarlayayım. İşi çok zor değil, imkansız gibi…
Çünkü Kılıçdaroğlu, aktardığımız politikalarının hiçbirinden vazgeçmiş değil. Sadece bunları artık öne çıkarmıyor, “kabul ediyorum o politikaların hepsi, Ortak Politikalar Mutabakat Metni, tüm ortak Anayasa çalışmaları çöptü, hakettikleri yere gitti” demiyor. Yani halen o politikaların arkasında…
Saydığımız bu nedenlerle seçmen kitlesi içinde belki çok küçük bir kesim Kılıçdaroğlu’na oy verebilir.
Bunun dışında iki seçenek öne çıkıyor.
Bu kesimin önemli bir kısmı, sandığa gitmeyi tercih etmeyecektir.
Gidenlerin çok büyük kısmı da, destekledikleri devlet politikalarının devamlılığı ve milliyetçi ağırlığın önemini hissettirmek için gönülden istemeyerek de olsa Erdoğan’a oy verecektir.
Bu kesimin desteklediği devlet politikalarını şu şekilde sıralamak mümkün: Yurt içinde ve sınır ötesinde (Suriye ve Irak) terörle mücadele, savunma sanayii, son dönemde yavaşlasa ve öne çıkmasa da Mavi Vatan politikaları, savunma sanayiindeki gelişim, Azerbaycan ile ortak hareket, ABD’ye ve müttefiklerine rağmen Rusya ile dengeli kurulan iletişim ve diplomasi, Türk Devletleri Teşkilatı gibi gerek Türk dünyasıyla gerekse de bölgesel güçlerle kurulan alternatif ittifak ilişkileri vs.
Aktardığımız politikaları “devletin milli politikalarını” söylemiyle destekleyen bu kitlenin bireylerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a muhalifliğinin nedenlerini de şöyle maddelemek mümkün:
-
Suriye iç savaşıyla gündemimize yoğun bir şekilde giren sığınmacı sorunu,
-
Cumhuriyet ve laikliğin yorumlanma biçimleri,
-
Hizbullah terör örgütünün devlet tarafından yaklaşık 22 yıl önce ezilmiş olmasına rağmen bu örgütün devamı olduklarına inandıkları Hüda-Par’ın AK Parti listelerinden TBMM’ye taşınması faktörü
-
Tarikat ve cemaatlere bakış açılarındaki olumsuzluk,
-
Çeşitli ideolojik farklılıklar.
Yazının özeti olarak, tepkili milliyetçi kitlenin iki Cumhurbaşkanı adayına ve ittifaklara bakış açıları incelendiğinde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun işinin hiç de kolay olmadığı görülecektir. Bu kitle ile uzlaşsa HDP ve arkasındaki terör örgütü KCK’nın, KHK’lardan vazgeçerek FETÖ’nün, milli politikaları destekleyerek ABD’nin desteğini kaybedecek. Kılıçdaroğlu’nun bunu göze alacağına ise nedense kimse inanmıyor.