Kimin Cumhuriyet’i?
Uzun yıllardır mali sıkıntılar yaşayan Cumhuriyet Gazetesi’ndeki değişim birkaç gündür herkesin dilinde. Cumhuriyet’i dert edinenlerin yüzde 1’i para verip bayiden gazete alsa tirajı 100 bini geçer.
Kimilerine göre gazeteyi ele geçiren ikinci cumhuriyetçiler, yetmez ama evetçiler ve liberaller tasfiye edildi ve Cumhuriyet fabrika ayarlarına döndü.
Kimine göre Saray’ın Cumhuriyeti oldu ve sırtını iktidara dayadı.
Yine herkesi hem haklı hem haksız bulacağım ve kimseyi memnun edemeyeceğim, biliyorum.
Hiçbir zaman yüksek satış rakamlarına erişebilmiş bir gazete değildir ama öyle kıymetlidir ki paylaşılamaz. Üzerine söz söyleyeni çoktur. Herkese göre ‘bir şey’ değildir. Örneğin solcuya göre solcu değildir. Liberale göre liberal değildir. Merkezdekine göre merkez değildir. Sağcı hiç değildir. Kimilerine göre de ‘bir şey’dir. Kemalisttir; üzerinde en fazla uzlaşılan etiket bu. 1924’te Atatürk’ün emriyle kurulmuştur. Atatürkçü ve Kemalist olması doğal değil midir? Kimine göre devletçidir. Kimine göre militaristtir. Kimine göre ulusalcıdır.
Bu açıdan Cumhuriyet’i, CHP’ye benzetirim. CHP’ye sağcı, sol parti diye oy vermez, solcu ise solcu bulmaz. Aşılması zor bir denklem…
Şimdi Cumhuriyet’te kopan kıyamet göründüğü kadar basit ve anlaşılır bir konu değildir. Epey karmaşık olan bu süreci farklı cephelerden okudukça da anlamlı bir sonuca ulaşmak mümkün olmuyor. Araya İngilizce ve Fransızca kelimelerin bolca sıkıştırıldığı makalelerden anlaşılan ise daha çok geçmişten gelen hesapların dürüldüğü. Şahsi kırgınlıklarını, fırsatını bulmuşken ‘entelektüel gıybet’ şıklığında dile getiriyorlar.
Konuyu yazarlardan okuduk, peki okurlar ne diyor? Cumhuriyet’in 50 yıllık bir okurunu aradım. Her gün iki gazete alan 70 yaşında bir emekli… Aldığı gazetenin birini her sabah otobüs durağındaki banka hediye ediyor.
“Ben Atatürk’le ilgili o kadar kötü bir film çekmiş genel yayın yönetmenini kabullenemedim” dedi önce, Can Dündar’ı kast ederek. Yine de gazeteyi almaya devam etmiş. Ancak ikinci cumhuriyetçi yazarların, yetmez ama evetçilerin gazetede kalem oynatmasını doğru bulmamış. Ona göre siyasal İslamcılarla kol kola yürümüş ve her öngörüsü çökmüş liberallerin, Taraf kadrosunda yer almışların veya Taraf’ın yayınlarına alkış tutanların gazetede yer alması gazetenin değerleriyle örtüşmüyor. En son Ahmet Altan’ın yayımlanan hikayesine gönül koymuş. Gazeteyi almayı hep sürdürmüş ama! Sadık bir okur…
Dedikleri doğrudur ancak bu süreçte tasfiye edilen ve istifa eden herkes sözünü ettiği gruplara girmiyor. Kadri Gürsel’i, Çiğdem Toker’i, Özgür Mumcu’yu, Musa Kart’ı ve birkaç ismi daha o gruplar arasında zikretmek büyük haksızlık olur. “Sokaklar karışınca kimse tek sıra halinde yürümez” diye bir söz var. Cumhuriyet’te sokaklar karışmıştır ve işler biraz da kontrolden çıkmıştır. Faksla işten çıkarmaları şık bulmak, her ne olursa olsun işine son verilen yayın yönetmeni Murat Sabuncu’nun veda yazısını internet sitesinde yayımlamamak şık olmamıştır.
“O FETÖ elemanı. Bu değişikliği yandaşlar alkışladı. Şunlar ulusalcı Kemalist” gibi yaftalamalarla süren tartışmalar, ‘genellemeler’ ve ‘kaba kategorizasyonlar’ yaptığı için gerçeği deforme etmektedir.
Bizde medyada ‘herkesin sesi olmak’ diye yamacı bir zihniyet vardır. Gazeteler siyasidir ve bir ideolojik çerçeveden bakarlar. Bunun bizim politik duruşumuzla uyumlu olmasını biz tayin edemeyiz. O bir üründür, bir markadır ve kendi alıcısı vardır. Siz o gazetenin ideolojik duruşuyla uyumlu iseniz okursunuz, değilseniz okumazsınız. Ayrıca gazete siyasi parti mi ki herkesin sesi olsun? Koalisyon mu kuruyor, seçime mi giriyor? Bir gazetenin milliyetçi, muhafazakar, solcu veya sağcı olma hakkı var; okurun da gazetesini seçme hakkı. Hoş, Türkiye’de gazetelerin siyasi duruşundan söz etmek neredeyse imkansızdır.
Örneğin İngiltere’de The Guardian, sol eğilimli liberal bir gazetedir. İşçi Partisi de iktidar olsa Muhafazakar Parti de The Guardian aynı çizgidedir. Fransa’da üç büyük gazete vardır; Le Monde liberal sol, Liberation liberal, Le Figora sağ, muhafazakar çizgide yer alır. Gazetelerin ideolojik eğilimleri gelen iktidara göre değişmez. O gazetelerde de gazetenin çizgisiyle uyumlu isimler yazar.
Objektif olması gereken haberciliktir. Basının doğru bilgiyi verme yükümlülüğü vardır. Gazete çizgisine göre haberi ele alır, yazar bakış açısına göre yorumlar. Gazete ideolojik duruşuna göre üzerinde durduğu haberleri seçer. Gerçek çarpıtılmadığı sürece bakış açısı özgürlüğü olmalıdır. Tabii bu söylediklerim, operasyon gazeteciliğinin nadide örneklerinin verildiği Türkiye’de böyle olmamaktadır. Cemaat medyasının, polis operasyonlarını ve yapılacak tutuklamaları davul zurnayla önden duyurduğu günler çok eskide değil, bundan birkaç yıl önceydi.
Şimdi Kemalizmi faşizm ile eş tutup, “Zaten bunun fabrika ayarları bu” diye Cumhuriyet’e sitem eden kimi isimler, kendi köşe yazdıkları dönemlerde her nedense gazetenin bu DNA’sından rahatsızlık duymamışlardır. Ayrıca Kemalist ise de Kemalist olsun. Size ne? Siz de kendinize yakın bulduğunuz başka bir gazeteyi okursunuz.