Koronavirüse karşı yeni umut: Mikcokürecik aşısı
Türk bilim insanları aşı teknolojisinde devrim yaratacak bir çalışmaya imza attı. Henüz nasıl enjekte edileceğine karar verilmeyen 'mikrokürecik aşısı'nın ilk insan deneyleri ise bu yaz başında yapılacak. Aşıyı tasarlayıp patentini alan Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nesrin Özören “Klasik aşılardaki gibi kas içi enjeksiyon ile deri altı uygulamasını denedik. Asıl amacımız burun ya da ağız yoluyla verilebilecek bir aşı." dedi.
Yaklaşık 10 yıllık çalışma sonucu dünyada ilk kez Boğaziçi Üniversitesi tarafından geliştirilen ve dört kıtada da patentlenen ASC mikrokürecik aşı taşıma teknolojisi, ilk sınavını Kovid-19 aşısıyla verecek.
Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nesrin Özören ve ekibinin TÜBİTAK ve Sanayi Bakanlığı’nın desteğiyle 10 aydır gece gündüz üzerinde çalıştıkları yerli Kovid-19 aşısında da, bu teknoloji kullanılacak.
ASC protein mikroküreciklerine dayalı platform aşı teknolojisinde, koronavirüs yüzey proteini taşıyan ASC zerrecikleri aşıyla vücuda verilecek ve akyuvar hücreleri tarafından algılanarak bağışıklık sistemi harekete geçirilecek. Prof. Dr. Özören, aşının tasarımının bittiğini ancak en iyi etkinliği elde edebilmek için değişik veriliş şekilleri üzerinde çalıştıklarını ifade ederek çalışmalarındaki son gelişmelere ilişkin bilgi verdi.
“BU AŞININ ÇOK FARKLI KULLANIM ŞEKİLLERİ OLABİLİR”
Üzerinde çalıştıkları aşının Kovid-19’la mücadelede çığır açacağına inandığını belirten Prof. Dr. Özören, “Yeni teknoloji ile yaptığımız aşının tasarımını tamamladık, mikrokürecik üretiyoruz. Korona’nın taç proteininin bir parçasını bu zerreciklere yüklüyoruz ve saflaştırma deneylerini yaptık. Buradan aldığımız pozitif sonuçların ardından da iki çeşit fare deneyi yaptık. Birinde karın içi, birinde de kas içi enjeksiyon denedik. Kas içi enjeksiyon, var olan aşılara benzer bir uygulama. Kıyaslamak açısından yaptık. Karın içi enjeksiyonda daha iyi sonuçları elde ettik. Tabii ki bunlar, var olan uygulama çeşitleri hep. Kas içi ya da subkutan dediğimiz deri altı (karın içi) uygulamalar. Ancak mikrokürecik protein platformu olduğu için aşının uygulama yelpazesi daha geniş. Mukozal immüniteyi tetikleyecek burun için sprey ya da Polio (çocuk felci) aşısı gibi ağızdan damla teknolojisini de kullanmak ve geliştirmek istiyoruz. Bunun için de her set hayvan deneyini ayrı planlamamız gerekiyor. Yani kas içi yaptığınız uygulamayla burun içi spreyi aynı deneyde bakamıyorsunuz. Biz şimdi, burun içi uygulama ya da ağızdan uygulamayı da test edeceğiz hayvanlarda. Bunların hangisinde en iyi sonucu alırsak diğer aşamalara geçeceğiz” diye konuştu.
“İKİNCİ AŞAMA FAZ 1 DENEYLERİ İÇİN İŞBİRLİĞİ”
Hayvan deneylerinde aşının uygulanma şekline karar verdikten sonra virüs nötralizan testleri ve ACE 2 transgenik fareleri canlı virüse maruz bırakılarak yapılan “challenge” testlerine geçileceğini ifade eden Özeren, buradan elde edilen sonuçlara göre Faz 1 insan deneylerinin tasarlanacağını söyledi.
Prof. Dr. Özören, “Hayvan deneylerinde her şeyden tam emin olduktan sonra insanlar üzerinde denenecek olan Faz çalışma dosyası hazırlayacağız TİTCK’ya. Bunun öncü çalışmalarını yapıyoruz hala. Ama iyi gidiyor çalışmalar. TİTCK’nın istediği ve yayınladığı kılavuzdaki deneyleri tamamlamak için elimizden geleni yapıyoruz. Daha sonra da aşı uygulama yoluna karar verdiğimizde bu protokolü Faz 1 dosyasına işleyeceğiz. Ardından da insan deneylerinin yapılacağı Faz 1 merkezi ile yani hekimler ve farmakologlarla birlikte ortak bir çalışma protokolümüz olacak” dedi.
NUMUNE AŞILAR GMP SERTİFİKALI BİR MERKEZDE ÜRETİLECEK
İnsan deneylerinde kullanılacak aşıların üretimi için de “GMP sertifikalı” aşı üretim tesisi olan merkezlerle işbirliğine gireceklerini söyleyen Prof. Dr. Özören, "Değişik paydaşlarla, zincir bir reaksiyonu kurmaya çalışıyoruz bu aşı için. Boğaziçi'nde yapılacak daha iki üç aylık deney süreçlerimiz var. Faz çalışması dosyasının hazırlanması ve ilk aşıların üretimi sonrası stabilite ve toksisitesi testlerinin ardından her şey yolunda giderse insanda da ilk uygulamaları yaz başı gibi yapmayı düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
“BU AŞIYI MUTASYONLARA GÖRE KOLAYCA ADAPTE EDEBİLİRİZ”
Salgının birinci yılı geride kalırken, dünyada görülen ve Türkiye’de de hızla yayılan yeni mutasyonların, aşıların etkinliğini düşüreceği yönünde endişeler bulunduğuna değinen Prof. Dr. Özören, kendi geliştirdikleri aşının mutasyonlara da adapte edilebileceğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı:
“Örneğin (Güney) Afrika mutasyonuna karşı Astra Zeneca aşısında etkinliğin düştüğü açıklanmıştı. Bizim aşımızda hedeflediğimiz RBD bölgesi, Ace 2’ye en çok bağlanan ve antikor yanıtının da en çok bu bölgeye doğru oluştuğu bilinen bir bölge. Şu ana kadar bu bölgede bir tane aminoasit mutasyon gelişmişti. Bu bölgedeki 400 aminoasit arasından bir tanesinin değişmesi, proteini alt üstü etmiyor. İnsanlarda her mutasyonunda paranoyak bir aksiyon başladı. Ama öyle bir şey yok. Bir mutasyon geldiğinde, virüsün proteinin yapısını da tamamen bozuyorsa, bu virüse de zarar veriyor. O yüzden çok drastik (radikal) bir Korona ve taç protein yapısı değişikliğini henüz görmedik. Bu da çoğu aşının etkisini sıfırlayacak düzeyde değil. Ayrıca bizim aşımız rekombinant DNA teknolojisiyle geliştiriliyor. Dolayısıyla yeni varyasyonları da plazmit üzerinde değiştirebiliyoruz ve gerekirse de Türkiye'de baskın olacak bir varyanta yönelik kodlama değişikliklerini yapıp aşıyı yeniden dizayn edebiliriz. ASC mikrokürecik teknolojisini ilk burada geliştirdiğimiz için birçok sorunun yanıtını biz de deneyler yaptıkça görüyoruz. Yani bu aşıya dair literatürden yararlanma şansımız yok. Tabii ki bir aşının hafıza hücreleri dediğimiz T hücresi, B hücresi yanıtının oluşturması çok önemli. Kovid geçirenlerde antikorların (immunoglobulin) 6-8 ayda düştüğü belirtiliyor. Bu da normal bir şey. Bağışıklık yanıtı da böyle bir şey zaten. Ama hafıza hücresi oluştuğu taktirde virüs ikinci kez geldiğinde birkaç gün içinde antikor seviyesi gene tavan yapabiliyor.”