Kültür Bakanı olmak tenzili rütbe mi? İbrahim Tenekeci'den önemli satırlar...

Yeni Şafak yazarı İbrahim Tenekeci, "Görülen lüzum üzerine" başlığıyla, kabine revizyonunda Numan Kurtulmuş'un Kültür Bakanı olarak görevlendirilmesi üzerine sosyal medyada başlayan tartışmalara değindi.

Yeni Şafak yazarı İbrahim Tenekeci, "Görülen lüzum üzerine" başlığıyla, kabine revizyonunda Numan Kurtulmuş'un Kültür Bakanı olarak görevlendirilmesi üzerine sosyal medyada başlayan tartışmalara değindi.

numan-kurtulmus

İşte o satırlar:

Yeni kabine belli oldu. Sosyal medyadaki tartışmalara, yorumlara bakarsak, Sayın Kurtulmuş’un Kültür ve Turizm Bakanı olması tenzil-i rütbe olarak görüldü, anlaşıldı. Gerçekten böyle mi?

AK Parti hükümetlerinde bu bakanlığı yapmış isimlerin akıbetlerini göz önüne alırsak, genel havayı normal karşılayabiliriz. Erkan Mumcu, Ertuğrul Günay, Atilla Koç, Yalçın Topçu, Ömer Çelik, Mahir Ünal, Nabi Avcı… Liste bize çok şey söylüyor. Bu bakanlığın ilk feda edilecek yer olduğunu mesela. Gazetelerimizin kültür sanat sayfaları da öyle değil midir?

Kültür ve Turizm Bakanlığı yapıp da ayakta kalan, hâlâ aynı çatı altında bulunan birkaç isim ancak var. Tenzil-i rütbe görüşünü pekiştiren evvela bu hakikattir.

Farklı dünyalara, görüşlere ait isimlerin aynı partinin hükümetlerinde kültür bakanlığı yapması, haliyle şu soruyu akla getiriyor: AK Parti’nin bir kültür sanat politikası var mı? Olmadığı görülüyor.

Yeni öğrendim. Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Genel Koordinatörü, uzun zamandan beri Orhan Karakurt imiş. Mitinglerde Sayın Erdoğan’ı anons ve takdim eden beyefendi. Konuştuğu, danıştığı, görüştüğü bir edebiyatçı var mıdır, merak ediyorum.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Üçüncü Millî Kültür Şûrası’nın açılış konuşmasında, dokunaklı bir şekilde, kültürel iktidar konusundan bahsetti. Samimiyetinden şüphe etmedik, edemeyiz. Fakat bu iş sadece atama ve görevlendirme yapmakla olmuyor. Aynı şûranın, yani kültür sanat meselesinin camiadan, sıcak adreslerden, karşılığı olan isimlerden kaçırıldığını bilmiyor olabilir. Nitekim şimdi büyük bir hayal kırıklığından bahsediliyor. Gerisini yazmayalım.

Devlet yahut iktidar, elbette bütün kesimleri kucaklamak, ciddiye almak zorundadır. Söylemek istediğimiz daha başka bir şey. Türkiye’de son on yılda iklim değişmiş, ayrıca alttan iki yeni kuşak gelmiştir. Karşılığı olan birçok isim zayıflamıştır bugün. Yeni isimler, adresler, eserler çıkmıştır. Beklentiler değişmiştir. Hem vefalı olunmalı, hem de hakkaniyetli davranılmalıdır.

Camiadan kastımız ise öncelikle fikirdir. AK Parti’yi iktidara taşıyan insanların düşüncesi ve inancıdır. İbrahim Kalın’ın Akıl ve Erdem kitabından bir cümle: “Siyasi iddiası olmayan bir kültürün insanlara güçlü bir kimlik kazandırması mümkün değildir.” Tezer Özlü’nün Kalanlar kitabında yer alan bir cümlesini de buraya alalım: “Kültür, bir şeye cesaret edebilme sorunudur.” (Ada Yayınları, Mayıs 1990, Sayfa 38) Evet, biraz cesaret.

Hiç kuşku yok ki mühim işler yapıldı, yapılıyor. Birçok ilk yaşandı. Kurslar, sergiler, yeni müzeler vs. Bazı sanat dallarında ciddi canlanma oldu. Sayısız dernek ve vakıf kuruldu, onlara kıymetli yerler ve imkânlar tahsis edildi. Neredeyse her gün adresimize maliyeti yüksek birkaç albüm / kitap geliyor. Bütün bunlar, Sayın Erdoğan’ın da dile getirdiği ‘kültürel iktidar’ bahsine yeterli geliyor mu? Sorumuz ve sorunumuz budur.

İlaveten şunu söylememiz gerekiyor: Kültür sanat meselesi, belediyeler değil; eserler, meziyetler, fedakârlıklar ve duruşlar üzerinden ilerler. Bu konuyu ve dolayısıyla belediyeleri kazanç kapısı olarak görenlerden değiliz. Buralardan bir şeyin çıkacağına inanmıyoruz. Yirmi yıllık belediyecilik tecrübesinin sonuçları zaten ortadadır. Özetle: Kaynak israfı.

***

Şarkılar, türküler, oyun havaları, dizi oyuncuları, ekran yüzleri. ‘Sanat camiası’ denilince bazılarının aklına sadece bunlar geliyor ne yazık ki.

Her seferinde aynısı oluyor. Bakan değişiyor, başbakan değişiyor, tablo değişmiyor. “Başbakan yahut cumhurbaşkanı sanat camiasıyla buluştu” haberlerinin içinde geçen davetli listesine dikkat edelim. Diğer sağ ve sol partilerin iktidarında da masada benzer isimler oturuyordu. Fark nedir? Onca insan neyin mücadelesini vermiştir, veriyor?

Bu satırları etkinlik ve davetlerden uzak duran biri olarak yazıyorum. Görülen lüzum üzerine kurulmuş cümleler bunlar.

Öyle anlaşılıyor ki, mevcut kültür sanat politikalarını, son yılları bilmeyen, gelişmeleri takip etmeyen veya edemeyen, iklim değişikliğinin manasını kavrayamayan, yani gidişatı okuyamayan isimler şekillendiriyor. Yaşananların başka türlü izahı olamaz.

Unutmayalım; kültür, sanat ve edebiyat, ağırlıklı olarak gençler üzerinden hayatını, varlığını devam ettirir. Kitap fuarlarına, edebiyat dergilerine ve etkinliklere bakmak bize bir fikir verecektir. Gençleri dikkate almadan atılan adımların, yapılan işlerin karşılıksız kalma ihtimali yüksektir.

Yazdığımız olumsuzlukların yeni dönemle birlikte değişeceğini umut ediyoruz. Değişmesini istediğimiz bir diğer şey de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın artık tenzil-i rütbe olarak görülmemesidir.

Bu konuya devam etmek isterim.

GÜNÜN VİDEOSU

Dilan Polat'ın hayranı pes dedirtti: Cezaevine girdiğinizde kalp krizi geçirdim!

Dilan Polat cezaevine girince kalp krizi geçirdiğini söyleyen hayranı, Polat ile bir araya gelince ağladı.