Kürşad Tüzmen'den FETÖ çıkışı: Peki siyasiler nerede?
SuperHaber röportaj editörü Hülya Okur yıllarca Türk ekonomisine yön veren eski Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'le bugünkü Türk siyasetini ve ekonomisini konuştu. Tüzmen'e göre şu anda Türkiye'ye milliyetçiler yön veriyor. Türk siyasetinde herkesin 'Başkan' gibi davrandığının altını çizen Tüzmen "Bu ülkede bir tane Başkan var" diyerek çıplak gerçeği hatırlatıyor. Cumhur İttifakı için "Vektörel kuvvet patlaması" benzetmesi yapan Tüzmen, 31 Mart seçimleri içinse "Zevkli geçecek" diyor.
SuperHaber'den Hülya Okur, Türkiye yeni bir seçime hazırlanırken, Ülkücü kökenden gelip AK Parti ile siyasi arenaya giren Kürşad Tüzmen ile siyasetteki mevcut iklimi konuştu.
1999-2002 yılları arasında Dış Ticaret Müsteşarı olarak yapamadıklarını hayata geçirmek için fırsatı 3 Kasım 2002'de yakalayan Tüzmen, Devlet Bakanı olarak siyasetin dehlizlerindeki engellere takılmadan hedeflerini bir bir gerçekleştirirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kaptanlığında ihracatta büyük başarılara imza atma başarısını gösterdi.
Tüzmen bugün siyasetin dışında bir rolü benimsemiş olsa da siyasi arenaya çok yakın bir noktadan olup biteni izleyip, analiz ediyor.
Karizması, aktif sosyal yaşamı ve siyasetteki gözüpekliği ile tanıdığımız Tüzmen bugünlerde danışman olarak iş dünyasına hizmet veriyor.
“3 man var: 1 Batman, 1 Superman, bir de Tüzmen” sözleri ile siyasetin soğuk ve ciddi yüzüne nazire yapan eski Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen asıl mesleği içinse; "Dalgıçlık" diyor.
"Devlet Bakanlığı'nı hobi olarak yaptım" diye konuşan Tüzmen bu bakış açısının verdiği rahatlıkla olsa gerek siyasi arenayı eleştirirken bir şeylerin arkasına gizlenmeye ihtiyaç duymuyor. Yapılan yanlışların altını çizerken lafı eğip bükmeden konuşuyor.
İşte keyifle okuyacağınıza inandığımız Hülya Okur-Kürşad Tüzmen röportajının detayları...
“SONRADAN ZIVANADAN ÇIKTIM”
ODTÜ’de Ülkücüydünüz. Devrimciler ile gerilimli yıllar, kavgalar… Bunu artık bilmeyen yok ama daha evveline gitsek, 1958’de Ankara’da doğan Nuray Bey ve Feriha Hanım'ın ele avuca sığmayan çocuklarından bahsetsek?
Bizim çocukluğumuz mutlu bir çocukluktu. Tel çevirerek araba yapardık, tornet, misket bilirdik. Bol hava, bol oksijenle büyüdük. Kuru bir Ankara’da hayatımızı yeşillendirmeye çalışıyorduk. Şu an hayat daha yeşil hale geldi ama çevre kirliliği ile yükselmeler oldu. Amerikan askerleri eskiden çöl tazminatı alırlardı, o kadar kuru bir yerdi. Ağacı tanıyan, hayvanları seven, saf duygularla yetişmiş bir gençliktik. Ele avuca sığmaz kadar da değil, o zamanlar için ağırbaşlı olduğum söylenirdi. Sonradan zıvanadan çıktık.
“ESAS MESLEĞİM DALGIÇLIK”
“DEVLET BAKANLIĞINI HOBİ OLARAK YAPTIM”
“3 MAN VAR: 1 BATMAN, 1 SUPERMAN, BİR DE TÜZMEN VAR.”
Ona ben çok yönlülük diyorum… Motorsiklet tutkunuz, milli yüzücü kimliğiniz, profesyonel dalgıç yönünüz, sanata eğiliminiz, dansa olan merakınız da eklendiği zaman çok yönlü, çok renkli bir insan çıkıyor ortaya. Hangi sağanak yağışlar sizi bu gökkuşağına çevirdi?
Havada, karada ve denizde binilebilen her şeye bindim. Yaptığım sporları anlatırken biraz zorluk çekiyorum. Ben atlarım diyorum paraşütle atlıyorum, kayarım diyorum kayak yapıyorum, binerim diyorum motora biniyorum, dalarım diyorum yüzüyorum. Bunların hepsi Türkçede farklı yerlere çekiliyor. Pilotluğumuz da var. Benim esas mesleğim dalgıçlık. 3 yıldız, eğitmen balık adamım. Hobi olarak devlet bakanlığı yaptım. 3 man var; 1 batman, 1 Superman bir de Tüzmen var.
Hakikaten bir klasik oldunuz.
Meclisteki arkadaşlarımız arasında giyinme, spor yapması ve değişik damak tatlarıyla farklılık oluşturduk.
“AİLEDEN MİLLİYETÇİYİZ, ÜLKÜCÜYÜZ”
Peki ülkücü bir genç olarak ideolojiniz ne kadar evrildi? AK Parti, dava adamı olarak sizi dönüştürdü mü? Yoksa ilkesel olarak hala aynı noktada mısınız?
Hep kendi çizgimi ve bıyıklarımı muhafaza ettim. Biz olduğumuz gibi değerlerimizle geldik. Biz aileden milliyetçiyiz, Ülkücüyüz. Benim babam medya mensubu Nuray Tüzmen, Ankara Ticaret Postası ve Millet Gazetesinin Genel Yayın Müdürüydü, 70-80 arasında milliyetçi, ülkücü siyasi Sabah Gazetesi Genel Müdürü olan bir babanın oğluydum, benim de basın kartım vardı, kurşun baskıların arasındaydım, gazeteyi tersten okuma becerim, müzakerelerde metinleri tersten okumama çok faydalı oldu.
“DEDELERİM OSMANLI PAŞASI”
“MİLLİYETÇİLER, ELİTLER TARAFINDAN DIŞLANIRDI”
“BİZ MİLLİYETÇİLER KAVGACI GÖRÜLÜRDÜK”
Sadece ona değil iletişiminizi de güçlendirdi sanıyorum.
Tabii. Hızlı okumak ve anında karar verebilmekti. Milliyetçi camia çok kabul gören bir hareket değildi, Türkeş’in hareketi bir takım elitler tarafından dışlanırdı, kavgacı gürültücü adamlar olarak görülürdük. Halbuki öyle değildi aramızda çok ciddi adamlar da vardı ama bunu anlatmakta çok güçlük çekerdik. Üniversitenin çok tartışmaların olduğu yıllarda Doktor Tevetoğlu (Tarkan’ın dedesi), Rusya’daki Türkleri anlatırdı. 14 yaşındayken Uygur Türklerini araştırıyordum. Karaman’dan Rodos’a gönderilen bir aile geçmişim var, belki denizcilik becerilerim oradan geliyordur. Babamın dedeleri Rodos askeri mektebini bitirmişler, ikisi de müşir yani Osmanlı Paşası. Kırklareli’nden de bağlarımız var. Anne tarafım Akyazı- Adapazarı, yörük, doğum yerim aslında Ankara ama herkes bana Ankaralıya benzemediğimi söyler. Bizim esas kütüğümüz Osmanağa, Kadıköy. Cumhurbaşkanımız bizi Gaziantep’ten milletvekili gösterdi, Gaziantepli olduk, “Kürşad tatlı su sana iyi gelmiyor, biz seni tuzlu suya sokalım” dedi Mersin’e verdi. Mersin, Antalya serbest bölgesinde emeğimiz var. Tabii böyle bir aileden gelen, iyi bir eğitimle ODTÜ’den mezun olup Amerika’da master yapıp Türkiye’ye gelen biri. Donanımları var. Kendi platformunu oluşturuyor. Devlet Planlama Teşkilatı bir okuldur. 1970-2010’lara kadar DTP’de görev yapmış insanlar çok başarılı oldular.
“ARA KADEMELERİ YAPMADAN TAKMA KANATLARLA UÇUYORLAR”
Sanıyorum 1999-2002 yılları arasında müsteşardınız.
1984’ten sonrasını anlatalım. Türkiye’de sıkıntılar buradan kaynaklanıyor, arkadaşlar ara kademeleri yapmadan takma kanatlarla uçuyorlar. Bizim gibi paraşüt deneyiminizin olması lazım. Aşağı düşünce motor kullanma, denize düşünce tekne kullanma becerilerinizin olması lazım. Türkiye çok zor bir coğrafyadır. Havada, karada, denizde eğitiminizin olması lazım. DTP’de uzmanlık, Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı ve daire başkanlığı, serbest bölgeler yardımcılığı, genel müdürlüğü, dış ticaret müsteşar yardımcılığı, dış ticaret müsteşarlığı ve başımıza bela açan yılın bürokratı ödülü aldığımız dönem ve bakan olarak dönüş. Bu güzel bir kariyer.
“TÜRKİYE’YE ŞU ANDA MİLLİYETÇİLER YÖN VERİYOR”
Tabii ki bütün basamakları hazmede hazmede, eğiterek eğitilerek geçirmişsiniz. Şunu atladık. Ülkücü partilerin kabul görmediği dönemler nedeniyle sanıyorum orada varlık gösteremediniz. Siyasete giriş yaptığınız yer neden AK Parti oldu?
2002’ye kadar Türkiye’nin bir bürokratıydım ama herkes beni milliyetçi, Ülkücü bir adam olarak bilirdi. Koalisyon hükümetlerinde kendi kimliğimle uygun gördüler, hiç bir parti ayrımı yapmadan görev yaptım. Türkiye’nin o zaman ki tablosunda sadece milliyetçilerin oyları en fazla %17 olmuştur. Ama bugünün Türkiye’sine bakıyorsunuz: Türkiye’ye şu anda Milliyetçiler yön veriyor. CHP’de de İYİ Parti’de de AK Parti’de de milliyetçiler var.
“BUGÜNKÜ İTTİFAK VEKTÖREL KUVVET PATLAMASIDIR”
“AK PARTİ VE MHP EN DOĞRUSUNU YAPTI”
“TÜRKİYE’DE ÇOK GÜZEL BİR ‘OZMOS’ OLDU”
“MHP VE AK PARTİ ÖMÜRLERİNİ UZATMA KARARI VERDİ”
Yani merkez siyasetinden milliyetçi siyasete doğru bir kayış mı var?
Milliyetçiler şudur, öbürküler şudur diye ayıramayız çünkü Türkiye’de çok güzel bir ozmos oldu. Daha önce de milliyetçi muhafazakar kesim bir araya gelmişlerdi. Ve buradan vektörel kuvvet patlamasıyla çıktılar. Bugünkü ittifakta vektörel kuvvet patlamasıdır. Gerek AK Parti, gerek MHP en doğrusunu yaptı. Çünkü baktılar, bir partinin eğrisi; ürün yaşam eğrisi (product life scale) gibidir. Doğar, büyür, gelişir ve inişe doğru geçme dönemini uzatmak için yeni bir ürün veya yeni bir ideoloji sunmanız lazım. O olmayınca iki parti birbirlerine yaklaştı, kendi ömürlerini uzatma doğrultusunda karar verdi. Bence doğru bir karar verdi. İki vektör bileşke kuvveti oluşturuyor.
“MHP BİRLEŞMESEYDİ LİDERİNİN VE PARTİNİN YAŞAM SÜRESİ SIKINTIYA GİRERDİ”
“MUTLAK İKTİDAR MUTLAKA YIPRANIR”
“MHP EN KAZANÇLI PARTİ HALİNE GELDİ”
“DAVUL AK PARTİ'NİN DAVULU, MHP ARKADAN GELEN GÜZEL SES”
Peki bu durum MHP’yi daha mı karlı çıkarır?
MHP birleşmeseydi, gerek parti lideri gerekse partinin yaşam süresi sıkıntıya girebilirdi. Bütün partiler zaman içerisinde yıpranmalarla karşılaşıyor. İktidarlar yıpranır, mutlak iktidar mutlaka yıpranır. Bu yıpranmanın önüne geçebilmek için akıllı bir hareket yaptı. Ve MHP, şu anda en kazançlı parti haline geldi. Davul şu anda AK Parti’nin davulu. MHP de ona çok güzel ritim sağlayan arkadan gelen sesi, iki taraftan da çok güzel ses geliyor. Bahçeli, ittifak olmasaydı gerek kendisi için gerek partisi için akıllı bir adım atmamış olacaktı. Dışarıda kalmış bir MHP, neyi nasıl savunacaktı. “Ülkenin beka sorunu var” dedikten sonra akan sular durur. Bence doğru hareket yaptı. AK Parti de doğru hareket yaptı çünkü senelerce iktidarda olmanın verdiği yıpranmalar dolayısıyla eksiklerini kapatmak, yıpranmış yerlerini düzeltmek ve yeni ufuklar açmak ve yeni kitlelere erişme fırsatı buldu. Zaten sağlam muhafazakar bir kitle var, milliyetçi kitlenini de bunun içinde yer alması iyi oldu. AK Parti ilk kurulduğunda kendisini muhafazakar, milliyetçi olarak tanımlayarak siyasete girdi. Sonradan müslüman demokratlar gibi değişik tanımlamalar da oldu. Türkiye bazı klişeleri kendisine uydurabilirse kabul ediyor, uyduramazsa kabul etmiyor.
“ADAY DEĞİLİM AMA ANKETLERDEN BİZ ÇIKIYORUZ”
“BU, TÜRKİYE’NİN ENTERESAN BİR SEÇİM DÖNEMİ”
“BU SEÇİM ZEVKLİ GEÇECEK”
Devlet Bahçeli bir beka sorunu olduğunu gördü, 24 Haziran’da da bu ittifakın içinde yer aldı, belediye seçimleri için de aynı şeyi söylüyor: Beka olmazsa belediye de olmaz diyor… Mersin’in Tarsus’unda DYP ve DP’den AK Parti’ye dönüşen oylarda çok fazla etkiniz olduğu biliniyor. Oradaki Cumhur İttifakı, sizin katkılarınızla nasıl bir noktaya varır?
Aday olmadım, anketlere girmedim, bu işler atama şeklinde oluyor, kimse size bir görev vermeden ortaya çıkmanız yanlış olur. O dönemde beni AK Parti çağırdı. Tayyip Erdoğan ile oturup konuşarak karar verdik. Orada partiye kabulüm tek başınadır, ayrı bir organizasyon yaptık, bürokratlara gösterge gerekiyordu, ben bürokratım ama AK Parti bu seçimler için doğru partidir’ diye bir imaj verdik. Şimdi kapıdan herkes girmeye çalışıyor. O zaman farklı Türkiye vardı, duruş göstermek istedik.
Mersin bağlamında şunu söyleyebilirim, aday değilim ama anketlerde biz çıkıyoruz. İYİ Parti’den Burhanettin Kocamaz ile MHP’den Hamit Tuna girdiği zaman, birbirlerinin oylarını tırpanlarken, aradan çıkan CHP’nin koyduğu arkadaş Vahap da oradan bir şeyler tırmalayacak. Enteresan olacak. Bu Türkiye'nin enteresan bir seçim dönemi.
Herkesin önceden çok kolay tahmin edebileceği bir seçim dönemi değil. Çekişmeli olacak. Bu seçimler seviyeli olursa çok zevkli geçecek.
“AKLIN GALİP GELECEĞİNE İNANIYORUM”
“BİNALİ BEY OLMASAYDI İHRACAT RAKAMLARINDA ZORLANIRDIK”
“BİNALİ BEY KENDİSİNİ KANITLAMIŞ BİR İNSAN”
Çekişmeli derken… Büyükşehirler için de başabaş gibi mi düşünüyorsunuz?
Büyükşehirlerde konuşmak için erken ama ben aklın galip geleceğine inanıyorum. Türkiye'ye bu kadar sene hizmet etmiş bakanlarımızın görev aldıkları yerlerden iyi sonuç alacaklarına inanıyorum. Onlar Türkiye’yi zor şartlardan nereye götürdüklerini gösterdiler. Binali Bey kendisini kanıtlamış, İstanbul’da zaten hizmetleri olan bir insan. Ulaştırma Bakanlığında onun çalışmaları o kadar iyi olmasaydı, biz dış ticarette bu kadar ihracat rakamlarına getirmekte zorlanırdık doğrusu. Rahmetli Kemal Unakıtan, ben ve Binali Bey iç kabineydik. 2002-2009 arası çok çalıştık.
“TURQUALITY, GÜM KART GİBİ PROJELERİM OLDU”
1999-2002 yılları arasında dış ticaret müsteşarı olduğunuz dönemde yapamadığınız neyi yaptınız da, 2002’den sonra bakan olarak ihracatta çağ atlattınız?
Bir takım projelerim vardı ama yeterince izin verilmedi. Mesela Turquality projesi başlı başına bana ait bir projeydi. Türkiye’nin devlet destekli marka projesiydi.
2003 yılıydı sanıyorum.
Evet, Türk tekstil konfeksiyonunda modacılarla başladık, Paris’te defileler sunduk, gümrükler de bendeydi, Güm Kart diye bir projeyle rüşvet olaylarının ve paranın tamamen ortadan kalkması sağlandı, şu anda bir kamu bankasının en çok gelir getiren kalemidir, hatta Londra’da en yaratıcı inovasyon ödülü aldılar. Sayın Cumhurbaşkanımız o dönemde; gümrükleri, Eximbank’ı, Dış Ticaret Müsteşarlığı’nı ve yurt dışı müteahhitlik sektörünü bize vererek senkronizasyonla iyi işler çıkartmamızı sağladı.
“MÜSTEŞARKEN BENİ BAKANLAR KARŞILARDI”
“KOMŞU ÇEVRE ÜLKELER POLİTİKASI YAPTIM”
Turquality ile beraber Türkiye’yi iyi bir marka yapabildiniz mi? O proje neden devam edemedi?
10 senede 10 dünya markasıydı. 2009’da bıraktıktan sonra 2014’te bitiyordu, olsaydı daha iyi bir şekle getirebilecektik. Bürokratlığım döneminde 11 sene Dünya Serbest Bölgeler Birliği başkanlığı da yaptım ben. Bütün bunlarda dünyanın saygınlığını kazanıyorsunuz, bütün kapılar size açılıyor. Ben müsteşarken Suriye’ye, İran’a gittiğim zaman beni bakanlar karşılardı. Bakan iken gittiğim zaman başbakan yardımcıları karşılardı. "Komşu çevre ülkeler politikası" diye bir politika oturttum ben o zaman.
“KOMŞU ÜLKELERLE TİCARETİ ARTTIRMAMIZ LAZIM”
“TİCARET İKİNCİ PLANDA KALDI”
“İHRACATTA PATİNAJ İÇERİSİNE GİRDİK”
Sanki böyle söyleyince şu an farklı bir yol izleniyormuş hissine kapılıyorum. Çünkü sizin siyaseti ticaretin önüne geçirdik gibi bir eleştiriniz var. Dışarıya karşı itibarımızda azalma olduğunu mu ima ediyorsunuz?
Ben şöyle söylüyorum; bizim komşu çevrelerle ticareti arttırma ve komşu çevrelerle ilgili politikamızı tekrar yapılandırmamız lazım. Söylediğim şeyin arkasındayım, bugün ticaret ikinci planda kalmıştır. Türkiye 2009’dan beri hep siyaset konuşuyor. Ticaretle ilgili kimse konuşmuyor. Bakan arkadaşlar ellerinden geleni yapıyorlar ama 2008 sonu 133 milyar dolar ihracat rakamının üstüne altın ve hizmet sektörü konuluyordu ve o zaman bu rakam büyüyordu 160 milyar dolarlara gelir, oradan bu yana bir patinaj içerisine girdik çünkü komşu ve çevre ülkelerle çalışmalar eskisi gibi olmadı. Dış politikaların yarattığı sıkıntılar dış ticarete aynen yansıdı. Ellerinden geleni Türk ihracatçısı ve bürokrat, bakan arkadaşlarımız yapıyor. Ama… Onun için karşılama örneğini verdim, o Türkiye’nin itibarıydı, Kürşad Tüzmen değil, Türkiye’nin Bakanı geliyor, karşı tarafta Başbakanlar, Irak’ta Taha Yasin, Suriye’de Naci Itri karşılardı.
“GEÇ UYANIYORUZ”
Hatta Gürcistan’a 150’ye yakın bir ticari heyetle gidiyor, devlet madalyasıyla dönüyorsunuz…
Biz Batu’yu ortak havaalanı yaptık yani kapımızı ortak kapı yaptık. Gürcistan ile sınır mınır kalmadı. Suriye ile de o hale gelmiştik. Aslında bizim çok akıllı hareket etmemiz gereken yerlerde dışarıdan gelen sinyallere “bunları önümüze niye çıkartıyorlar” dediklerimizde çok geç uyanıyoruz.
Stratejik mi davranamıyoruz?
Bence ticareti öne alarak, siyaseti 2 vites geri tutacağız. Ticaretle her taraf daha iyi hale getirilebilir diye düşünüyorum.
“GÜÇ BOŞLUKLARI BAŞKALARI TARAFINDAN DOLDURULUYOR”
Cumhurbaşkanlığı sisteminde, sizin uyguladığınız ve başarıya ulaşan bu tekniğin yeri yok mu?
O zamanki konjonktür farklıydı. O zaman biz ticaretle ilişkilerimizi yumuşatmıştık. Benim her hafta sonum Suriye, Irak, İran’daydı. Sonradan konjonktür değişmeye başladı. Suriye'deki sıkıntıları hala çekiyoruz çünkü oradaki güç boşlukları başkaları tarafından dolduruluyor. Birileri ülkelerin arasını bozmaya çalışıyor. Kim bundan ne fayda sağlıyor. Çok iyi giden ticari ilişkiler neden noktalandı. Bunlar çok önemli olaylar. Kuzeyde herkesin petrolü, suyu, gazı kontrol etmek istediği bir bölge yaratılmaya çalışılıyor. Bunu neden Türkiye’ye rağmen yapıyorlar, bunları düşünmek lazım. Türkiye elinden geleni yapıyor ama bizim zamanımızdaki komşu ülkelerle ilişkiler şu anda aynı durumda değil, bu da ticari rakamlara, ihracata, ithalata yansıyor. Ve düzeltilebilir. Ondan evvel de bunlar çok iyi değildi. Biz çok kötüden çok iyi hale getirdik ama 25 senede bunu yaptık.
“TÜRKİYE İÇE KAPANMAK ZORUNDA KALDI”
İhracatta çok kötü değiliz hatta tarihi rekora ulaştığımızı söyleyebiliriz. AK Parti’nin yaptığını 80 yılda Türkiye Cumhuriyeti yapamadı. AK Parti’nin ilk yıllarında dış ticarete yön veren bir isimdiniz. Bu noktaya gelişinde payınız ve sorumluluğunuz var.
Doğru. 2002 Aralık’ında müteahhitlere dedik ki: Yurt dışı müteahhitlik rakamlarını 2 milyar dolardan 20 milyar dolara çıkartacağız. İnanmadılar. İhracatçılara da dedik ki; “30’lardan alacağız 130’lara çıkartacağız, 2023’te de 500 milyar dolar yapacağız.” Yurt dışı müteahhitlik rakamları 2 milyar dolardan 24 milyar dolara geldi. İhracatta 36 milyar dolardan 133 milyar dolara geldi, millet “Bunlar 2023’te 500 milyar dolayı yakalayacak” dedi. Ama 2008-2009’dan sonraki dış ülkelerdeki konjonktür değişiklikleri Türkiye'yi zorladı. Türkiye içe kapanmak zorunda kaldı. İhracatı değil de siyaseti düşünmek zorunda kaldı. Esas sıkıntı buradan kaynaklandı.
“2023’TE 500 MİLYAR DOLAR İHRACAT ZOR”
2023’e varmadan ihracatta 500 milyar doları yakalayacağımızı yani hedefe ilerlendiğini düşünüyor musunuz?
3 sene var. Biraz zor görüyorum. O rakamı biz söyledik ama o gidişle alakalı bir şeydi. Ama ona yakın 250’lerin üzerine inşallah çıkarlar.
“HERKES BAŞKAN, HERKES SİYASET YAPIYOR”
“BU ÜLKEDE BİR TANE ‘BAŞKAN’ VAR”
Sizin döneminizde de sanayicilerin, ihracatçıların ayağa kalktığı oluyordu. Siz onlara: “Durun, susun, krizi konuşmayalım, iş yapalım hatta krizden kurtulmanın tek yolu ihracat, ihracat yapalım” diyordunuz. Bugün de ekonomik saldırılara maruz kalan Türkiye için tavsiyeniz aynı mı?
Kesinlikle. Herkes siyaset yapar oldu; Birlik başkanları, sivil toplum örgütü başkanları. Herkes başkan, herkes siyaset yapıyor. Bu ülkede bir tane başkan var, bunu kabullenin artık, bu sistem bu şekilde gidecek. Bence çok konuşuyoruz.
“TÜRKİYE’DE SİYASETÇİ KONUŞAN ADAM ROLÜNDE”
“IQ’SÜ YÜKSEK ADAMLARLA SİYASET YAPILMALI”
“KÖTÜ SİYASETÇİ, İYİ SİYASETÇİYİ KOVUYOR”
“BAŞARIYI VASATIN ÜSTÜNDE ADAMLARLA SAĞLARSINIZ”
Az iş yapıyoruz o zaman…
Çok konuşuyoruz, az iş yapıyoruz. Konuşmayı geriye alıp iş yapmamız lazım. Siyasetçiden beklenen de bu. Bugün Türkiye’de siyasetçi konuşan adam rolünde. Bir de zeki adamlarla, rafine adamlarla, IQ’su yüksek adamlarla bu işi yapmak lazım. Hülya hanım, ekonomide bir kural var: Kötü para, iyi parayı kovuyor. Siyasette de bu kural var. Kötü siyasetçi, iyi siyasetçiyi kovuyor. Çünkü adamın egosu sıkıntılıysa, kompleksleri varsa, iyi bir eğitimi varsa, bir takım eksiklikleri varsa 3’ü, 5’i birleşip bu adamı dışarı koymaya çalışıyorlar. Bir bakıyorsunuz çok iyi değerlerin hepsi kapının dışında, içeride karar verecek adam o adamı hiç tanımıyor ki, nasıl karar versin onunla ilgili. Anlatıyorlar: Yabancı elçi karşısında bacak bacak üstüne attınız… konu o değil ki. Okşama… Halbuki yurtdışında ve içinde şahane bir adam var, siyaset de yapmak istiyor, yok!. Başarıyı vasatın üstünde adamlarla sağlarsınız. Ama vasatın üstünü de orkestra edebilecek kadar vasıflarınızın olması lazım. Çok iyi bir orkestrayı kötü bir şef yönetemez. Her enstrüman güzel ses verebilir ama onu becerebilmek lazım. Türkiye’de böyle bir sıkıntı var. Çok vasıflı insan kaynağını da eritiyoruz.
“DEVLETİ İDARE EDEN ADAMLARA İMTİHAN LAZIM”
Ehliyet, liyakat deniyor ama…?
Ehliyet, liyakat laf kardeşim. Ben size kariyer örneği gösteriyorum. Kendimizi bir yere koyamadığımızdan değil. Ehliyet böyle kazanıyor. Ehliyetiniz yoksa uçağı kimse size teslim etmez. Arabaya bile binemiyorsun ehliyetin yoksa. Devleti idare eden adamların hiç bir ehliyeti olmadan, bu adam iyidir diyerek getirilmesi doğru olmaz. Orada da imtihan lazım.
“BÜROKRASİDE HAFIZA KAYBI YAŞANIYOR”
“LİYATKATLI İNSANLAR İÇİN EN İDEAL DÖNEM”
Uygulanan strateji, üst üste yaşadığımız badireler sebebiyle ehliyetin yerine “güven” duygusunun ikamesiyle mi ilgili?
E tabii, en iyi adamları birileri zamanında mimlemiş, beynini, ruhunu satın almış. Şimdi bürokraside tam anlamında bir hafıza kaybı yaşanıyor. Bürokrasinin bir hafızası vardır, o hafızayı kaybettirmemek lazım, bürokratlar çok önemli insanlardır. Herkes faturayı bürokrata çıkartıyor ama… Ehliyetli, liyakatlı insanlarla buralar olur. Zaman zaman koalisyon hükümetleri döneminde kıyım yapılmıştır, bir parti gelmiştir, öbürü gitmiştir ama artık aynı parti. Neyi kıyacaksın? Şu dönemde ideal. Tek parti iktidarı dönemi var, liyakatlı insanlara en doğru görevi vereceksin, parti değişikliği olmadığı için Türkiye gaza basıp gidecek, Türkiye'de frenlerden kurtulmuş artık, basalım gidelim. Ben ona üzülüyorum.
“BİZ İDEOLOJİNİN ARKASINDA GELDİK”
AK Parti’nin eski kadrolarına olan beğeninizi sık sık dile getiriyorsunuz. AK Parti’nin başarısı tamamen bu kadrolarla mı alakalı, ayrılanlara, kopanlara rağmen başarı çizgisini sürdürmesini neye bağlıyorsunuz?
Adamlar kenara çekiliyorlar, oradan salvo ateşler geliyor. Başka tarafa geçip onun borusunu öttürmek bize göre değil. Biz dava adamları, ideallerle, dışarıdaki Türklerin de çok sayılı millet haline gelebileceğine inanarak yetiştiğimiz için ideolojinin arkasında geldik. Gençlikte hep bir ideolojimiz vardı.
“80’DE 1 ADAM SEÇEMİYOR MUYUZ?
“SON DÖNEMDE MİLLİYETÇİLERE İHTİYAÇ DUYULDU”
“ÜLKEYİ VATANSEVER İNSANLARA EMANET ETMEK LAZIM”
Onu da kimse satın alamaz mı diyorsunuz?
Satın alamaz çünkü o ruhla yetişiyorsunuz. Şimdi tam zamanı. O zaman iyi insanlar yetiştirin ama bunları harcamadan, harcatmadan yolumuza devam edelim. Bu ülkede çok iyi insanlar var. Bürokraside 1 milyon insanla uğraşıyorsunuz. Bürokrat olarak kabul etmiyorum ben çünkü öğretmen, polis alıyorsunuz vs. 80’de 1 adam seçemiyor muyuz? Toplasanız kaç tane müsteşar, genel müdür vardı. Bunların hepsi değişti. Ben son devlet bakanıyım. Binali Başkanımıza tebrik mektubu yazdım: Son Başbakanım, yeni görevinizin hayırlara vesile olmasını diliyorum. İmza: Son Devlet Bakanı. Bu kadar yeter. İnsanların ülkeye ve vatana bağlılığı önemlidir. Dikkat ederseniz niye son dönemde milliyetçilere ihtiyaç duyuldu? Çeşitli yerlere aidiyetleri olabilir ama en sonunda “ülkeyi öncelik” yapan insanlara ihtiyaç duyuyoruz. Bu ülke için canını verebilecek insanlara ihtiyaç duyuyorsun sonunda. Senin için kendisini perde yapıp öne atabilecek insanlara ihtiyaç duyuyorsun. Koruma seçerken ona dikkat ediyorsun. Acaba senden sonra mı, senden önce mi hareket edecek? Ülkeyi vatansever insanlara emanet etmek lazım.
“YÜREK OLMAZSA İMAN OLMAZ”
Muhafazakarlık mı, milliyetçilik mi?
İkisi de beraber olmalı. Bir insanın içinde iman dolu yüreği olmalı ama yürek olmazsa iman olmaz. Adamda ilk önce yürek olmalı, yürekte çocukluktan, aşağıdan, eğitimden geliyor. Yüreksiz bir adama istediğin kadar iman aşılamaya çalış, kenarda oturur hiçbir şey yapmaz ama yürekli bir adam iman ile birleştiği zaman, bu ülkeye faydası olur. Hiçbir şeyde doz kaçmamalı. Eskiden başörtüsü mağduriyeti vardı, insanları şekil şemalinden dolayı okullara almıyorduk. Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı değilken bile bunları Türkiye’nin önüne koyması ciddi cesaret işidir. Eskiden mağduriyet vardı, şimdi yok. Şimdi de insanları farklı sınıflara ayırmamak lazım. Takıyor, takmıyor, giyiyor, giymiyor, bunların kişisel tercihlerdir. Bundan sonra mağduriyet hikayesiyle karşımıza gelip öç almaya çalışacak insanlara stratejik şekilde bakmak gerekir. Esas devlet yönetimi budur. Devlet adamlığı; sizin kantarın topuzunu kaçırmadan, doğru insanlara doğru şeyleri vererek devam etmenizi sağlar.
“FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞI NEREDE?
Seçilmiş kişiler dedik de… Akçeli işler yaptığınızı söylediğiniz gümrüklerden sorumlu bakanlıkta 5 yıl bulundunuz. En zorlu bakanlığınız olduğunu belirttiniz. Peki 15 Temmuz’da görevli İçişleri ya da Adalet Bakanı için de aynı zorluktan söz edebilir misiniz?
Oralarda ben tırpanlamalara çok erken başladım. Beni o zaman da çok eleştirdiler. Bakın, bu işlerde hep bir ayaklar çıktı ortaya; askeri yakalıyoruz, polisi yakalıyoruz, öğretmeni yakalıyoruz, dişimize göre kim varsa yakalıyoruz. Peki siyasiler nerede? Kantarın topuzu buralara da girmeli. Ben gümrükte 3600 kişinin bir gecede işine son verdim. Gerekliydi, kendi içimizde yaptık, kol kırıldı yen içinde kaldı.
“BENİM FETÖ METREM YOKTU”
“YÖNETİCİ KENDİ YÖNETTİĞİ BİRİMİN TAMAMINA HAKİM OLMALI”
“TOPLUMUN BİR KANTARI OLMALI”
“AKLANMAMIŞ İNSANLARDAN UZAKLAŞMALIYIZ”
Bu bir FETÖ ayıklaması mıydı?
Akçeli işlerde ne yaptıklarına baktık, çalışma düzenleri nasıl, arkasındaki torpil kim şeklinde bir ayıklama yaptık. Benim FETÖ metrem yoktu. O dönemde herkes kullanıldı, herkes aldatıldı. İnsanlar hata yapabilir. Benim iş yaptığım birimlerde kaç tane FETÖ’cü vardı baktınız mı? Dış ticaretten kaç kişi gitti baktınız mı? Exim Bank’tan, Gümrük’ten öyle çok sayıda insanın FETÖ’den gittiğini göremezsiniz. Ferdi hadiseler vardır. Demek ki bir yönetici de, kendi yönettiği birimin tamamına hakim olmalı. Adamları sen çiğneyeceksin, tepelerinde rahat rahat oturacaksın, böyle bir şey yok. Burada herkes sorumlu. Sorumluların gittiği yere kadar gideceksin. Milletin görmek istediği, siyasi sahadaki sorumlular. Piyasada herkes o tarafa döndürüyor işi. Siyasiler bu konularda yer almadı mı, siyasilerin açıklamaları, açık kaynaklardan bilgiler var, aldatılmışlar diyoruz. İki, yolsuzluklar. Bunların üzerine gitmek lazım. Burada toplum nezdinde aklanmamış insanlardan uzaklaşmalıyız. Toplumun bir kantarı var. Adalet toplumda da var, bu toplum hiçbir şey yemiyor, yemiş gözüküyor. Bu görevler bittikten sonra halkın arasında rahat rahat dolaşabilecekseniz öyle bir yönetimle hareket ederseniz bu olur. Bizim eski değerlerimize dönmemiz lazım. Ben 2002’deki adam değilim doğru ama seneler geçmiş, biz sizinle gözlerimize bakarak konuşabiliyorsak, benim için önemli olan budur. Rahat mıyım, rahatım Allah’a şükür, herkesin aynı şekilde olabilmesini isterim.
“SUÇLAMA İÇİN EMİN OLMAM LAZIM”
Yolsuzluk konusunda size yönelik iddialar da oldu. Kılıçdaroğlu onlardan birisiydi. “Ben seni dürüst biliyordum” dediniz, o da “Evet ben de sizin” dedi ve konu kapandı. Bu yolsuzluk iddialarının altında FETÖ’nün olduğunu düşünüyor musunuz?
Bilemem. Bir suçlama yapmam için emin olmam lazım. Doğru bir sürü sıkıntılarla karşılaştık ama bazı şeyleri anlayamıyoruz, belki seneler sonra anlayacağız. “Bizim hakkımızda ne düşünürlerse Allah onlara iki katını versin” diyoruz, yolumuza devam ediyoruz.
“KULLANILMAK İSTENMİŞİZDİR”
Dinlendiğiniz iddialarına karşı “Dinleniyorsam önemli şeyler söylüyorumdur” demiştiniz. FETÖ’nün hedefi olma durumu yaşadınız mı ya da kullanılmak istendiniz mi?
Tabii muhakkak bilerek veya bilmeyerek dış ticaret, Eximbank, yurtdışı müteahhitlik gibi alanlarda gelen gidenler olmuştur ve kullanılmak istenmişizdir. Devlet kaynaklarını kendilerine dönük kullandırmak istemiş olabilirler ama Allah’a çok şükür büyük bir hasar yaratmadan ayaktayız.
“YAKIN ARKADAŞLARIM BANA “DEVLET” DERDİ”
“DEVLET ADAMLIĞI KUMAŞINDAN İMAL EDİLDİM”
58, 59, 60. Hükümetlerinin devlet bakanıydınız. İdealinizdeki devlet anlayışını uygulayabildiniz mi?
Yakın arkadaşlarım küçüklüğümden beri bana “devlet” derdi. Kollayayım, koruyayım isterlerdi. Hala da “devlet” derler. Himayeciliğimiz vardır, halen var. Bir iyiliği anlattığınız zaman o kayboluyor. Devlet gibi bakmaya çalıştığımız yerler vardır. Ama hiçbir zaman kendimizi devlet yerine koymadık. Devlet adamlığı kumaşından imal edildiğimi söyleyebilirim. Devlet bakanlıklarında görev yapma fırsatı verdikleri için en iyisini yapmaya çalıştım. Gece gündüz çok çalıştım ama iyi bir ekiple çalıştım. Benim başarım sadece kişisel bir başarı değil.
“OSMANLI'NIN SON DÖNEMİNDE ATATÜRK ŞANSINI YAKALADIK”
Devlet adamlığı deyince aklıma “Atatürk” geliyor. Atatürk için “çılgın bir adamdı” diyorsunuz. Atatürkçü bir parti olduğunu söyleyen CHP’de bu çılgınlığı veya çılgınlığa erişme noktası görebiliyor musunuz?
Bu işte hem yürek, hem beyin, hem de bilek olması lazım. Bu üçünü yakalamak zor. İngilizler Atatürk için "yüzyıllardır gelmemiş bir dahinin geldiğini" söyler. Türkiye öyle bir şansı Osmanlı'nın son döneminde yakalamış. Hangi parti olursa olsun içlerinde bu ülkeyi iyi bir noktaya getirmek isteyecek temiz, düzgün, yürekli, bilekli insanlar vardır. Görüntülerle içerideki fikirler farklı olabilir.
“EROL OLÇOK BENİM SLOGANLARIMI KULLANDI”
Siyaseti 12 Haziran seçimlerinde aday gösterilmeyerek, sağlık gerekçesiyle bırakmış oldunuz. Sayın Erdoğan’a ''Türkiye hazır, hedef 2023'' yazılı 30 metre büyüklüğündeki balonlu resmi göstererek destek onayı almıştınız. O balon elinizde mi patladı?
Rahmetli Erol Olçok ile biz çok anlaşırdık. Rahmetli Erol Olçok benim sloganlarımı kullanırdı. Benim 2002’de Gaziantep’te, Mersin’de kullandığım “Herkes konuşur, o yapar” sloganını kullanmıştır. 2007’de de Mersin’e gidince “O yaptı, herkes konuştu” diye devamını getirmiştim. Turquality, güm kart gibi patenti bana ait buluşlarım vardır benim. İnovatif bir kafamız var. Orada balona benzeyen ampülü gösterdim.
“SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZLA FREKANSLARIMIZIN ÇOK TUTTUĞU, HİÇ TUTMADIĞI ŞEYLER VAR”
“SİYASET TEK YÖNLÜDÜR, DÖNÜŞÜ YOKTUR”
“TAYYİP BEYİN ASIP, KESME ÖZELLİĞİNİ SEVERİM”
“TAYYİP BEY’İN PRATİKLİLİĞİNİ, HIZINI SEVERİM”
Siyasetin dışında kalışınızla ilgili bir sözünüz var.. “Bakanlık tabii ki büyük bir güç, yaptırım erkiniz var. Ama ömrünüzün sonuna kadar bakan kalamazsınız ki” sizi bu olgunluk noktasına getiren Sayın Erdoğan’ın kararlarındaki şüphe götürmezlik miydi?
Bizim Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkimiz çok özel. Onunla frekanslarımızın çok tuttuğu, hiç tutmadığı şeyler de var. O bilir. 2002 Kasım’ında dış ticaretten sorumlu bakan oldum. 58. Hükümet bütçe görüşmeleri sırasında, plan komisyonu odasındayız. Bir kağıt geldi bana, ‘Çevre Bakanı oldunuz, hayırlı uğurlu olsun’, çıkışta televizyonlar..
Gece saat 21:00’da Sayın Cumhurbaşkanı aradı “Yav biz sana haber vermeyi unutmuşuz, kusura bakma” dedi…
Çevre Bakanı olduk, Çevre Bakanlığına gittik, bir sürü insan kapıdan girdi, Hayvanseverler Derneği vs gelmiş, Melih Gökçek hayvanların sularını kesmiş, dakika bir gol bir. Açtım telefonu “Ya paralarını ödemiyorlar”, yaptırın şu işi dedim… Ben 2009 Mayıs’ında Antalya’da orkinos çiftliklerine ziyaret yaptım, Avustralya büyükelçisi gelecek, o sırada kabine açıklanıyor, Allah’tan büyükelçiden 15 dakika önce duyduk.
Tayyip Bey kabineyi açıkladı, biz yokuz, tası tarağı topladık. Ondan 1 sene sonra beni genel başkan yardımcısı yaptı. Hiç bir görevimden öncesinde haberim olmadı, hep Tayyip Bey kendisine göre ayarladı. Son durumda kendime göre sıkıntılarım vardı. Kendi isteğimle ayrılmak istediğimi söyledim, adam bulması için 3 ay bekledik, Ömer Çelik getirildi, Ömer Çelik’e 16 Türk bayrağı getirdim, “Türk politikası böyle işlerse iyi sonuç alınır” dedim. Ondan sonra kendime biraz vakit ayırdım ama siyaseti noktalamazsınız çünkü tek yönlüdür, dönüşü yoktur. Tayyip Bey’in pratikliğini, asıp kesme özelliğini severim. Sporcu yönü ve sürati sevmesi hoşuma gider.
“TÜRKİYE’DE EN ÇOK ÇALIŞAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’DIR”
“Başbakan uçurumdan atlıyorsa, bize yakışan onun arkasından atlamaktır. Karar doğrudur, yanlıştır önemli değil, bu bir Anadolu geleneğidir” demiştiniz. O dönemde büyük tepki almıştınız ama?
Bravo çok iyi takip etmişsiniz.
Sayın Erdoğan’ı lider yapan onun öngörü kabiliyeti mi yoksa arkasından gitmeye hazır olan kitleler mi?
Bence hepsi. Kitlelere hitap etmesini en iyi bilen insan. Şu anda en çok çalışan insan. Türkiye'de en çok kim çalışıyor derseniz, ben ‘Recep Tayyip Erdoğan’ derim. Siyaseten değil her konuda. Gecesi gündüzü yoktur, çalışma saati diye bir şey yoktur. Ben cumartesi dalmaya gitmek istediğimde, “Ne dalması ya, siyaset cumartesi, pazar da yapılır” derdi.
“TAYYİP BEY OLAĞANÜSTÜ ZEKİ BİR İNSAN”
“SİYASETİ ÇOK İYİ BİLDİĞİMİ SÖYLEYEMEM”
“BANA SİYASETİ TAYYİP BEY ÖĞRETTİ”
Siz kendinize molalar veriyordunuz ama o hiç vermiyor.
O hiç vermez. Benim nasıl davrandığımı çok iyi bilen biri. Sağolsun bana siyaseti öğreten odur. Siyaseti bilmiyordum, ben bürokrattım, hala da çok iyi bildiğimi söyleyemem. Bugün Türkiye'de hem en çok çalışan, hem de siyaseti en iyi bilen insan Recep Tayyip Erdoğan. Olağanüstü zeki bir insan. “Bazı konularda donanımsız, ekonomiyi bırak da biz konuşalım” diyorsunuz ama bir bakıyorsunuz öğreniyor, iyi yokluyor, insan psikolojisini iyi biliyor, son derece sıcak bir insandır, insanlığı dışarı vurur siz onu alırsınız, hissedersiniz, bazen de anlaşamadığımız noktalar olur.
“TAYYİP BEYİN LİDERLİĞİ 15 TEMMUZ İLE PEKİŞTİ”
“15 TEMMUZ GECESİ DÜĞÜNDEYDİM”
15 Temmuz’da çok büyük bir mücahitlik örneği gösterdi Sayın Cumhurbaşkanımız. Sizin de katıldığınız bir toplantıda Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan: “Tek adam, diktatör tankın arkasına saklanana, o tankları halkın üzerine sürene denir. O tankların önünde durana ancak lider denir. Bizim çok güçlü bir liderimiz var" demişti. Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkomutanlık yönünü 15 Temmuz’da mı gördü sizce?
Bence hep bir liderdi. 15 Temmuz’da bu şekilde olağanüstü bir dönemden geçerken dahi soğukkanlılığını muhafaza etmesi, Hande’ye verdiği demeçlerde kullandığı cümleler, o psikolojideki, o ortamdaki bir insanın kolay kolay yapabileceği şeyler değildir. O liderliği kesin. Karizması, lider becerileri zaten var. Ama 15 Temmuz’da bu pekişti. Orada lider olduğuna katılmam. 15 Temmuz’da ben neredeydim bilin bakalım, bir düğündeydim. ODTÜ’den bir sınıf arkadaşımın kızı evleniyordu, yurt dışında bir firmada yönetici, orada Boğaz'daydık, saat 21:30 gibi bir takım yerlerden bana bilgiler geldi, Baltalimanı Polis Evi'nde kalıyordum, direkt hedef. 23:00’e doğru çıktık, Baltalimanı tarafına tekne ile geldim, polislerle şakalaşırdım, çocuklar kül gibi, 7. kattayız, telsizi aldım, "Silah (FETÖ'cü askerlere) teslim edilmeyecek, silahınızı doğrultun" diye Emniyet komut veriyor, onlar oraya gelinmesini bekliyorlarmış, önce Binali Bey’in, Tayyip Bey’in açıklamalarını duyduk, tam uyumak üzereydim, jetler havada uçtu, Ankara’ya saat 8:30’da kara yolu ile geldim.
“GENERALLER, HAKİM VE SAVCILAR HİPNOZ YAPILMIŞ GİBİLERDİ”
Oraya geldik ama nasıl geldik? Hiç vatanın bu şekilde esir alınabileceği geldi mi aklınıza?
Aklını, beynini kiraya verebilecek, hakim, savcı, general gibi insanların bu kadar eğitilebileceklerini, şartlandırılabileceklerini düşünemezdim, resmen hipnoz yapılmış gibilerdi, gafil avlandık. Hiç hissedemedim, herhalde bir şeyler kaynadı kaynadı son noktasına geldi ama her birimin üstündeki yöneticilerin bu konudaki hassasiyetlerinin gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum, siyaseti dahil hatalar yapıldıysa mutlaka ödenmeli. Kurunun yanındaki yaşa bakmamalı.
“NATO, TERÖR SEVİCİ BİR ORGANİZASYON”
“TRUMP, TAYYİP BEY GİBİ TIRNAKLARI İLE GELMEDİ”
Türkiye’deki 130’uncu yılını kutlayan İngiliz Ticaret Odası’nın (BCCT) geleneksel yaz partisindeydiniz, orada 15 Temmuz’da hayatını kaybedenler de anıldı. Bu toplantı basında “İngilizler 15 Temmuz’u unutmadılar” şeklinde verildi. Sizce 15 Temmuz’un acısını bizim kadar yakından kimler hissetti?
Mümkün mü? NATO diye bir kuruluş var biliyorsun, açılımı North Atlantic Treaty Organization, Kuzey Atlantik Anlaşması. Ben buna ‘North Atlantic Terörist Lovers Organization’ diyorum. NATO, terör sevici organizasyon. Amerika’sı, İngiltere’si, Almanya’sı, Fransa’sı bunun içinde. Ben o coğrafyada çok çalıştım. Oradaki Türk kökenli vatandaşlarımızın ne yaşadığını, o coğrafyayı ben biliyorum, Hatay’daki Yayladağ gümrük kapısını ben açtım, Ceylanpınar, Karkamış gümrük kapıları vs. O coğrafyada biz varız. Benim toprağım, kardeşlerim sen ne biliyorsun da oralara geliyorsun. NATO ülkelerinin tamamı Türkiye’ye dostça muamele yapacaklarsa bunu göstermeliler. Eğer bir tehdit varsa ki NATO bunun için kurulmuş. Bugün komünizm dünyada bir tehdit değil, tehdit unsuru teröristlerdir ve bu teröristler maalesef bizim buralarda yaşarlar. Kendi sınırımızın ötesinde Lübnan’da, Suriye’de, Türkiye’de yaşarlar. Biz bunlarla senelerdir mücadele ederiz. Kuzey Atlantik Terör Sevici Organizasyonu kendilerine çekin düzen versinler. Trump’a baktığınız zaman o da NATO’yu itip kakıyor ama durumu bizim gibi değil. Trump’ın Tayyip Bey ile ortak yönleri var ama çok farklı yönleri de var. Trump, tırnaklarıyla, mücadele ederek oralara gelmiş oturmuş bir adam değil, hazır bulduğu için çok rahat esiyor, gürlüyor, geçiyor, gidiyor. Virajları çok rahat alıyor. Sınırın 10 bin kilometre ötesinden sallamak kolay.
“TÜRKİYE’NİN NATO KONUSUNDA CİDDİ EKSİKLİĞİ VAR”
Birkaç gün önceki tweetinden bahsediyorsunuz galiba; “Türkiye, Kürtleri vurursa ekonomisi mahvolacak, güvenli bölge oluşturun” demişti.
Bu adamı ciddiye almamak lazım ama size şunu da söyleyeyim. Türkiye'nin NATO konusunda çok ciddi bir eksikliği var. Biz bu organizasyonun üyesi isek ona göre davranmamız lazım. Eğer biz bu organizasyonun üyesi isek, 1980’de bir hata yapmışsak, ihtilalden sonra Yunanistan'ın bu organizasyona tekrar alınmasına müsaade ettiysek, o zamanki baskılara dayanamadıysak, bu organizasyonun bu konudaki tehditlere bakması gerektiğini söylememiz lazım, artı Amerika ile de size bir metod söylerdim de burada olmasın.
“ŞEREFSİZLERDEN KURTULMAK LAZIM”
Sizin metodlarınızı biliyorum. Terörle mücadelede topyekün yok etmek gibi çözüm önerileriniz vardı…
Yapabildiğiniz kadar yapmak lazım, neyse onu sonra konuşuruz. Şerefsiz bunlar. Bu şerefsizlerden kurtulmak lazım. Bunlar bana içeride “Bize niye şerefsiz diyorsunuz? “ diyorlardı. Niye üstüne alınıyorsun kardeşim, ben ortaya söylüyorum. Ama hakikaten şerefsizler. Bizim ülkemizin ekmeğini yiyorlar, suyunu içiyorlar, kendine ders veren hocasını katlediyorlar, kendi kardeşini vuran biri şerefsiz olmaz mı?
Bahçeli’nin dediği gibi Fırat’ın doğusuna gidip, önümüze gelen haini mahv-ı perişan etmek bizim helali hakkımızdır.. Belki de?
Artık konuşmamak, yapmak lazım. Konuşmayı geçelim bence.
“DEMOKRASİ İTHAL EDİLEN BİR UNSUR DEĞİL Kİ, İHRACI OLSUN”
Tabii ki yapmak da lazım ama bizim demokrasi konusunda örnek olma durumumuzu da ortadan kaldıran bir ifadeniz var. “Başka ülkelere demokrasi ihraç etmeye kalkarsam, onlar da kalkar bize terörist ihraç eder” Bizim demokrasi anlayışımız başka ülkeler için örnek ve öncü olamaz mı?
O sözü sene 2011’de söyledim. Arkadan bir hafta sonra Hatay’da 60 kişi gitti. Amerika senelerce demokrasi ihraç etmeye çalışıyorum ayağına Irak'ın bütün petrolünü sömürdü, Suriye’nin Gazze’nin petrolünü sömürecek, böyle bir şey yok. Demokrasi ithal edilebilen bir unsur değildir ki ihraç etmeye çalışıyorsun. Kaldı ki biz demokrasi olmayan ülkelerle de al takke, ver külah yapıyoruz. Ne uğraşıyoruz, bu söylemlerden geçelim. Ben hala söylediğimin arkasındayım. Biz ticaretimizi yapalım.
“FAİZ VE ENFLASYON GÖSTERGELERİ İYİ DEĞİL AMA İDARE EDİLEBİLİR”
“SAVUNMA SANAYİNDE ÇOK CİDDİ ÇALIŞMALAR YAPILIYOR”
Geçenlerde Türkiye’deki 100. CineMaximum açılışına katıldınız. Gurubun CEO’su Don Won Kwak: İki yıl önce 8 milyon dolarlık yatırımla Türkiye’ye geldiklerini, 200 milyon dolarlık bir yatırım daha yapmayı planladıklarını söyledi. Türkiye’ye yatırımların hız kesmediğini söyleyebilir miyiz?
Sinema sektörü ve diğer sektörlerde yabancı sermaye yatırımına ihtiyaç var. Türkiye'nin faiz ve enflasyon rakamlarına baktığınız zaman göstergeler çok iyi değil. Ama büyüme, bütçe dengelerinin tutturulması, Türkiye’nin içindeki dinamizme baktığınız zaman idare edilebilir olduğunu gösteriyor. Ama diğer ülkelerle kıyaslama yaptığınız zaman, yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi açısından genel tabloda dünyanın en yüksek faiz oranları, en yüksek enflasyon oranları etkileyici şeylerdir. Onların aşağı çekilmesi lazım. Bir diğer konu Türkiye’nin cari açığıdır. Türkiye, petrol, doğalgaz ithal etmek zorunda. 60-70 milyar dolara yakın ithal büyüklüğü var, bunu karşılamanız lazım, 30-35 milyar dolar turizm gelirleri bir noktaya geldi, ihracat 160-170 milyar dolarlarda ama toplam ithalatın karşılanması ve arkasından cari işlemler arasında 6-7 milyar dolar yabancı sermaye girişine ihtiyacımız var. Bu çok zor bir şey değil. Buna dönük politikalar ortaya koymak lazım. Bunun için de Türkiye'nin çok yaşanılabilir bir yer olduğunu, demokrasi ve adalet ile güvenilir olduğunu vurgulamak lazım. İçerdekiler “Yandım Allah ben kaçıyorum, beyin göçü vs”, nereye ya? Biz de yaşıyoruz bu ülkede." Ne istiyorsun benden?" demek lazım. Savunma sanayinde çok ciddi çalışmalar yapıldığını gözlemliyorum.
“ŞU BAŞIMIZA GELENLER OLMASAYDI, KİŞİ BAŞINA MİLLİ GELİRDE 25 BİN DOLARI YAKALAYABİLİRDİK”
“TÜRKİYE ÜST SEGMENTTE YÜKSEK TEKONOLOJİ ÜRETMELİ”
Silahsız hava aracı ihracı gibi..
Onlar ileride artacak. Türkiye’de ne değerler var. Türkiye ihracatını artıracak şey yüksek teknoloji gamı. Türkiye alt sektörlerden değil, üst segmentte yüksek teknoloji çalışmalarına ağırlık verdiği zaman sıkıntısı kalmayacak. Biz bu görüşmeyi kişi başına 10 bin dolar gelirimiz olduğu bir dönemde yapıyoruz. Benim tek üzüntüm budur. Şu başımıza gelenler olmasa, kişi başına 20-25 bin doları yakalayabilirdik. Benim hedefim buydu. Ondan sonra o 500 milyar doları rahat rahat yapardık.
“KENEVİR DOĞRU İŞ, DOĞRU ADIM”
“TARIM POLİTİKALARINI DÜZELTMEMİZ LAZIM”
2018’i armut ve ayvayı ihraç ederek kapattık. Kenevirin gündemi meşgul eden bir tarafı var. Kenevire ihtiyaç noktasında mıyız?
Kenevir doğru iş, doğru adım. Başkaları tarafından bize dayatılan politikalar yerine kendi ürünümüze sahip çıkıp, insanımıza faydalı ürünleri üretmek ve ihracatını yapmak doğru ama bunlar taş çatlasa 50-60 milyon dolar değeri olur. Bizim birim ihracat değerini arttırmak lazım. Turquality’de kg değeri 4 dolar, normalde Türkiye’nin 1 kg ihracatı 1 dolar. En iyi tekstilde tonu 2.500. Nohudu, mercimeği tonu 350/400 dolara gidiyor. Tabii tarım politikalarını düzeltmemiz lazım çünkü ithal ediyoruz. Bunlarla gidemiyoruz. 2006’da ASELSAN, HAVELSAN ile kokpit simülatörü ihracatı yaptık 16 ton ihracat 30 milyon dolardı. Budur. Tonu 2 milyon dolar olan bu tip ihracatlara geçilmesi lazım. Bu güç bizde var, bunu da yaparız diye düşünüyorum.
“ŞU AN DANIŞMANLIK YAPIYORUM”
“ÇALIŞMAK ZORUNDA OLAN BİR BAKANIM”
Sosyal medyada bazen eski bakanlar arasında isimleriniz geçiyor ve nerede olduğunuz soruluyor… Sizin tabirinizle o balonun yükselmesi için ağırlıklarınızdan kurtulmanız gerekiyordu… Ağırlıklarınızdan kurtulduğunuz ilk an pilotluk dersi aldığınızı da biliyorum. Siyasi anlamda en son Mersin 6. Olağan İl Kongresinde delege oldunuz. Şu an ne ile meşgulsünüz?
Şu anda danışmanlık yapıyorum. Siyasi anlamda yaptığım bir çalışma yok ama dediğim gibi siyaset tek yönlü, girersiniz çıkamazsınız. İşi olan hâlâ arıyor. Şu anda özel sektöre danışmanlık yapıyorum. Yerli ve yabancı firmalara danışmanlık yapıyorum. Bu danışmanlıklar içerisinde ilaç sanayinde, savunma sanayinde, otomotiv sanayinde, yüksek teknoloji sektöründe çalışmalar yapıyorum. Ben çalışmak zorunda olan bir bakanım.
Son olarak bitki kökleri, kimsenin yemediği bazı canlı hayvanlar ve köpekbalığı ile sağlığınızı geri kazanmaya çalışıyordunuz. Sağlığınız, enerjinizle denk noktaya geldi mi?
Her şeyi yaptım. Allah’a şükür. Çok şey denedim, kimseye tavsiye etmiyorum. Köpekbalıklarını da rahat bıraksınlar artık.