Libya’daki İstanbul gösterileri
Prof. Dr. M. Metin Hülagü SuperHaber'e yazdı
İstanbul’un 16 Mart 1920’de İtilaf Devletleri tarafından işgali üzerine Libya’da işgal aleyhtarı gösteriler, meydan konuşmaları, yazılı medyada makaleler yayımlanmış ve çok sayıda eylem gerçekleştirilmişti. Bu durum özellikle 1920 senesinin Nisan ve Mayıs ayları boyunca vuku bulmuştu.
Söz konusu eylemler sadece belirli çizgiler dâhilinde yürütülmemiş, zaman zaman fiili taşkınlıklar şekline de dönüşebilmişti. 8 Mayıs 1920 akşamı, hamal ve arabacı loncası mensubu 50 veya 60 kişi Allah Sultan’ı, Türk İmparatorluğu’nu ve İslam’ın ordularını korusun nidalarıyla hükümet binasına girmeye ve valiyi görmeye çalışmıştı. Ancak bu girişim İtalyan jandarması ve Libyalı muhafızların engellemesi üzerine başarısız olmuştu.
8, 9 ve 10 Mayıs 1920 gece yarısı şehirden geçen bir Müslüman düğün alayı Allah Sultan’ı korusun diye bağırmaktan kaçınmamıştı.
Bu ve benzeri hadiseler neticesinde Trablusgarp’ta kısmî surette de olsa askerî tedbirler alınması gerekmişti.
29 Nisan 1920’de ise Trablusgarp Müslümanları tarafından İstanbul’un işgalini protesto etmek için bir miting organize edilmişti. Mitingde hükümetin geçici konseyi üyesi Fassato’lu Ahmet Bey tarafından bir de nutuk irat edilmişti.
Ahmet Bey’in konuşmasının büyük bir bölümü İngiltere’nin açgözlülük ve ikiyüzlülüğüne işaret ve Fransa’ya uyarı içerikli olmuştu.
İstanbul’un işgali üzerine bir diğer gösteri de Bingazi sakinleri tarafından gerçekleştirilmişti. Müslüman topluluğun lideri Şeyh Dafar, elinde Türk bayrağı olduğu halde bir konuşma yapmış ve konuşmasına, İngiltere’nin halifeliği yıkmak istediği ve bunu yaparken Müslüman inancını tahrip edeceği açıklamasıyla başlamıştı. Protesto toplantısında Bingazi Belediye başkanı da İngiltere’nin İstanbul’un işgalini protesto eden ve İtalyan hükümetinden Sultan’a şehrin geri verilmesi için adımlar atmasını isteyen bir konuşma yapmıştı.
İstanbul’un işgaline Libya basını da tepkisiz kalmamıştı. Er-Rakib, Nuova Italia, El-Vakt ve Liva et-Trablûsî gazeteleri sayfalarında işgale şiddetle karşı çıkan yazılara yer vermişti.
Nuova Italia yarı resmî ve Trablusgarp’ta günlük yayınlanan bir gazete iken El-Vakt Arapça ve İtalyanca olarak haftalık olarak çıkan bir gazeteydi.
Bu gazeteler İstanbul’un işgali hakkında bilgi veriyor ve İtilaf Devletlerini, özellikle de İngiltere’yi şiddetle kınıyorlardı.
El-Vakt, 10 Nisan 1920 tarihli ilk sayısında İngiltere’yi İstanbul’un işgaliyle suçlamıştı. Liva et-Trablûsî ise 1 Nisan 1920 tarihli sayısında, 29 Nisan 1920’de gerçekleştirilen Trablusgarp Müslümanları toplantısının raporunu yayınlamıştı.
Liva et-Trablûsî, sütunlarında halifelik konusuna dair uzun bir makale neşretmiş, halifeliğin; beş yüz yıldır büyük bir Avrupalı güç olan Türkiye’de, tüm İslam dünyasının siyasî ve dinî merkezi halindeki İstanbul’da kalması gerektiğine yer vermişti. İtalya’yı İngiltere’nin dengesiz politikasından, İngiltere’yi ise üç yüz milyon Müslüman’ın kızgınlığından kaçınması gerektiği yolunda ikaz etmişti.
İlginç olan ise adı geçen gazetelerin köşe yazıları İngiltere ve Fransa veya İstanbul’un işgaline muhalif herkesin açıklamalarına açık bulunmasıydı. Örneğin Süleyman el-Bârûnî 1 Nisan 1920’de Roma’dan Nuova Italia ve Liva et-Trablûsî’ye gönderdiği bir telgraf ile hem İstanbul’un işgal edilmesini kınamış hem de halifeliğin lehine yapılan gösteriler sebebiyle Trablusgarplı kardeşlerini desteklemişti. Söz konusu telgrafın mahiyeti şöyleydi:
“İslam’ın temeli olan halifelik lehine düzenlenen gösteriler sebebiyle konuştukları gibi hareket eden Trablusgarplı kardeşlerimi tebrik ediyorum. Çok yaşayın İslam’ın destekçileri Trablusgarplılar! İslam hilafetinin başkenti ve yeryüzündeki ihtişamın en yüce tahtı olan İstanbul’un işgalinden uzak durarak Müslümanlara saygısını deklare eden İtalya çok yaşa!”
Süleyman el-Bârûnî 3 Nisan 1920’de de Nuova Italia’ya gönderdiği başka bir telgrafına ilaveten 9 Nisan 1920’de de Trablusgarp’ın en fazla bilinen camilerinden birinde, Cuma namazından sonra, cemaate hitap etmiş ve onları İstanbul’daki halife ve sultanını desteklemeleri yolunda uyarmıştı.
Libya halkının İstanbul’un işgali üzerine başlatmış oldukları protestoların ciddi manada belirleyici oldukları söylenemezdi. Ancak bu protestoların ve gösterilerin yahut gazetelerde görülen yazıların İngiltere’yi rahatsız ettiğinde de hiç şüphe yoktu. Olaylar karşısında İngiltere’nin endişe duyduğu nokta protestoların siyasî değil dinî içerikli olmasıydı. O tarihlerde İngiltere’nin hâkimiyeti altında yaşayan yaklaşık 100 milyon Müslüman nüfusu mevcuttu. Müslümanlar arasındaki, İngiltere’nin İslami inanış veya prensipleri gasp ettiği veya onlara zarar verdiği şeklindeki görüş, İngiltere’nin kolonilerindeki geleceği için tehlikeli olabilirdi veya kendi Müslüman tebaası arasında beklenmeyen sonuçlar doğurabilirdi. Bu tarzdaki olası şüpheler veya tehditler yüzündendir ki Trablusgarp’taki İngiliz Başkonsolosu Dışişleri Bakanlığı’na müracaat etmiş, başta Trablusgarp olmak üzere Libya’daki tüm şehirlerde, İngiltere’nin halife ve hilafetin İstanbul’dan atılması anlamında hiç bir beyan ve ifadesinin bulunmadığının deklare edilmesi tavsiyesinde bulunmuştu.
Libya Müslümanları, ister Trablusgarp, Bingazi’de yaşasınlar isterse Libya’nın bir başka kentinde ikamet etsinler, Anadolu’daki her siyasî ve askerî gelişme ile yakından alakadar olmuşlardı. Türklerin mutlulukları ile mutlu olmuşlar, hüzünleri ile de mahzun olmuşlardı. Türkiye’nin özgür olması gerektiğini, halife ve İslam hilafeti için saygı gösterilmesi icap ettiğini çeşitli vesilelerle dile getirmişlerdi.
El-Vakt gazetesi sonraki günlerde gündeme gelen ancak olumsuz bir mahiyet arz eden antlaşma konusundaki açıklamalara dair yaklaşımını, büyük bir sitem ve serzenişle, aşağıdaki cümlelerle ortaya koymuştu:
“Kısaca, yapılmak istenen antlaşma böyle bir antlaşmadır. Böyle bir antlaşmanın, Batı’nın İslam hilafetine saygısı ve İslam’ın kudretinden korkusu olmadığının en büyük kanıtı olduğunu iddia ediyoruz. Daha ne kadar sessiz kalacağız veya sadece barışçıl protesto gösterileri gerçekleştireceğiz? Canımız boğazımıza geldi ve son nefesimizdeyiz. Batı güçlerinden ne beklemeliyiz? Müslümanlara onur içerisinde yaşamaları şansını sağlayan bir ulusu lime lime ettiler ve İslam hilafetini ortadan kaldırarak onu bir Yunan İmparatorluğu’na çevirme kararı alındı. Batı uygarlığının mükemmelliğe ulaştığını iddia ettikleri bir çağda tek karar verici güç silahlı kuvvetler idi. Dünya savaşının patlak vermesi üzerine Müttefiklerin savaşa giriş nedeni olarak anlatılan şey sadece ve sadece, diğer ülkeleri yok etmek isteyen Almanya’dan bir medeniyetin heba olmasının önlenmesi olduğu söylenmişti. Fakat bugün acımasız Almanya’yı hepimiz geri istiyoruz, çünkü o Almanya bugünkü medeni İngilizlerden daha yumuşak ve daha kibardı. Buna kanıt istiyorsanız, hem İngiltere’ye karşı Bağdat halkının yaptığı protestolara hem de kötü bir talihsizlik olmak üzere Almanya kontrolündeyken İngilizlerin pençesine düşen ve bu medeni gücün baskısı altında inleyen ve Almanların barbarlık ve kabalıklarına rağmen geri dönüşlerine can atan Afrika ülkelerine bakabilirsiniz.”