'Like'lanmasak, gerçek hayatta sevilsek olmuyor mu?
Kimileri için 'çağın vebası', kimileri için de hayatın vazgeçilmez bir unsuru haline gelen Instagram'a farklı bir bakış açısıyla bakan şarkıcı ve yazar Nil Karaibrahimgil, okurlarına zor bir soruyla seslendi: Instagram’dan çıkmaya cesaret eder miydin?
İşte Nil Karaibrahimgil'in 'Instagram’dan çıkmaya cesaret eder miydin?' başlıklı yazısı:
"Bir arkadaşım Instagram’ı bıraktı. Sigara bırakır gibi anlattı hem de. Gururla.
Sanki “Artık benzini başkalarının like ve yorumlarından almıyorum” der gibiydi.
Peki nereye gidecek, mesela bir şeyi öğrenmek ve ondan bundan geri kalmamak için?
Kendi konularıyla ilgili internette gezinimlerinin, Instagram’ın dar sokaklarından daha zengin olduğunu söyledi. Haklıydı.
Sosyal medya hayatı soslamadan önce, benim de mesela gizli saklı kaynaklarım vardı.
Sonra unuttum isimlerini sitelerin.
Kitaplar, kütüphaneler, sohbetler hep kısıldı.
“Videosu olmayan şeyin nesini anlamaya çalışayım”cılık başladı.
Yine bu işin iyi tarafı. Kötü tarafı, seni ikide bir gözetleme kulesine çıkarıp durması.
Her gün en az bi iki alamayacağımız kıyafet, gidemeyeceğimiz sahil, yiyemeyeceğimiz kurabiye, dönemeyeceğimiz çocukluk, bitmiş konser ve filtreli selfie görmemize gerçekten gerek var mı?
“Ben çıkamam herhalde” dedim. “Dinleyicilerime kendimi duyurduğum, bağlantı kurduğum tek yer. Yani olmasa ne yapacağım, televizyon radyo ve bazı sitelerin beni istediğim gibi anlatmasına mı güveneceğim? Böyle herkes gibi benim de minik bir kanalım var işte. Hem herkes kendi Survivor’ını çekmiyor mu artık.”
Böyle dedim sonra düşündüm de, kimseyi takip etmezsem, son derece kibirli görünmekle beraber, dikizin zaman kaybı ve gereksiz imaj yüklemesinden korunmuş olurum aslında.
...
Acaba ben de cesaret edebilir miyim? Like’lanmasam, like’lamasam da, gerçek hayatta sevilsem sevsem olmuyor mu?
O kadar çok şeye yetişemiyorum zaten. Günde üç beş şeyi sevsem yeter.
Kaçkarlar’a giderken konuştuk bunu. Otobüs yukarılara doğru tırmanırken, anons yapıldı.
Az sonra telefon çekmeyecek.
Herkesten bir oh sesi duydum gibi oldu.
Tasmasından bir süreliğine kurtulan köpeğin sevinci gibi bir şey...
Peki şimdi yol boyunca çektiğimiz onca resim nolucak?
Paylaşım beklemez.
Biz view ve like toplayan, yorum yoluyla insanlarla konuşan birileriyiz.
Mahrum muyuz bundan? Paylaşmayacaksam, yine de fotoğrafını çekecek miyim Fırtına Deresi’nin?
Story’mde yoksa da, tadını alacak mıyım o mola verdiğimiz yerdeki mürver çiçekli içeceğin?
Onunla gaz lambası altında kitap okurken, resmini çekmesem olmaz mıydı ikimizin?
Diyolar ki, çocuklara ödül vermeyin. Ödül öyle bir şeydir ki, severek yaptığı
her şeyi gölgeler.
Bir bakmışsınız ödülsüz bir şey yapmaz olmuş.
E aynı şey bizim için de geçerli değil mi?
Ayrıca ben henüz çocuktan farklı bir yanımızı görmedim.
Instagram’ın rakamları, like’ları, yorumları ödül değilse ne!
Hayatımızı ödüle mi bağladık biz? Alkış sesi duymadan kıpırdayamaz mı olduk?
Instagram seyahatleri çıkmış. Sadece resim koymak için gezinenler.
Ben biricik hayatımızın kellesine, sosyallik ödülleri koymayalım derim.
Paylaşmak en güzeli ona bir şey demiyorum. Ama yanındaki etli butlu sesi soluğu çıkanlarla.
Şakana gülüp, sana sıcacık sarılanlarla. Emojinin gülüşü ve sarılışından bahsetmiyorum. Anladınız siz beni.
Bravo arkadaşım. Belki öncüsüsündür nefessiz kalıp, başını oradan kaldıranların."