Madem kabine değişecek…
Seçim sonuçlarının kabineye fatura edenlerde değişim beklentisi var.
Kamuya, özel sektör yaması tutmamış görünüyor.
Devlet, şirket değil nitekim.
Kabine değişecekse, siyasetçi bakanla özelden gelen bakan farklarını sıralayalım;
Bir, siyasetçi olan tabanda etkili kanaat önderlerini iyi tanır, nabız tutar.
Özelden gelen araştırma rakamlarına bakar.
Yani, biri insana biri rakama bakar.
İki, siyasetçinin önüne bir proje konunca “bizim köyün muhtarına soralım” testini yapar.
Özelden gelenin fikre aşık olması yeter. Seçmen fikri tuttu mu, tutmadı mı bakmaz.
Üç, siyaseti bilen seçim sathında radikal kararlar almaz, özelden gelen seçim sathı nedir bilmez.
Dört, siyasetçi maaşını millete ısmarladığı çay parasına yatırır, özelden gelen şirket yöneticileriyle takılır.
Beş, siyasetten gelen seçim sürecinde yereli örgütler, kim etkili olur bilir.
Özelden gelen “medyaya oynarsam bu iş tamam” der.
Bu işin de piri “dört eğilimci” Abdülkadir Aksu’dur.
TSK’YA BİR İLETİŞİM DANIŞMANI GEREKLİ
Milli Savunma Bakanı Akar ve komutanlar toplanmışlar Fırat’ın doğusuna yönelik harekatı görüşüyorlar.
Basına da fotoğraf vermişler.
Fotoğraf iyi fikir. Fatih Çekirge’nin ifadesiyle mesaj Pentagon’a.
Ne var ki, paylaşılan fotoğrafın istenen sonuçla ilgisi yok.
Komutanlar sanki hizmet içi eğitime gelmiş gibiler.
Bakan Akar deseniz, kalem kağıtla çizim yapıyor.
“21. Yüzyılın kararlı ordusu” algısı böyle oluşturulmaz, buradan çıksa çıksa 1940 model çıkar.
Basınla paylaşacak bir görsel planlıyorsanız, ortam biraz elektronik kokar. Bilgisayarlar, ekranlar falan…
Onu da öyle bir açıyla çekersiniz ki, sırrınız varmış gibi görünür.
Tanklar ve Sözcükler’in yazarı olarak diyorum ki, ordumuz ya iletişim desteği almıyor ya da aldıkları destek çağın gerisinde.
Zira, Bakan Akar’ın önünde bir kara tahta tebeşir eksik.
Not: İlker Başbuğ’un “Bu lav silahı değil boru” dediği toplantıyı önerenlerin bugün halâ TSK’ya danışmanlık yaptığını söylediler, pes dedim.
İŞTE BU
Abdülkadir Selvi’de okudum.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Afyon’da toplanan belediye başkanlarına “Büyük politikalardan kaçının” demiş.
Devam etmiş: “Makro politikalar sizin işiniz değil, bizim işimiz. Siz projelere ve hizmete odaklanın.”
Doğru söze ne denir… Başka da sözüm yok.
ŞENTOP’A NE OLDU?
TBMM Başkanı Şentop’a son günlerde bir haller oldu.
Sürekli medyatik işler yapıyor.
Ya “Parlamento etkisiz kaldı” eleştirilerine karşı “Ölmedik buradayız” demeye çalışıyor.
Ya da yaptıkları bir araştırma var, onda da “TBMM Başkanı kim” sorusuna doğru cevap veren yok.
Cevabı bilene 10 puan.
BENCE
Devletin yerli tohum merkezi olmalı. Gelecek, Mars’a gidenlerin değil, yerli tohumu olanlarındır.
Dokuz gün bayram tatili konusunda turizmciler değil, sanayiciler haklı.
Devletin emanetindeki çocukların, yaşlıların, hastaların yaşadığı kurumları neredeyse her dakika denetlemek lazım.
Tescilli kültür varlığı olan gar misafirhanesi özel üniversiteye değil, devlet üniversitesine verilmeliydi.
BENİ ANLAYAN İKİ KİŞİ
Bir, başrolünde keçi olan bir davada “Keçi sahiplerinin yaşam tarzı hakkında bilgi sahibi olmayanların bilirkişilik raporu yazması”nı eleştiren Yargıtay Başsavcısı.
Zira yazmaktan yoruldum, bilirkişilik mekanizmasında ciddiyet gerekiyor.
İki, “İtibarı olmayan gazetecinin iktidara da, muhalefete de yararı yok” diyen Ertuğrul Özkök.
Zira, medyanın itibarı olmadığı için siyasi sonuçlarını ona göre düşünmek lazım demekten de yoruldum.
ABOOVVV
Dünyanın en pahalı evlerinden Zeki Paşa Yalısı'nın 550 milyon dolara satıldığını öğrenince düşündüklerim:
Temizlemeye kalksan kaç gün uğraşırsın.
Tahtalarını cilalamaya ömrün yetmez.
Bahçede iki, evde üç kişi çalıştırsan küçük bir işletmeye dönersin, maaşları kim ödeyecek?
“Temeli nem alır bunun” diyenleri öldüresi gelir insanın.
YOKSA YOKSA?
La Casa de Papel’de karakterlerden birinin adı “Ankara” olacakmış.
İstanbul olmayacakmış.
Avrupa’nın en iyileri listesine giren tek Türk de, Ankaralı Ezhel oldu.
Yoksa yoksa, bayıldığım Işık Yenersu’nun yıllar önceki benzetmesiyle, “Ankara evde kalmış kız kurusu” olmaktan çıkıyor mu?
Kötü talihinin Melih Gökçek’le bir ilgisi mi vardı?
EMRE MOR’A NASİHATİMDİR
Ey oğul, pırıl pırıl döneminde kalkıp ülkemiz futboluna dahil oldun.
Bizim buraların acemisisin.
Aman diyeyim, spor yazarından dost tutma, düşman da olma.
Magazin basınına malzeme olma.
Bizde futbol dünya starı olmak için değil, gece kulüplerinde sabahlamak için oynanır, sen onlardan olma.
Futbolda gördüğün şeylere aldanma, biz halâ “Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını” seviyoruz.
Büyük hedefleri olan futbolcularla arkadaş ol, aman deyim Arda Turan, Emre Belözoğlu’ndan uzak dur.
BU INSTAGRAM’I HİÇ SEVMEDİM
Hikâye paylaşacaksın 10 saniye kuralı var. Ülkemde 10 saniyede kimin, ne anlattığı görülmüş?
Video paylaşacaksın, bir dakikalık süren var.
“Küpe taktım” diyorsun beğeni binbeşyüz.
“Memlekette ne oluyor” diyorsun, dönüp bakan yok.
Takip edeni takip etmiyorsan küsüyor, ne çirkin bir ilişki biçimi bu.
"Direct" diye mesaj sistemi var (DM), tanıdığın tanımadığın oradan yazıyor. Reddetsen kabalık, reddetmesen saçmalık.
Ne yalnız bir milletmişiz, cep telefonu olan kedi resmi paylaşıyor.
Diyelim paylaşımda bulundun. Metni düzeltebiliyorsun, fotoğrafı düzeltemiyorsun.
Sinir katsayım yükseldi bu yüzden.
“Neden varsın” derseniz… “Mutlaka olmalısın” diyenlere sormak lazım.
GEÇMİŞLER OLSUN
Bilen bilir, sevgili dostum Muko var, Mukaddes Akça.
Ailemden biridir, o kadar severim.
Hastalandı. Gitmediği doktor kalmadı, çözüm bulamadık.
En son, adını ilk kez duyduğum Kolan Hastaneleri'nin sahibi Nedim Kolan, tuttu kolundan yatırdı masaya.
Yaptı tahlilleri.
Teşhisi koydu, tedaviye başladı.
Muko’m düzeliyor. Nedim Bey'e de ekibine de şükranlarımı sunuyorum.
AKLIMDA KALAN
1. Şiddet diliyle yetişen nesil: Kediyi köpeğe parçalatıp sonra da meydan okuyan çocukların yaşı 13 ve 14. Demişler ki, “Bu çocuklar tedavi edilmeli.” Edilsinler de, “hastaysa iyileştirelim” bakış açısı çözüm değil. Ya bir nesil şiddet salgınına tutulmuşsa? Bu çocuklar, televizyonlara, sinemaya, internete bakınca sadece şiddeti görüyorlarsa? Şimdi bir de okul saatini azaltıp, tatili artırmak gibi tüm ülkeyi zengin çocuklarından ibaret sayan bir yaklaşım konuşuluyor… Bu nesil nasıl tedavi edilir?
2. 23 Nisan’ın 100’ü: “Daha çok var” diyenlere. Sıradan, sıkıcı, devletin belirleyici olduğu, İlber Hoca'nın danışman olduğu 23 Nisan kutlaması istiyorsanız tamam daha çok var. Yok, her kesimiyle halkın/milletin kutlayacağı bir bayram istiyorsanız aha kaldı 270 gün.