McKinsey konusu...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşunca, konu gündemimize girdiği hızla gündemden düştü. Ama yapılan tartışmalara baktım, yazılıp çizilenlere olabildiğince hakim olmaya uğraştım; maalesef olaya ekonomik ve teknik olarak yaklaşan, milleti bilgilendirmek için çaba sarfeden kimseyi göremedim.
Kimi okurlarım bilir, hayatımın çok uzun yılları bürokraside geçti, yine uzun yıllar denetim ve düzenleme ile vazifeli bir anayasal kuruluşta üye ve başkan vekili sıfatlarıyla denetim elemanı olarak çalıştım. Akademik olarak açıklık, şeffaflık, hesap verebilirlik, gün ışığında yönetim gibi bazı kavramların yerleşmesinde katkı sağlayacak kadar çok yazıp çizip, konuştuğumu düşünüyorum ama McKinsey meselesini ne yazık ki bu bağlamlarda ele alan, denetim ve danışmanlık içeriği hakkında bilgi sunan taraftar veya karşıt bir yazıya, görüşe, yaklaşıma rastlamadım.
On altı yıldır devam eden AK Parti hükümetlerinde pek çok siyasetçi ve bürokrat ekonomi, hazine, dış ticaret, bankacılık, finansman, maliye gibi alanlarda üst düzey sorumluluklar üstlendi, yine onlardan da dişe dokunur, sadra şifa bir bilgi sadır olmadı.
Akademya konuştu mu bilmiyorum, görmedim. Görebildiğim Duyun-u Umumiye’den IMF’ye uzanan benzetmelerle dolu siyasi polemiklerdi…
Siyasi bir konudur, tasarruftur ve elbette siyasetçilerce eleştirilecektir. Bunlara cevap da yine siyasi muhataplarınca verilir.
Bu kısmı ile aslında çok ilgili değilim ama bir yandan Türkiye dışa açık büyüme modeli uygulayacak ve yabancı sermaye celbetmeye uğraşacak, diğer yandan bunu kolay ve ucuz sağlamaya uğraşacaksınız; öte yandan da parayı verenin parasının akıbetini sormamasını, geri dönüp dönmeyeceğinden emin olmamasını isteyeceksiniz… Bu kısmı işte esas önemli olan benim için…
Türkiye 2001 krizini yaşadı. Devlet Bahçeli rahmetli Saparmurat Türkmenbaşı’nın davetlisi olarak Türkmenistan’da idi. Milli Güvenlik Kurulu toplantısında meşhur Anayasa kitapçığı fırlatılması krizi bir anda büyük bir ekonomik krize dönüştü.
Türkiye tarihinin en büyük ekonomik ve mali operasyonlarına maruz kaldı, öyle ki ülkenin Merkez Bankası Başkanı bile kendi parasını kurtarma çabasına düşmüş idi. Bu durum ortaya çıkınca Devlet Bahçeli’nin ısrarı neticesinde istifa etti.
Geçtiğimiz kabinede görev alan bazı bakanlar ekonomik değerlendirme kuruluşlarının Türkiye tavrını kasıtlı buluyorlardı. Pek çok ülkeye gerçek dışı değerlendirmelerle yüksek ekonomik itibar ve ayrıcalık sağlanırken Türkiye’nin daha iyi olmasına rağmen onların altında kaldığını beyan ediyorlardı.
Şimdi sesleri çıkmıyor. Devlet Bahçeli, McKinsey konusunda yanlış görmediğini söyledi kıyamet koptu, Fitch, Moodys size değerlendirirken farklı bir şey mi yapıyor kardeşim? Bedava mı yapıyor? Rakamlarınızı, ekonomik parametrelerinizi, verilerinizi istihareye yatarak mı görüyor?
Devlet sırları yabancının eline geçecek deniyor, McKinsey’in veya başkalarının ulaştığı, ulaşacağı rakamlar, hesaplar gizli mi?
MGK toplantısından daha gizli bir devlet toplantısı olabilir mi? 2001 krizinde Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasındaki tartışma daha toplantı devam ederken kim veya kimler tarafından tüm dünyaya duyurulup bir ekonomik kriz tetiklenmiş? O toplantılara alınan veya katılma yetkisi olan her insan zaten devlet sırrı denilen konulara muttali kişiler değil miydi?
Devlet Bahçeli bunları yaşamış bir devlet adamı. Olaya Türkiye meselesi olarak bakıyor. Bir siyasi hasım, muarız gibi baksa o da kıyameti koparır. Küresel ekonomik gerçekler öyle oturduğumuz yerden ahkam kesmeye müsait değil.
Ucuz ve kolaylıkla sürdürülebilir bir borçlanma yapısı istiyor isek kimse kusura bakmasın, açık ve şeffaf olmamız gerekiyor, kimse bize buharlaştıralım diye para vermez. Yurt dışındaki büyük fon yönetimleri bize para yönlendirecekse ödeme kabiliyetimize bakacaklar. Bunda alınganlığa düşecek bir şey yok. Ya borç almayacağız, ya da ödeyeceğimize ikna edeceğiz..
Fitch ve Moodys gibi kurumlar manipülasyon yapıyorsa alternatifini bulacağız. Devlet Bahçeli de bunu söyledi. Keşke yıllarca hükümet edip kendi dönemlerinde bu sıkıntılarla karşılaşanlar da söylese idi.