Futbolda Civangate skandalı!
Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Arslan, bugünkü köşesinde, yakın zamanda kulübüyle sözleşmesi sona erecek bir futbolcunun, yönetim kurulunda yer alan bir yöneticiye pahalı bir saat hediye ettiğini açıkladı.
Gazeteci Mehmet Arslan, Hürriyet'teki bugünkü köşesinde, yakın zamanda sözleşmesi sona erecek bir futbolcunun, yönetim kurulunda yer alan bir yöneticiye pahalı bir saat hediye ettiğini ''Duyunca az neredeyse, küçük dilimi yutuyordum'' sözleriyle anlattı.
Söz konusu durumun kulüp başkanı tarafından duyulmasının ardından yöneticinin hediyeyi geri iade ettiğini belirten Arslan, bu olayı 1994 yılında yaşanan Civangate skandalına benzetti.
İşte ''Futbolcu yöneticiye Rolex saat hediye eder mi?'' başlıklı o yazı;
''Bir futbolcu, üstelik kulübüyle olan sözleşmesi yakında sona erecek bir futbolcu yönetim kurulunda bulunan bir yöneticiye saat hediye ediyor. Hadi futbolcu böyle bir jest yapmak istedi. Yönetici kabul eder mi? Ne yazık ki etmiş.
Transferi sonrası takım arkadaşına değeri 200-250 bin TL’yi bulan Patek Philippe saat eden futbolcuları biliyorum. Bunlar olur. Sonuçta karşılıklı bir menfaat ilişkisi söz konusu değil. Yapılan bir jestten ibaret. Ama şimdi anlatacağım olayı ilk kez duydum. Ve neredeyse küçük dilimi yutuyordum.
'AMAN YANLIŞLIK OLMUŞ'
Bir futbolcu, üstelik sözleşmesi yakında sona erecek bir futbolcu yönetim kurulundaki bir yöneticiye saat hediye eder mi? Üstelik değeri on binlerce lirayı bulan Rolex marka saat. Futbolcunun bu saati hediye etmesinin nedeni de ilginç. k “Hakkımı hukukumu korudun. Çok teşekkür ederim.” Hadi futbolcu böyle bir jest yapmak istedi. Yönetici kabul eder mi? Ne yazık ki etmiş. Ve bu hediyeden kulüp başkanının haberi olunca da kıyamet kopmuş. “Aman bir yanlışlık oldu” diyerek saat iade edilmiş. Eminim o kulüp başkanı, yöneticisini de “Kınamıştır.”
EDES-CIVAN ÖRNEĞİ
Not: 1980’li yıllarda iş adamı Selim Edes, Emlak Bank Genel Müdürü Engin Civan’a 3.5 milyon dolar rüşvet vermiş, Civan mahkeme de bunun kanıtlanmasını isteyince de “Rüşvetin belgesi olur mu, P...k ” diye çıkışmıştı. Ben de yaşanılan bu olayın belgesi olmayacağı için isim vermeden yazdım. Ama kahramanları kendilerini çok iyi tanıyorlar.
Türk futbolunun marka değeri her geçen düşüyor. Saha dışındaki olaylar ne yazık ki, saha içini geçti. Ama yine de futbolumuz hak ettiği itibarı saha içindeki değerleriyle kazanacak. Saha içinde hepimizin şikayeti açık:
- Türk futbolcusu, (Yabancısı da aynı) en küçük bir hareketi abartarak hakemi ve rakibini aldatıyor.
- Böylece hem oyunu durduruyor hem de yarattığı haksızlıkla seyir zevkini ve ligin kalitesini düşürüyor.
- Hakemleri ateşe atıyor, seyirciyi tahrik ediyor ve meslek ahlakını ayaklar altına alıyor. İnanın ben bu davranışların hiçbirini hayranı olduğum İngiltere Premier Lig’de görmüyorum. Ne hakemin üzerine yürümek var, ne de küçücük bir temasta 50 takla atıp, bir saniye sonra ayağa kalkmak. Ben bu şovları izlemekten bıktım. İngilizler de bıkmış olmalı ki, 2002 yılında The Independent Football Commission adıyla bir kurul oluşturmuş. Bu kurulun ismi daha sonra The Independent Football Ombudsman şeklinde değiştirilmiş.''