Memento mori...
Bizim ekibe yeni katılan arkadaşlardan birinin kolunda gördüm bu dövmeyi. ‘Ölümü hatırla’ ya da ‘fani olduğunu unutma’ demekmiş.
Latince bir deyiş. Hazreti Peygamber’in ‘ölmeden ölünüz, ölümü öldürünüz’ Hadis-i Şerif’inin batı kültüründeki karşılığı olsa gerek...
Varlığın en büyük gerçekliği ölüm. Ancak yaşamaya programlı zihnimiz, bizi uzak tutuyor ölüm duygusundan.
Öleceğimizi bilerek yaşamaktansa, hiç ölmeyecekmiş gibi yapmayı tercih ediyoruz. Oysa yaratılmışlar arasında varlığının bir gün mutlak şekilde sona ereceğini bilen tek tür de yine insanoğlu...
Sanırım bilgelik de işte tam burada başlıyor. Ölecek olmayı bilmek, bunu kabullenmek ve bu çok kıymetli bilgiyle ne yapacağını bilmek bana sorarsanız en kıymetli bilgelik.
Nasıl her şey zıddıyla anlamlıysa, hayat da ölümle yüzleşildiğinde mana buluyor. Nefes aldığın her ana şükredebilmek burada başlıyor.
Gördüğün bütün gerçekliğin arkasında bambaşka bir hakikat olduğunu fark ediyorsun.
Kainatın evrenden büyük, hakikatin gerçekten engin olduğunu hissediyorsun. Bunu ister dinlere bağla, ister deizimle açıkla, dilersen doğanın kendi kendiliği prensibiyle anla...
Muazzam bir programla, milimi milimine hesaplanmış bir planla örülmüş varlık. Ve kendini tasavvur etmeye başladığı ilk günden itibaren de buna cevap aramış insanlık...
Ölümü hatırla ve fani olduğunu unutma...
Sahip olduğun her şey ödünç; senin zannettiğin her şey kiralık.
O yüzden, naçizane bir hoş sada bırakmaktan öte şu güzelim gökkubbede aslına bakarsanız her şey yalandır.
Şöyle bir tarihe geri dönüp bakıldığında da, iyi hatırlananlar sadece o hoş sadayı bırakanlardır...