Merhametin yuvası gözlerdir
İlhami Işık: Merhametin sözlerde olmadığını biliyoruz. Sözler, kelimeler bizi merhamete götürmez. Deyim uygunsa merhamet eylemlere refakat eden bakışlardadır.
Bir insanın ruhunda gizli olan merhameti gözlerinde okuyamıyorsanız, boşuna çabalamayın, o insanın ruhunun derinliklerinde merhamet asla öne çıkamaz çünkü o insanın daha baskın karakterleri merhameti sürekli öteleyerek, önceliklerinin en son sırasına atmıştır. Boşuna merhametin yuvası gözlerdir dememişler. Merhameti bir nur ışıltısı gibi gözlerde görmüyorsanız, ne merhamet bekleyin ne de merhamet dilenin! Ben bir adım daha ileriye gidip biraz haddimi de aşarak söylemeliyim ki bir insanda merhamet varsa gözlerindedir ve onu daha ilk bakışta görürsünüz. Gözlerinde merhamet yoksa o bakışlarda merhamet göremiyorsanız boşuna kendinizi heba etmeyin. Merhamet ya vardır ve gözlerdedir ya yoktur.
Merhamet, merhamettir azı, çoğu da olmaz. Bugün merhametli yarın merhametsiz olunmaz çünkü merhamet vicdanımızın adalet terazisidir. Biz buna sezgisel adalet de diyebiliriz. Bilirsiniz aslında bütün duyu organlarımız- gözümüz, kulağımız, elimiz, dilimiz- birer yorum organlarımızdır. Şu dünyada gördüğümüz her şey önce duyularımıza çarpar sonra zihnimize ulaşır. İlk intiba, ilk izlenim denilen şey de tam da bu anda, burada oluşur. Hüküm öncesi ilk verileri duyu organlarımızdan alırız. Sonra da ince ince düşünür, bütün detayları kontrol eder ve hükmümüzü veririz.
Merhamet duygusu işte bütün bu sürecin doğal rehberidir. Zihnimizde olup biten bütün o şeyler merhamet duyumuzun yüzeyinde adeta gezinirler. Sonuçta hükmümüz ne olursa olsun, o hükmün altında ona temel olan içimizdeki merhamettir.
Genellikle merhamet başkasına ‘’acıma’’ duygusuyla karıştırılır. Adı üstünde acıma da bir başka duygudur ve sanıldığı gibi merhameti temsil etmez. Acıma, daha çok öteki ile kendimizi özdeşleştirdiğimiz, daha yaygın adıyla ötekiyle empati yaptığımız duygu durumumuzu temsil eder. Oysa merhamet bütünüyle kuvvetini içimizde olan ve içselleştirdiğimiz adalet duygumuzdan alır.
Bir bakıma merhamet, adalet talebimizdir. İçimizdeki adalet anlayışının galeyana gelip bir tür isyan etme halidir. Adalet arzusu çok baskın bir duyudur. Eninde sonunda eşitlenmek ister. Sonuç ne olursa olsun bir parça tatmin arar. Ve nihayet yüzü de haksızlıklara dönüktür.
Merhametin sözlerde olmadığını biliyoruz. Sözler, kelimeler bizi merhamete götürmez. Deyim uygunsa merhamet eylemlere refakat eden bakışlardadır. Çünkü eğer varsa o sözlerden çok önce orada kendi yuvasında duruyordur.
Elbette hiç kimsenin başkasının merhametine ihtiyaç duyduğu bir dünyada yaşamasını istemeyiz. İstenilen dünya, birbirimizin merhametine hiç ihtiyaç duymayacağımız kadar adil bir dünyadır. Ama eğer şimdilik böyle bir dünyada yaşamıyorsak, o zaman da hiç kimsenin ötekinden merhametini esirgemediği bir dünya arzu ederiz.
Ben merhametliyim demek ile merhametli olunmaz. Merhametli olmanın biricik yolu ve kıriteri ötekinin haklarına nurlu gözlerle bakabilmektir. Ötekinin haklarını kendi hakların kadar değerli bulmaktır. Dolayısıyla merhamet, esas olarak hayata dair bir duruştur.
Genellikle neden bu kadar merhametsizleştiğimiz sorgulanır; ya da biz ne zaman bu kadar merhametsizleştik diye yakınma serzenişlerini duyarız. Bunu bilmenin çok basit ve sağlam bir yolu var. Çevrenize iyice bakın ve dostlarınız dahil herkese nasıl davrandığınızı gözden geçirin. Bu sorunun yakıcı yanıtını mutlaka bulacaksınız. Yeter ki biraz merhametli gözlerle bakmayı deneyin.