Mete Yarar'dan ABD'nin kabin yasağına çok çarpıcı yorum

ABD, aralarında İstanbul’un da bulunduğu sekiz ülkedeki 10 havalimanından sefer yapacak uçaklara binecek olan yolculara kabinde yanlarına boyutu cep telefonundan büyük elektronik cihaz alamayı yasakladı.

ABD'nin ardından İngiltere de aynı kararı aldı. İngiliz hükümeti, Türkiye dahil 6 ülkeden Birleşik Krallık'a doğrudan yapılan uçuşlarda, yolcuların bazı elektronik cihazları kabine almasının yasaklandığını duyurdu.

Yaşanan bu gelişmeyi ekonomik açıdan değerlendiren Mete Yarar, "Havalimanı riskini arttırdıkça ülke riskini de arttırmaya ve turizm üzerinde algı oluşturmaya da başlayabilirler. Bunlardan daha önemli olan şey, risklerin artmasıyla beraber oluşabilecek sigorta primleridir. Bu bazıları için çok önemli gözükmeyebilir ama sigorta primlerinde oluşabilecek bir artış bütün kârları yuttuğu gibi zarara bile girebilirsiniz." diye yazdı.

İşte o köşe yazısı;

- Bu yazı olayların ana nedeninin ekonomik olmadığını düşünenlere gelsin

ABD’nin İstanbul kalkışlı uçuşlar için aldığı ek güvenlik tedbirlerini nasıl okumalıyız?

ABD’ye gidenler, Atatürk Havalimanı’nda alınan ekstra tedbirlerin ne olduğunu biliyorlar. Bilmeyenler için bir kez daha yazmakta yarar var: Normal güvenlik tedbirlerinden ( iki kontrolden ) geçtikten sonra uçağa giderken ayrı bir güvenlik noktasına daha gidersiniz.

Burada ABD tarafından önerilen bir güvenlik şirketi tarafından ayrı bir kontrole daha tabi tutulursunuz. Bagajlarınız diğer uçuşlardan farklı olarak, ayrı bir kontrolden geçirilerek uçağa alınır. Yani ABD’ye gitmek için tabiri caizse kılı kırk yararsınız. Bu kadar yoğun ek güvenlik tedbiri uygulanırken, son getirilen ek güvenlik tedbirleri nereden çıktı diyoruz. Kafayı bu olaya fazla takmayın, alt tarafı laptop benzeri cihazlarınızı bagaja koyacaksınız diyenler olabilir. Fakat bu alınan tedbir o kadar basit değil.

***

Öncelikle İstanbul’u güvenlik anlamında riskli havalimanı statüsüne sokuyorsunuz. Ayrıca bu ek tedbir, cihazların elinizin altında olmaması nedeniyle bilgilerinizin ikinci şahıslar tarafından izinsiz olarak ele geçirilme riskini de içinde barındırabiliyor.

Havalimanı riskini arttırdıkça ülke riskini de arttırmaya ve turizm üzerinde algı oluşturmaya da başlayabilirler. Bunlardan daha önemli olan şey, risklerin artmasıyla beraber oluşabilecek sigorta primleridir. Bu bazıları için çok önemli gözükmeyebilir ama sigorta primlerinde oluşabilecek bir artış bütün kârları yuttuğu gibi zarara bile girebilirsiniz.

Ülkemizde birçok kişi yaşanan kavganın siyasi olduğunu ve ekonomik bir boyutu olmadığını düşünebilir. Hatta bunları öne sürenlere kafayı sıyıran insanlar gözüyle de bakabilir. Ama işin gerçeği, her şey ekonomik tercihler üzerine kurulmakta ve ardından siyasal, askeri ve istihbarat faaliyetleri icra edilmektedir.

Ülkemizin finans merkezi olma düşüncesinin ardından yaşanan Libya’nın düştüğü durumu, Mısır’la imzalanması düşünülen doğalgaz anlaşmalarının öncesinde yaşanan darbeyi, Türkiye’nin jeopolitik avantajları nedeniyle enerjideki üstün durumunu ortadan kaldırmak için Suriye ve Irak’ta yaratılan gelişmeleri görünce bu yaşanana da isim bulmak zor değil.

***

Üçüncü havalimanı ile yaratılacak olan ana transfer merkezi olma durumunu istemeyen ülkeler olacaktır. Bunun önüne geçmek için de stratejik istihbarat çalışması yapılacaktır. Dünyada psikolojik harekatın ana merkezlerinin istihbarat kurumları olduğunu düşünüyorsanız bu yaşanan olaya da bu gözle bakın derim.

Olmayan bir tehlike ve İstanbul merkezinin üçüncü dünya ülkesi statüsüne sokulması...

Ardından da yaşanacak olan diğer sıkıntılar. 15 Temmuz’un ardından yazdığım birçok yazıda sürecin devam ettiğini ve bir mücadele stratejisinin oluşması gerektiğini yazmıştım. Ülke içindeki kriptoların temizlenmesinin yeterli olmadığını, asıl merkezlerinin ABD’de ve AB’de olduğunu belirtmiştim.

Önümüzdeki dönemde bu mücadeleyi yurtdışına taşımaz ve orada etkin olmaz isek bu ve buna benzer olaylarla sıklıkla karşılaşmaya devam ederiz. Mesele ülkenin psikolojisi bozmak ve çevrelendiği hissini uyandırmaktır.

Bu ülke sınırları içine hapsolunamayacak kadar tarihi, sosyolojik, dini ve kültürel bir birikime sahiptir. Mesele bu birikimimizin farkına varmak ve onları harekete geçirmektir.

Bu ise direnişle değil dirilişle mümkündür.

GÜNÜN VİDEOSU

Zalim ordusu saldırıyor! İsrail Gazze'de “Güvenli Bölge” ilan edilen çadırları vurdu

Gazze’nin Han Yunus şehrinde, İsrail işgal güçleri sivillerin sığındığı çadırları hedef aldı. Bombardımanda çok sayıda masum sivil hayatını kaybederken, yaralıların durumu kritik.