Mevlâna İdris için üzülmeli miyiz?

Geçtiğimiz günlerde vefat eden Mevlana İdris Zengin'i, en yakın dostlarından biri, Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar anlattı. Sayar, 34 yıllık dostu Mevlana İdris'in vefat haberini aldığı anları kaleme alırken onun ahlakına, duruşuna, Allah'a olan aşkına vurgu yapıyor ve şu ifadeleri kullanıyor: Mevlana İdris için üzülmeli miyiz? Hayır. O zaten mana âlemlerinin meftunuydu. Sevdiğine aitti ve ona gitti. Sadece kendimiz için üzülebiliriz. O latif sabah rüzgârı madde aleminde kapımızı çalmayacak.

Yazar ve şair Mevlana İdris Zengin, 56 yaşında Kahramanmaraş'ta vefat etti. Vefatının ardından yakın dostu Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar onu anlatan duygusal bir yazı kaleme aldı. 

Sayar, Mevlana İdris ile dostluğunu anlatırken şu ifadeleri kullanıyor:

"VURGUN YEMİŞ DALGIÇLAR GİBİ ŞAŞKIN KALAKALMIŞ DURUMDAYIZ"

Eyüp Camiinin avlusunda sessizce yürüyoruz, definden önce kabir yerine bakmaya gidiyoruz. Ağzımızı bıçak açmıyor. Konuşmaya takatimiz yok. Herkes kendi içindeki kedere gömülmüş, kendi içine kaçmış, acısıyla baş başa. Bir hazineyi yitirmenin, eşini bir daha bulamayacağımızdan neredeyse emin olduğumuz bir insan hazinesini yitirmenin şaşkınlığı içindeyiz. Vurgun yemiş dalgıçlar gibi şaşkın kalakalmış durumdayız. 

"KURGUDAN GERÇEKLİĞE ÇIKMIŞ BİR 'KÜÇÜK PRENS' GİBİYDİ"

"Mevlâna İdris bizim ciğerparemizdi. Canciğerimizdi. İçimizdeki en renkli, en nevi şahsına münhasır insandı. Dünyaya ve ölüme en güzel gülümseyenimizdi. İçinde nice volkanlar zapteden bir sükûnet. İstanbul’a geldiğim günlerde tanıştığım, sonra onun bizi elimizden tutup da götürdüğü her insana, her sokağa, her gönüle teslimiyetle sokulduğum, onun kurduğu dostluk halkalarına dahil olarak zenginleştiğim güzel arkadaşımdı" Evimde uyudu, karnını doyurdu ve ben onun evinde uyudum, karnımı doyurdum. Ruhlarımız birbirine misafir oldu.  Onun okuduğu ilahileri, üflediği neyi dinledim. Ağabeyi Nedim Ali nasıl güzel bir insan ise o da o kadar güzel bir insan, olgun bir inanmıştı. Sarsılmaz bir imanı vardı, kaynayıp çağlayan bir yüreği, nerede dünyanın kirinden pasından arınmış bir arif görse ona doğru çekilen bir masumiyeti vardı. Mevlâna İdris sizi izbe bir apartman katında yaşayan bir adamın yanına götürür, aa bir bakarsınız bu adam bir yer üstü hazinesi! Bir eczacının dibine oturtur, o da ne, hikmet kıvılcımları fışkırır oradan. Kendisi gibi insan güzellerine meftundu ve sevdiklerini de güzelliğe sürüklemekte usta bir kaptandı.  İstanbul’un ve Türkiye’nin her yerinde onun çocuk orduları vardı, ‘adamlarım’ dediği masum kalpler. Çocukları çok sevmesi, onlarla arkadaşlık edebilmesi daima bir çocuk kalbi taşımasındandı. Onları daima hayal kurmaya kışkırttı, baskıcı eğitim düzenine itaatsizliğe teşvik etti. Sayısız çocuğu hususiyetleriyle tanır, onlara isimleriyle hitap ederdi. Zamanını şaşırmış, kurgudan gerçekliğe çıkmış bir ‘küçük prens’ gibiydi.

MEVLANA İDRİS'İN BU KADAR ÇOK SEVİLMESİNİN SIRRI NEYDİ?

Mevlana İdris'in neden bu kadar çok sevildiğini merak edenlere Prof. Kemal Sayar şu ifadelerle adeta yanıt veriyor:

Onu bütün dostları neden bu kadar çok seviyordu? Vefat haberini aldığımdan beri düşünüyorum. Ayrılığı her birimizden kocaman bir parça kopardı, sadece hatıraların o büyük kütlesini değil, beraber geçirilecek asude bir zamanın geleceğini de. Ondan ayrılık demek; karşılıklı çocuklaşabileceğiniz, teklifsizce şakalaşabileceğiniz, kendisinden asla alınmayacağınız ve size alınmayacağından emin olduğunu bildiğiniz o güzide serinliği bir daha bulamayacağınız demek. O yüzden onunla on yıllardır hiç olmazsa haftada bir görüşen arkadaş halkası günlerdir yaslı, gözleri nemli, teselliyi birbirine sokulmakta arıyor. Neden bu kadar seviliyor demiştik. Bizim güzel arkadaşımız, her insanı aziz bilen bir yüce gönüllülüğe sahipti ve sohbet ettiği her insana değerli ve özel bir kişi olduğu hissini aşılardı. Onun dostluk halkasına dahil olan herkes ‘onun en iyi dostu benim!’ diyebilirdi ve bunda da haksız olmazdı. Çünkü ‘hazret’ (bu kelimeyi pek severdi) yanında herkesi çok rahat ettirirdi. Çay ve çekirdek, buluşmalarımızın vazgeçilmez ikilisiydi. Neşesi yerindeyse fıkralar anlatır, ilahiler okurdu. Bazen de hülyalı bir dalgınlıkla kendi içine çekilir, olan biteni uzaktan mütebessim bir çehreyle izlerdi. Bütünüyle meyus olduğunu hiç görmedim, en sessiz anlarını bir latif söz, bir hikmet pırıltısı, bir espri ile şenlendirmeyi bilirdi. İnsan toplayıcısıydı. Gerek kurduğu özgün mekânı Eski Kafa’da olsun gerekse buluştuğumuz başka mekanlarda, dostluk halkasını yeni insan keşifleriyle genişletir, yeni yüzlerle tanışmamızı sağlardı.  

"ONDA BU ALEME SIĞMAYAN BİR ŞEY VARDI"

Mevlana İdris kimse hakkında kötü konuşmazdı. Sağlam bir ahlaka sahipti, enerjisini imar etmekte kullanır, iyiliğin ve güzelliğin taşıyıcısı olmaya gayret ederdi. Son yıllarda çıkardığı Çeto dergisi bile buna delil olarak yeter. Belki on kişilik bir ekibin kotarabileceği ansiklopedi hacminde bir dergiyi tek başına, aşkla çıkarmayı başarmıştı. Tek tek hepimizden yazı toplar, resimleri özenle seçer, keşfettiği pırıltılı çocuk ve gençleri yazmaları için teşvik ederdi. Ruhu hep ötelere, ebediyete dönüktü. Bana öyle gelirdi ki iki cihanda birden dolaşmaktadır. Bu sözümü abartılı bulanlar olabilir. Bu da benim hissim, ne yapayım. Dostumuzda öte dünyaya ait bir koku vardı. ‘Her gün bir yere konmak ne güzel / Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş’ diyor ya pirimiz Mevlana Celaleddin, o da bulanmadan aktı. Ülkenin her yerinde dostluk orduları vardı. Rindleri, harabat ehlini tanır, onlarla yarenlik ederdi. Bizim Mevlana’mız böyleydi, onda bu âleme sığmayan bir şey vardı.

"HİÇ HİDDETLENDİĞİNİ GÖRMEDİM"

Onda olmayan bir şey vardıysa, tamahkarlık ve dünya hırsıydı. Güzelliğe, güzel söze, güzel sese, ahenge aşıktı. Hayatın bildik kalıp ve ritimlerini alt üst etmeyi severdi. Dostluğumuzun ilk dönemlerinde, henüz hiçbirimiz evlenmemiştik, sabahlara kadar İstanbul sokaklarını arşınlar, adeta sonsuz bir yaşama sevinci içinde yüzerdik.  Şiirler okurduk birbirimize, kelimelerin ve dostluğun sıcağında ısınırdık. Hiç hiddetlendiğini görmedim, bir insana sesini yükselttiğini de. Belki gören olmuştur ama ben otuz dört yılda görmedim. Varlığı latif bir sabah esintisi gibi sizin de gerginliğinizi alırdı. Şimdi biz kocamış, yaşını başını almış adamlar hangi ağacın gölgesinde serinleyeceğiz?

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN!

 

GÜNÜN VİDEOSU

Zalim ordusu saldırıyor! İsrail Gazze'de “Güvenli Bölge” ilan edilen çadırları vurdu

Gazze’nin Han Yunus şehrinde, İsrail işgal güçleri sivillerin sığındığı çadırları hedef aldı. Bombardımanda çok sayıda masum sivil hayatını kaybederken, yaralıların durumu kritik.