Mimar Sinan devşirme mi? Mimar Sinan nasıl öldü? Susuz öldüğü doğru mu?
Osmanlı mimarisi denilince akla gelen ilk isim olan büyük usta Mimar Sinan'ın kökeni hakkındaki iddialar sonrası vatandaşlar Mimar Sinan'ın nereli olduğunu araştırmaya başladı. 1490 yılında Kayseri'de doğan Sinan, evinde susuz bir şekilde mi öldü?
Osmanlı'dan günümüze kalan birçok eserin altında imzası olan ve kökeni konusunda türlü iddiaların döndüğü Mimar Sinan devşirme mi? Doğumundan ölümüne kadar birçok hizmette bulunan Mimar Sinan nasıl öldü?
MİMAR SİNAN DEVŞİRME Mİ?
Mimar Sinan 1490'larda Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğdu. 1511'de Osmanlı görevlilerince beğenilerek devşirme sistemine dahil edildi. Daha sonra yeniçeri ocağına alındı. Kanunî ile askeri seferlere katıldı. 1533-1534'teki Irakeyn seferinde Van Gölü'nde gemi inşa ederek kendini gösterdi. 1537'deki seferde bu sefer nehir geçerken yaptığı köprüler beğenildi. 1538'de Lütfi Paşa'nın tavsiyeleriyle mimarbaşı oldu ve 1588'de ölene kadar görevde kaldı. Mimarbaşılığı sırasında yüzlerce cami, mescit, medrese, darülkurra, türbe, imaret, hastane, kervansaray, saray, su kemeri, hamam inşa etti.
DEVŞİRME SİSTEMİ
Osmanlı döneminde uygulanan devşirme sistemine göre çok farklı milletlerden (Hırvat, Arnavut, Boşnak, Ermeni, Sırp, İtalyan, Rum vs.) insanlar devşirilip, Müslümanlaştırılıp, Türkleştirilmişlerdi. Çok farklı etnik kökenlere sahip olan devşirmeler, Türkiye'de büyük makamlara yükselmişler ve Türk devletine hizmet etmişlerdir. Osmanlı Devleti'nde etnik kökenlerin bir önemi yoktur. Osmanlı kaynakları bu yüzden devlette hizmet eden devşirmelerin çoğunlukla etnik kökenlerinden bahsetmemişlerdir. Devşirmelikten üst makamlara yükselen devlet adamların etnik kökenlerini Avrupalı seyyah ve elçiler merak ederek, araştırmışlardır. Mimar Sinan da devşirmedir ve Osmanlı'dır. Ancak ille de büyük mimarımızın aslı merak ediliyorsa etnik kökeninin aslı şöyledir.
HIRİSTİYAN TÜRKLER'DENDİR
Mimar Sinan'ın Avusturyalı, Macar, Bulgar, Rum, Ermeni asıllı olduğu iddiaları farklı kişiler tarafından ortaya atılmıştır. Ancak Mimar Sinan, Karamanlı denilen Anadolu'da yaşayan Hıristiyan Türkler'dendir. Osmanlı döneminde devşirilip, Müslüman olmuştur.
MİMAR SİNAN NASIL ÖLDÜ?
Kırk Çeşme Suları ve Mimar Sinan
İstanbul’da sürekli su problemi yaşanmaktadır. Bu problem Kanuni Sultan Süleyman döneminde de yaşanmaktaydı. İstanbul’un o günkü nüfusu çoğalınca Kanuni Sultan Süleyman Mimar Sinan’ı yanına çağırır ve der ki;
“Mimarbaşı, milletimiz su sıkıntısı çekmekte. Bir at yükü suya çok miktar akçe ödüyorlar. Acaba halkımızın bu su ihtiyacını karşılamak için bir şeyler düşünmez misiniz?” Mimar Sinan da şu cevabı verir:
”Hünkarım, siz bana müsaade edin, ben İstanbul’un çevresini bir dolaşayım, dışarıda mevcut suları İstanbul’a getirmenin mümkün olup olmadığını bir inceleyeyim ve ondan sonra size bir cevap vereyim.”
Bu cevabın üzerine padişah izin verir ve Mimar Sinan yanına yardımcılarını da alarak Çekmece’den başlar kıyıları dolaşmaya. Beşiktaş’a kadar dereleri, akan suları tespit eder. Bu suların önüne set çekilip baraj yapıldığı zaman nereye kadar yükselir, nereden nereye kemer yapılıp suların İstanbul’a getirilmesi sağlanır. Bunun hesabını günlerce yaptıktan sonra Padişahın huzuruna çıkar. Padişah sorar:
“Mimarbaşı, İstanbul’a su getirmek mümkün müdür?” Mimar Sinan’ın cevabı:
”-Mümkündür Sultanım, fakat çok ağır bir şartı var. Çok maliyetli olur bu iş. Sultanım, altın dolu keseleri uç uca dizerek İstanbul’a su gelebilir.”bu sözlerin üzerine Kanuni Sultan Süleyman şu cevabı verir;
“Mimarbaşı mimarbaşı, sen İstanbul’a su getirmenin mümkün olup olmadığını söyle. Eğer mümkünse ben keseleri değil uç uca, yan yana dizmeye razıyım” der.
Padişahın bu sözlerini duyan Mimar Sinan kolları sıvar, işe koyulur. İstanbul’un dışındaki suları Kağıthane yakınlarında belli yerlerde toplar. Oradan da dere içlerine büyük geçitler yaparak İstanbul’a su getirir ve şehrin belli meydanlarında umumi çeşmeler yaparak suyu akıtır. Bu çeşmelerin tamamı da kırkı bulur. Ve Kırk Çeşme suları akmaya başlar.
O güne gelinceye kadar, musluk gibi bir adet olmadığı için sular boşa akıp gitmektedir. O gün çok pahalıya mal olan suyu artık bostanlara, yollara akıtmak istemiyorlar ve ilk defa İstanbul’da lüle dedikleri musluğu çeşmelere takıyorlar.
Mimar Sinan’a Özel Çeşme
Su böylesine pahalıya geldiği ve kıymet kazanmaya başladığı için Kanuni bir ferman çıkarır, der ki: “İstanbul meydanlarındaki umumi çeşmeler halkın malıdır. Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından evine su alamayacaktır.”
Bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar Kanuni. O da özel olarak Sinan’a iletilir. Denir ki: “Sen İstanbul’a böylesine güzel bir çalışma sonunda kırk çeşme sularını getirdin. Sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin.”
Ve Süleymaniye civarındaki meydan çeşmesinden Sinan’ın evine özel olarak yol yapılır ve su akıtılır. Böylece Mimar Sinan evinde özel suyu olan tek kişi olur.
Mimar Sinan, Şehzadebaşı Cami, Süleymaniye Cami ve Edirne’deki Selimiye Camiini yaptıktan -sonra yaşlanır. Devir hep öyle geçmemiştir. İtibarının yüksekte olduğu devirde, kendisinin kıymetini takdir edenler bir bir bu dünyadan göçmüşlerdir. Kanuni vefat etmiştir, yerine başka padişahlar geçmiştir. Ve Sinan 99 yaşına gelmiştir. Çevresindeki dostları göçtüğü için de kendisi istanbul’da adeta yapayalnız kalmıştır. Ve yeni bir nesil yetişmiştir.
Mahkemeye Çağrılan Mimar Sinan
Bir gün Sinan’ın kapısına birisi gelip dayanır. Kapıyı çalar. Sinan bastonuna dayanarak kapıyı açar, “Buyurun” der. Gelen kişi, “Ben Topkapı Sarayı postacısıyım. Sizi divana çağırıyorlar. Herhalde bir soruşturmaya tabi tutulacaksınız” der.
Sinan Ağa, bu ihtiyar halinde, dostlarının tümünün göçüp gittiği, kendisini eserleri inşaat halindeyken görenlerin kalmadığı bu ihtiyar dünyada, “Acaba Topkapı Sarayına niye çağrılıyorum?” diye bastonuna dayana dayana gider.
Saraya girer, orada bir soruşturma heyeti kurulmuştur: Kadılar, ulemalar, müftüler, o günün vükelası. Sinan’a şöyle derler: “Sinan Ağa, hakkında şikayet var. Eve su almak yasak olduğu, hiç kimse evine özel olarak su almasın’ diye padişah fermanı olduğu halde, sizin evinizde özel su varmış.”
“Evet,” der, “Cihan Padişahı Kanuni Sultan Süleyman bana özel olarak müsaade etmişti. İstanbul’a yaptığım, su hizmetinden dolayı sadece benim şahsıma su müsaade etmişti” der.
“O zaman şu müsaadenizi, fermam görelim de ses çıkarmayalım. Kimseye verilmemesine rağmen, sizinki devam etsin.”
Mimar Sinan; “Ben o zaman Cihan Padişahından ferman istemekten hicap etmiştim. Fermanım falan yok, ama su benim evimde akıyor.”
Divan müşkül durumda kalır, konuşmalar olur: “Sinan büyük hizmetler etmiştir, evinde suyu aksın.” Oradan başkaları cevap verir: “Bu Âl-i Osman’a hizmet eden sadece Sinan mı? Sinan gibi daha nice hizmet edenler vardır. Ya onların da evine özel su verilsin, ya da Sinan’a da bu ayrıcalık tanınmasın.”
Divanda uzun münakaşalar olur, son olarak verilen karar şudur: “Sinan gibi diğer hizmet edenlerin de evine su bağlanamayacağına göre, Sinan’a verilen su kesilmeli, fakat şimdiye kadar kullandığı su fermansız kullandığı için bir ceza verilmemelidir.”
100 Yaşında Susuzluktan Ölen Mimar Sinan
Ve bu karardan sonra Kırk Çeşme sularını İstanbul’a getiren Mimar Sinan evine gelir. Üzgün, bezgin, fakat fazla üzgün değil. Çünkü Mimar Sinan hizmetini Allah için yapmıştır. Kendisine bir ayrıcalık tanınsın, özel bir mükafat verilsin diye değil.
Ve Mimar Sinan 100 yaşına girerken hastalanır yatağa düşer. Vefat sırasında bir bezi suya batırıp da dudağına çalmak isterlerken bakarlar ki, evindeki musluktan su akmıyor. İstanbul’a su getiren Sinan, susuz evde vefat eder. Vefat sırasında bu olayı başında konuşanlara verdiği cevap enteresandır:
“Biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düşkünü değiliz. Biz hizmetimizi Allah için yaptık ve mükafatını da ahirette bekliyoruz. Dünyada evimize su verilmediği için çok üzgün değiliz.”