Mülteci Tragedyası...
Türkiye’nin geçiş izni vermesi ile yüzbinlerce sığınmacı Avrupa kapısına koştu. Tümü Suriyeli değil. Aralarında Filistin, Afganistan, Irak, Myanmar, Somali, Moritanya gibi pek çok ülkeden insan var.
Yurtları, batılı ülkelerin emperyalist çıkarları için parçalanıp sömürüldüğü; doğal kaynakları pay edilip nüfuslarına kıyıldığı ve artık yaşanamaz hale geldiği için esenlik merkezi (!) Avrupa’ya koşuyorlar.
Talana giden karınca ya da çekirge sürüsü değiller. Düşünebilen ikinci, üçüncü sınıf primatlar da değiller. Onlar insan… Hepimiz gibi!
İstimlak ve sömürüde başarı sağladığı için dünyanın geri kalanından refah yaşayan batılıların yanında olmak; onlarla rahat bir yaşam sürmek istiyorlar. Çocukları okullara gitsin, akşam sıcak bir yemek yiyip rahat yataklarda uyusunun peşindeler.
Buna karşın hedef ülkelerin kurduğu ideal yaşam ve hukuk sistemi onları içine almaya hiç de gönüllü değil. Zaten Avrupa refah yükselişinin sonucu olan bu manzarada, sebebin sonucu düzeltmesi gibi bir tavır beklemek fazla saflık olurdu.
Öyle de gel bunu sınırı zorlayan çaresizlere anlat!
Gel de Meriç nehrini botla geçip karşıya vardıktan sonra, iltica ettikleri ülke kuvvetlerince para ve eşyaları gasp edilen, dövülüp nehre atıldıktan sonra Türkiye tarafına yüzerek çıkmayı anca başaran o iki delikanlıya anlat. Olayı “…bize insan gibi davranmadılar. “cümlesi ile özetleyen arkadaşından sonra, ”Hitler gençliği” tarz traşlı başını önüne eğip, titreyen omuzundaki darp izlerini kameraya göstermeye çalışan perişan gence ve binlercesine anlat!
Tam beş gündür medeniyete(!) koşan ve koştukları yerde gaz bombaları, tazyikli su, darp ve gasp ile karşılanan insanları takip ediyoruz. Bundan evvel yıllarca ülkemizde misafir edildiler. Biri kalkıp da canlarını yakmaya kalksa milletçe ayağa kalktık. Bugün de gittikleri Yunan adalarında aynı muamele ile karşılanıp yakıtsız bırakılan botlarla denize salınan çaresizleri kurtarıyoruz. Zarar görmesinler diye uğraşıyoruz.
Elbette yaşanan hiçbir şey boşa akmaz. Bu olanlar da insanlık için hem bir öğretmen hem de ortak hafızaya düşülen not olarak tarihe geçecek. Üstelik sayısız görüntü, ses ve utanç verici eylem kaydıyla birlikte.
Yaşananlar aynı zamanda Gandi’nin “Keşke olsaydı!” dediği Avrupa medeniyet mitinin iflas ilanlarıdır.
Perde düştü artık; Yunanistan ve ardındaki batının görüp görebileceği en içe işleyen tragedya orta yere serildi.