Neden dikkatli konuşmalı ve yazmalıyız?
Toplum tarafından sözlerimize, görüşlerimize, düşüncelerimize önem veriliyor ise, ciddiye alınıyor isek, bir toplumsal, sosyal sorumluluk üstlenmişsek, ağzımızdan çıkan söz, attığımız tweet, verdiğimiz mesaj bir karşılık buluyorsa sözün şehvetine kapılarak değil, bilgimize ve birikimimize güvenerek ve yüzde yüz doğru olduğu için değil, kimseyi asla yanıltmadığımız, aldatmadığımız, kandırmadığımız için değil, toplum üzerinde etkisi ne olur, kimin çıkarlarına hizmet eder diye düşünerek konuşmalıyız…
Birkaç tane önemli iletişim sorunu yaşadık. Özünde veya sonuçta doğru bilgiler paylaşsalar da, öngörüleri çıksa da, söyledikleri sözler teknik ve hukuki olarak kesinlik taşısa da topluma maliyeti yüksek işlere dönüşmüştür…
Geçmişte Merkez Bankası Başkanlığı yapan bir saygıdeğer milletvekili ve siyasetçi, öngörülerini duyumlarla birleştirip Maliye Bakanı’nın görevden alınacağını yazdı. Resmi Gazete sitesi kilitlendi ama zaten çok kırılgan olan para piyasaları hareketlendi, yoksul daha da yoksullaştı, stokçular ve spekülatörlere gün doğdu. TL’nin erimesine adeta körük tutulmuş oldu. Sonrasındaki günlerde dediği çıktı elbette, Maliye Bakanı değişikliği oldu, ama o anda olmayan bu değişimin maliyetini tüm toplum ödedi…
Önceki gün ise ülkemizin saygın Ceza Hukuku Profesörlerinden İzzet Özgenç Hoca’nın bir tweeti ile ülke gündemi ve para piyasaları yine allak bullak oldu.
Hoca sıradan birisi değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile geçmişten bilinen bir hukuku var. Bu hukuk nedeniyle kamuoyu onun açıklamalarını bir şekilde siyaset ve hükümetle de ilişkilendirme yoluna gidebilir. Nitekim, attığı ve sonrasında etkisini görünce özür dilediği tweeti ile de anlaşıldı ki sözleri sadece kendisi ekseninde kalmıyor ve farklı şekillerde de ilişkilendirilerek yorumlanabiliyor.
Hoca’nın son yıllarda AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a muhalif olduğunu yazıp söyleyenler olsa da, attığı tweet ile kesinlikle Hükümet’e ve Cumhurbaşkanı’na zarar vermek amacı olmayacağını düşünüyorum. Hoca, karakter itibariyle aklına yatmayanı eleştirir, doğru bildiğini söyler ve kimsenin hatırı için görüşlerini, düşüncelerini değiştirme, saklama gereği hissetmez. Elbette bütün bu hususiyetleri takdire şayandır. Bilimsel haysiyeti olan bir insanın ve hatta normal bir insanın sahip olması gereken hasletlerdir ancak, söz ağızdan çıkan bir ok gibidir. Çıkınca hakim olma kudretimiz kalmıyor, etkisini gösterdiğinde değiştirme şansımız da bulunmuyor…
Tüm bunlar içindir ki, atalar konuşurken ölçüp biçip konuşmanın faziletleri ile ilgili pek çok hususa dikkat çekmişlerdir. Söz gümüş ise sükut altındır, demişlerdir. Her doğru her yerde ve her zaman söylenmez de demişlerdir.
Zamanı, zemini, şartları gözeterek konuşmak toplumun yararına ise buna mecburuz. Toplum ağzımızdan çıkacak cümlelerden zarar görecekse bunun hesabını yapıp ona göre davranmak lazımdır.
Ülke bizim, üzerinde yaşayan insanlar biziz. Hal böyle olunca zaten hep beraber etkileniyoruz, zarar görüyoruz.
Diyeceksiniz ki, bu eleştirileri yapacak zeminleri oluşturanların hiç mi kabahati yok, vardır elbette. Olmaz mı? Yazıyor, çiziyor ve görüşlerimizi paylaşıyoruz. Eleştiriyoruz da. Ancak, görüş ve düşüncelerimizi birtakım fırsatçıların işine yarayacak şekilde paylaşmaktan kaçınıyoruz…
Düşünün ki, Merkez Bankası dördüncü müdahalesini yapmış, piyasaya iki buçuk milyar dolar para sürmüş, doları 14 TL’nin altına indirmiş, hoca bir tweet atmış ve yeniden 14 TL’nin üzerine zıplatmış, sonra dönmüş demiş ki, özür dilerim… Milyonlarca insan mağdur. Hoca’nın özrü ile dolar inmiyor ki…
İşte manzara bu…