Neden olaya bakıp olana bakmıyoruz?
Sanayi Bakanıyla Orman Bakanı basın toplantısı yapıyor. Anadolu Ajansı muhabiri bir acayip soru soruyor.
Bir gazeteciye asla uygun olmayan üslubun sahibinin, yabancı bir ajansın değil, devletin ajansının muhabiri olması bambaşka bir konu.
Muhabirin peşine takılıp gidiliyor. Gidilsin.
Ne var ki bu olay bize, iki büyük sorun yumağını gösteriyor, o kısma bakan yok;
Birincisi:
Gazeteciliğin düştüğü durum artık görmezden gelinecek gibi değil.
Birçok gelişmiş ülke, “yeni zamanlarda gazetecilik” meselesini masaya yatırmış, çözüm yolları arıyorken bizde durum “sizinkiler” ve “bizimkiler” sığlığına sıkışık.
Muhabirliğin namusu sayılan “haberle haberci arasında mesafe olmalı” ilkesini hatırlayan bile yok.
Bir suç örgütü liderinin “maaşı kadar namusu olan gazeteciler” sözü acıklı bir özet.
Haberin değil çıkarların peşinde bir gazetecilik anlayışı.
Mesleğin değil, politikaların neferi bir iş yapış biçimi.
Gazetecilikte meslek ahlâkının kurallarını geçerli kılan bir toparlanmaya gidilmeli acilen.
Aksi halde, bugün sizin için çalışan muhabirlerin sizden aldıkları tüm bilgileri yarın karşı tarafa veren muhbirler olması kaçınılmaz.
Meslek aşkı yerine çıkar aşkıyla koşanları görmek için beklemeye gerek bile yok. Etrafa bakmak yeter.
Bir medya kuruluşunda işe başlamak için ahlaksızlığın kriter haline gelmesi ne acı.
Gazetecilik benim mesleğim. Üniversitede ilk tercihim. Örselendikçe canımın yanması ondan.
Bugün, gazeteciliğin bu pespaye durumundan politikacılar, meslek örgütleri, medya sahipleri ve yöneticileri sorumludur.
Başınızı ellerinizin arasına alıp düşünme zamanı daha ne zaman gelecek?
İkincisi:
Sorduğu soru baştan sona sorunlu AA muhabiri, Bakan danışmanının kulağına “soru yok” demesi üzerine sinirlenmiş.
Bu ayrıntı çok önemli.
Devletimizin kurumları ne yeni iletişim ortamını ne de yeni iletişim anlayışının zerre farkında değil.
Eskimiş, köhne bir iletişim yönetimi anlayışları var.
Sorulacak her soruya cevap veremeyecekseniz, “basın toplantısı” yapmayacaksınız.
İyi iletişimciler, cevaplanamayacak soru olmadığına inanır, çünkü işini bilir.
Bu saçma sapan iletişim anlayışıyla hem kendinizi kandırmış, hem de kafanızı kuma gömmüş olursunuz.
İnsan hatalardan önce kendisi sorumludur.
DÜN BİR, BUGÜN İKİ KRİZLERİ SAY SAY BİTMEDİ
Aile Bakanı Derya Yanık geldiği günden itibaren krizden krize koşuyor.
Hepsi de iletişim tarzıyla ilgili.
Benden önce Habertürk’ten Kübra Par yazdı: Acilen Bakan Hanımın iletişim danışmanına ihtiyacı var.
Önce 23 Nisan’da devlet korumasındaki çocuk krizi çıktı. Herkes çocuğun ifşasına takıldı, ben ise bir çocuğa çiçek verilmesindeki empati yoksunluğuna.
Sonra, “evsiz” çocuklara “evli” bayram kartı gönderdi. Yine empati yoksunluğu içime oturdu.
Şimdi ise öldürülen kadınların sayısının “tolere edilebileceği”ni söyledi. Kriz çıktı.
Açıklaması ise daha vahim, “istatistiksel anlamda kullanmış”! İnsana istatiksel bakan birinin Aile Bakanı olması düşündürücü.
Bakan Hanım acilen iyi bir iletişim danışmanı bulmalı ve ona sormadan ağzını açmamalı.
ACABA?
Turizm Bakanı, otel yatak sayısı saymaktan vazgeçip şair ve filozof Cenap Şahabettin’in evinin otopark olduğunu fark edecek mi?
Diyanet İşleri, müftü atama kriterleri arasına insan sevgisini koymamış mı? Ağzından çıkanı kulağı duymayan müftüler nasıl oluyor da oluyor?
Mafyanın Köfteci Yusuf’a çökmesi olayını her duyduğumda bir benim mi aklıma Kemal Sunal’ın “Meraklı Köfteci” filmi geliyor?
Bir dakikalık hızlı tren rötarı için soruşturma açan Japonya’nın düşünsel gelişmişlik düzeyine ulaşabilmemiz için daha kaç yüzyıl geçecek?
Fransa’nın 18 yaşına giren gençlere 300 Euro harçlık vermesi şahane. Bizde ilk kimin aklına gelecek?
Hem gurme Vedat Milor hem de gurmelikle uzak yakın ilgisi olmayan ben, nasıl oluyor da aynı derecede “dereotlu bakla” düşkünü olabiliyoruz?
Başrol kızı İlayda Alişan’ın ve başrol oğlu Serkay Tütüncü’nün epey beden küçük gelen oyunculuğunu saymazsak, büyük oyuncuları olan, reytingleri iyi, senaryosu düzgün “Masumiyet” neden final yapmış olabilir?
Haluk Levent ve Emre Aydın gibi görece itibarlı sanatçıların, şaibeli sanal para “coin” reklamlarında oynamalarına bir ben mi üzüldüm?
Çakarlı futbolcu eşi haberini görünce düşündüm, Şenol Güneş Milli Takıma futbolcu seçerken ahlâk, karakter kriterlerine bakıyor mudur?
KOMŞUNUZ VAR MI?
Instagram hesabımdan zaman zaman salgın günlerinde komşularımla durumumu paylaşıyorum.
Kapıdan yemek alıp verme vs.
Okurlarımın bir kısmı pek imreniyor duruma.
“Ne şanslısınız” diyen var, “Benim sizinki gibi komşum yok” diyen de.
Halbuki komşumuzla ilişkimiz, hayatla ilişkimiz gibidir.
Bir söz var, “Mars’a gidiyorsun ama karşı komşunun kapısını çalmıyorsun” diye, aynen öyle.
Bende ne varsa paylaşılası, onlara veriyorum beklentisiz. Onlar da benzer davranıyor.
Hatır soruyoruz. Her şey yolunda mı birbirimizi merak ediyoruz.
Bu nasıl oluyor?
Vermekten hoşlanmayı bilmek gerekiyor. Başkasını ne yemiş, ne giymiş, ne almış diye değil de, nasıl iyi mi diye merak etmek gerekiyor.
Yüz göz olmak değil de mesafeli ilişkiler kurmanın daha sağlıklı olduğunu anlamak gerekiyor.
Her şeyden ama her şeyden önce, başınıza bir şey gelirse 112’den bile önce onların yetiştiğinin farkında olmak gerekiyor.
Her iyi ilişki emektir, bunu da bir yana yazmak gerekiyor.
GALATASARAY’DA YENİ BAŞKAN KİM OLMASIN?
Asla ve kat’a Fatih Terim olmasın.
“Başkan olursam Terim kalacak/gidecek” diye Terim üzerinden vaatte bulunacak kadar kısır döngülü adaylar da başkan olmasın.
Yönetime değil, takıma ayar çekecek bir teknik adam vaat etmeyen de başkan olmasın.
Zaferleri/ yenilgileri hakemler ve rakipler üzerinden yorumlayacak olanlar da başkan olmasın.
Fransa’da Lille takımının en iyi oyuncusu olan Burak Yılmaz’ın neden Türkiye’de oynatılamadığı üzerine kafa yormayan kimse başkan olmasın.
Galatasaray’ın bir işletme değil bir ruh olduğunu anlamayanlar da başkan olmasın.
AKLIMDA KALAN
Can Bonomo’nun altına imza atacağım sözleri: Can Bonomo’nun “Yahudilerin yaptıklarına neden tepki göstermiyorsun?” diyen tiplere verdiği cevabı çok sevdim. Kendisinin İspanyol kökenli bir Türk olduğunu belirtip özetle şöyle demiş: “Dünyayı Instagram’dan değiştirmeye çalıştığınız için geri kalan hiçbir şeyi takip etmiyorsunuz. Bu dünyanın problemi sizlersiniz. Sosyal medyada hesaplarınıza bayrak koyduğunuz zaman vicdanınızı rahatlatıyorsunuz. Vicdanınız o kadar zayıf.” Bir iletişimci olarak altına imzamı atarım