Ankara'da hayaletler dolaşıyor...

Bugünlerde Ankara’da hayaletler dolaşıyor. Herkes biliyor, kimse “gördüm” demiyor.

Bu yazıda o hayaletlerden birine dokunacağım.

Geçen hafta. Medyamızın kendinden menkul mahallesinin gündeminde haber sunucusu Buket Aydın vardı.

Önceki hafta işten uzaklaştırıldı denmişti. Ben de “Peki Milliyet’teki işine devam edecek mi?” diye yazmıştım.

Geçen hafta hanımefendi işe geri dönünce. “Nasıl? Morardın mı?” diye soran oldu.

Ne moraracağım, medya morarsın.

O yazıda da dedim, sunucu Buket Aydın beni ilgilendirmiyor ki.

Hatta. En acımasız rekabetlerin yaşandığı medyada bu kadar kısa zamanda yükselmeyi, işten atıldıktan sonra ülkenin gözleri önünde o işe geri dönmeyi başaran birini kınamak değil, kutlamak gerekir.

Efendim, yönettiği ve sunduğu Kanal D Haber, reytinglerde sonuncuymuş.

Sanki diğerleri (Fox hariç) birinci.

“Peki hayalet bunun neresinde” diyeceksiniz şimdi.

Aşık Dertli’nin “Şeytan bunun neresinde?” dediği gibi.

Şurasında;

Buket Aydın önce işten el çektirildi, sonra geri döndü ya…

Ankara dönmesini istemiş de ondanmış.

İki Ankara var; biri gerçek Ankara, diğeri sadece İstanbul sermayesine görünen hayalet Ankara.

Eskiden arsa tüccarları, üzerinde eski ev olan arsalara göz koyunca, evi hayaletli ilan ederlermiş.

“Ben gördüm, ben gördüm” diye de haber salınırmış.

Gariban insanım da herkesin görüp kendisinin görmediğini görmeye dünden meyilli olunca iş bitermiş.

Tıpkı öyle.

İstanbul sermayesi kendi keyfi ya da tartışmalı kararlarında “Ankara böyle istedi” cümlesini ortaya atıveriyor.

Ve fakat. Ankara’da.

Ankara’da, bir televizyon haberini kimin sunacağıyla ilgilenen birileri yoktur.

Her kim ki, “Ankara böyle istedi” diyorsa bilin ki karşısında saf bulmuş atıyordur.

Kıssadan hisse bir, Hükümetin en özgüven tavan döneminde “Ankara istedi” lafı iş yapmış olabilir, bugün, Ankara’da politik gündem bir tv sunucusuna kadar inemeyecek kadar önemli.

Kıssadan hisse iki, ilgili biri “Ankara’da ciddi bir hükümet vardır” minvalinde ilkesel açıklamalar yapmazsa sermaye bu hayaleti Hükümet algısına zarar verecek şekilde kullanmaya, can yakmaya devam edecektir.


BAZEN BİR KÖŞE YAZISI SADECE KÖŞE YAZISI DEĞİLDİR

Soner Yalçın bir yazı yazdı. İçinde de “İyi okuma yapmalısınız” cümlesi geçiyordu.

İyi okuma yapanımız neredeyse kalmayınca, Soner’in yazısı, “Sözcü yazarı, Erdoğan’a arka çıktı, şaşkınız” sığlığında algılandı o kadar.

Halbuki.

Bazen bir köşe yazısı, ülkenin önemli kişilerinin (Cumhurbaşkanı, muhalefet partilerin genel başkanları, savunma bakanı gibi önemli bakanlar vs.) bir masanın etrafına oturarak değerlendirmeleri gereken temel metin olabilir.

Soner Yalçın’ın “Uyanık Ol” başlıklı yazısı öyle bir yazıdır. Sadece muhalif bir yazarın şaşırtıcı yazısı deyip geçilemez.


MUĞLA İL SINIRLARI İÇİNDE DENETİMSİZ ALAN VAR

Geçenlerde kaybettiğim annemin Muğla, Milas’ta küçük bir evi var.

Gidip gelemediğimiz için de sahipsiz bulunmuş. Arka komşu istinat duvarını delerek bahçeden tekniği, çevre sağlığını hiçe sayarak kanalizasyon geçirmiş.

Açıktan geçmesi halk sağlığına tehdit ama daha da vahimi iki metrekarelik yerde kanal 10 dirsekle döşenmiş.

Her an tıkanabilir, kanalizasyon sokağa akabilir durumda.

AKFEN’e şikayet ettik. (Hamdi Akın okuyordur umarım.) “Bizi ilgilendirmez MUSKİ’nin alanında” dedi.

MUSKİ’yi çağırdık. “Özel alan bizi ilgilendirmez, AKFEN kanalı bağlamasın” dedi.

AKFEN bağlamak zorundaymış, atık su dışarı akarmış falan.

Şimdi.

Su ve çevre konusunda iddialı AKFEN ordayken, insan ve çevre odaklı Muğla Büyükşehir Belediyesi oradayken, hepsi topu birbirine attığından gayri nizami koşullarda kanalizasyon geçiyor ve herkes seyrediyor.

Demek ki, boşluk bulduğun yerde hükümdarlık ilan edeceğin denetim dışı bölgeler var bu ülkede.


KERİMCAN’IN PİPİSİ

Düne kadar yediği haber, yemediği haber olan Kerimcan’ımız ilgi kaybolunca pipisini gösteriverdi, zirveye yerleşti.

Para kazanma zekâsına sahip ama edep yaşı, kendisine “Göster oğlum amcana pipini” dendiği yaşta.

O yine pipi göstermekle kalmış, medya ilgisinden uzak kalınca intihar eden genç insanlar gördü bu ülke.

Kafama takılan, takipçi sayısı, beğeni sayısı, haber sayısı derken sayılara takılıp insanlığı unutmamız.

Çünkü, sayılarla anlamlanamayacak tek varlıktı insan.


FİKİR İYİ DE, İNSAN HAZIR DEĞİL

İçişleri Bakanlığı trafikte yayalara öncelik genelgesi yayınladı.

Bir insan yaya geçidine ayağını koyduğu an, trafik durmak zorunda.

Ne kadar uygarca bir uygulama değil mi? Avrupa ülkelerindeki gibi.

Ne var ki insanımız, o uygarlık noktasının yakınında bile değilken bu uygulama büyük risk taşıyor.

Daha geçen gün, Turan Güneş caddesinde, iki araç durdu, üçüncüsü durmadı diye gencecik bir kız öldü.

Turan Güneş zaten Ankara’nın sahipsiz, başı boş bırakılmış caddelerinden.

Arabalar son hızla, yerleşim yerinin tam ortasından geçiyor. Pek çok kasis yapılması şart. Mutlaka ve acilen.

Yaya öncelikli uygulamada en büyük tehlike, bir araç durup onun önünden geçen bir yayanın durmayan bir aracın önüne çıkması.

Trafik şubesi bir baksın bakalım, bu uygulamadan sonra kazada ölen insan sayısı artmış mı, azalmış mı?


LEYLA İLE MECNUN AYRILDI, BU KADAR KIYAMET KOPMADI

Güzeller güzelimiz Serenay Sarıkaya ile Amerikanvari Kerem Bursin’imiz ayrılmış.

Bize ne oluyorsa. O nedenle mi, bu nedenle mi ayrıldıklarını araştırıp duruyoruz.

Aşk bitti mi biter. Bazen hiçbir neden gerekmez. Güzel çirkin dinlemez.


BAŞLA BİTİR

Fatih Terim kötü başlıyor iyi bitiriyor.

Şenol Güneş iyi başlıyor kötü bitiriyor.

Ersun Yanal ne başlıyor ne de bitiriyor.


AKLIMDA KALAN

Ahlâk ve açlıkta geldiğimiz nokta: 15 gün önce. Bahar geldi ya, annemin mezarına en sevdiği renklerden güller dikmiştik. Pembe. Kırmızı. Sarı. Beyaz. Bu hafta gittiğimizde gördük ki kabrinden güllerini köküyle söküp götürmüşler. Pembeyi, kırmızıyı, sarıyı. Bir beyazı bırakmışlar. O da hafif solgun olduğundan. Annemin kabri yolun kenarında. Çok göz önünde. Güllerin çalınışı bize nasıl koydu bilemezsiniz. Etraftaki mezarların üzerinde kendi güllerimizi aradım. Kardeşim dedi ki, “kimse kendi mezarına çalıntı gül dikmez, büyük olasılık satmak için almışlardır.” Bir mezara dikilmiş gülleri çalabiliyorlarsa, ahlâken geldiğimiz nokta fazlasıyla umutsuz.

Diğer Yazıları