Neler oluyor?
Türkiye ve ABD ilişkileri ve Türkiye AB ilişkileri şu ara fevkalade gergin seyrediyor. Varolan sıkıntılı konulara yenileri ekleniyor.
Böyle durumlarda gözler doğal olarak diplomasiye çevrilir, sorunların görünür ve görünmez yollarla en aza indirilmesi çabalarının hissettirilmesi önem taşır.
Ancak, görünen o ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dışında olayların akışını değiştirme, sorunları mevcut cesametinden uzaklaştırıp çözebilme refleksi ve gücü olan ve bu yolda girişimde bulunabilecek iradesi olan kimse de yok…
Tırmandırılma istidadı olan konular ise sadece dış politik sorunlar olarak değil, aynı zamanda içerde de siyasetin yeniden dizaynı ve kırılması ve uzlaşmazlıkların derinleştirilmesi için özellikle seçilen ve işlenen konular…
Rıza Zarrab’ın ve akabinde Halkbank Genel Müdür Yardımcısının ABD’de tutuklanmasının arkasından şimdi de önceki bakanlardan Zafer Çağlayan hakkında gıyabında görev yaptığı dönemlere ilişkin olarak alınan tutuklanma kararı aslında Türkiye’nin iç politikasında yeniden eski başlıkların açılması ve gündemin bu minval üzere gitmesi için tasarlanmış gibi…
17-25 Aralık sürecinde hatırlanırsa televizyonlara çıkmış ve olayların akışının tamamıyla bir kurgu olduğunu ve özel hayata, iletişimin gizliliğine müdahale yoluyla Türkiye’nin bir çıkmaza doğru götürülmek istendiğini, bunun esasen bir darbenin ayak sesleri olarak görülmesi gerektiğini, Hükümetin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a ve bazı MHP’li siyasetçilere yapılan kaset komplolarında zamanında tepki vermemiş olmasının şimdi aynı komplolarla kendisini yüzyüze bıraktığını söylemiştim.
Önceki komplolara atıfta bulunmam o günlerde hükümete yakın bazı isimlerin hoşuna gitmemişti. Ancak şimdi ortaya çıkıyor ki, esas hedef zaten Hükümetti ve CHP ve MHP’liler üzerinden Hükümete komplonun yolları aralanıyordu. Onlar birer stajdı, denemeydi ve Hükümet’in gözüne girerek hedef şaşırtma idi…
Şimdi ise o gün hazırlanan komplolardan bu gün devam ettirilmek istenen krizler oluşturuluyordu…
Muhalefetin tepkilerine baktım, yine doğru yerde duran ve olayları tüm boyutları ile görebilen tek lider var: Devlet Bahçeli… Konunun Türkiye’ye yönelik bir pranga, ket vurma ve uluslararası arenada sıkıştırılıp küçültülme çabası olduğunun bilincinde son derece soğukkanlı ve gerçekçi bir açıklama ile yetindi.
CHP Genel Başkanı ise meseleyi yine eski parantez içinde görmeye devam ediyor, bunu sanki Türkiye’nin arındırılması ve yolsuzlukla mücadelede mesafe kaydetmesi için alınmış bir karar olarak değerlendiriyor…
Burada mesele millidir. Türkiye’nin bekası ile ilintili bir durumdur. Ortada ciddi bir komplo ve kumpas bulunmaktadır. Birilerinin zaafının, yanlışlıklarının dışında milletin kaderiyle tevlit edilme girişiminin devreye sokulduğunun anlaşılması gerekmektedir.
Burada, oh olsun kabilinden ellerin ovuşturularap beklenmesi de, ateşe körükle giderek bir post çıkarabilir miyim anlayışı ile hareket edilmesi de hiç doğru değildir.
Zarrab, Atilla, Çağlayan veya şu, bu değil, mesele Türkiye meselesidir…
Meseleye biraz daha Türkiye odaklı bakmak hepimiz açısından şart olmuştur.
Köşeye sıkıştırılmak istenen Türkiye’dir ve açılan defterler FETÖ imalatıdır…