Nerede Ahmet Hakan'a yumruk atılınca kıyamet koparanlar?
Cem Küçük'ün, Güngören’deki evine geçtiğimiz gün silahlı saldırı düzenlendi.
Küçük'e ait olan ancak kardeşi Osman Küçük'ün oturduğu Güngören'deki eve silahla ateş açıldı. Kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce akşam saatlerinde yapılan saldırıda evin camları patladı.
Pompalı tüfekle gerçekleştirildiği belirtilen silahlı saldırı sırasında evde bulunan Osman Küçük'ün eşi ve çocuğu şans eseri yara almadı.
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, saldırıyı bugün köşesine taşıdı. Tuna, Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'a yönelik saldırı sonrası gösterilen tepkileri hatırlatarak, "Ahmet Hakan'a bir yumruk atıldı diye (haklı olarak) haftalarca tepki gösterenler, bakıyorum da bu saldırıdan daha beterine (biri yumuk, biri silah) maruz kalan Cem Küçük'ü adeta geçiştirmenin telaşı içindeler." diye yazdı.
İşte o köşe yazısı;
- Vallahi çok ayıp!
Müjdat Gezen, “Çivi" mizah dergisinden Orhan Kemal'in “Bekçi Murtaza"sına, “Hamlet Efendi" oyunundan “Darbukatör Baryam" karakterine kadar bu ülkede arzı endam etti.
Döneminin Şahan Gökbakar'ı, Cem Yılmaz'ı veya Şafak Sezer'iydi.
Siyah beyazlı televizyon günlerinde, Cenk Koray'ın programında herhangi bir skeçle yer aldığında izleyiciyi ekrana kilitlerdi.
Ne ki her şeyin bir sonu olduğu gibi şöhretin / zirvenin de bir sonu var.
An gelir…
Sokakta yürümekte zorluk çektiğiniz, arkanızda medya ordusunun dolaştığı, her sözünüzün her hareketinizin olay olduğu yıllardan eser kalmaz.
Şöhret belasıyla daha bu dünyada başlar ödeşmeniz. Öyle ki, atılmış bir eşya gibi unutuluverirsiniz.
Zordur, çok zor!Fakat hakikatin ta kendisidir. Necip Fazıl üstadımızın dediği gibi, “Madem ki yükseliş var iniş olmaz olur mu?"
Bütün mesele, şöhret basamaklarını tırmandığınız gibi inmesini de bilmek, yani, yere çakılmamaktır.
Çakılmak rezilcedir!Müjdat Gezen “çakılmak" yerine yetiştirdiği “sanatçılar" üzerinden “yükselmeye" devam etmenin biricik yolunu bulmuştu.
“Müjdat Gezen Sanat Merkezi" aslında bunun ifadesiydi.
Böylece hem kariyerinin sonunda kendisi için en doğru olanı yapmış oldu hem de bu ülkenin “gösteri sanatlarına" katkı yapmayı sürdürdü.
Demek ki, “yetmedi" veya gündeme gelme iştiyakına / “şehvetine" yenildi.
Bunun için de sanırım en kestirme yol olarak, “gündelik politik" çıkışlar yapmayı seçti.
Belki de “mahalle baskısı" onu buna icbar eyledi, bilmiyoruz.
Lakin, Şener Şen'e Müjdat Gezen gibi zıpçıktı çıkışlar yapması için nasıl faşizan “mahalle baskısı" yapıldığını biliyoruz. (Bir insanı zorla konuşturmak, konuşma özgürlüğünü kısıtlamaktan daha beter bir faşizmdir.)
Yanlış anlaşılmasın; sanatçının politik tavır almasına karşı değilim. Nihayetinde insanın bütün faaliyetleri politik değil midir?
Fakire soracak olursanız tiyatro için de bu geçerlidir. Augusto Boal tevekkeli, “Politik tiyatro olmaz diyenler bizi aldatmaya çalışıyor; ki, bu da politik bir tutumdur… " dememiştir.
Müjdat Gezen de yaşı 73'e varmış bir sanatçı olarak tüm toplumu düşünmeye sevk edecek bilgece sözler elbette söyleyebilir.
Haddizatında ondan beklenen de ona yakışan da zaten budur.
Madem ki, Gazi Paşa Hazretleri, “Sanatkar, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra, alnında ışığı ilk duyan insandır" demiş, onun yolundan gittiğini iddia eden bir sanatçı olarak, yıllar yılı alnında veya sinesinde biriktirdiği ışığı topluma tutarak aydınlatmak istemesine kim ne diyebilir?
Peki böyle mi yapıyor Müjdat Gezen? Başka bir ifadeyle, böyle mi gündeme geliyor?
Son yıllarda 2 kez gündeme geldi.
Biri, geçenlerde Sultan Abdülhamid'in torunu Nihan Osmanoğlu adlı genç hanımefendiye, CHP'nin kanalı Halk TV'de canlı yayında çok çirkin, utanç verici belaltı sözler söyledi.
Bir hanımefendiye o sözleri söylemek vallahi çok ayıp.
Daha da ayıbı, mahut televizyon programına katılan salondaki izleyicilerin kahkahasıydı.
Diğeri bundan 2 yıl önceydi.Yine aynı kanalda, ışıklar içinde yatası ilahiyatçı profesör Yaşar Nuri Öztürk, “A…. koyacağız" diye düpedüz küfretmiş, Müjdat Gezen'imiz de “Benim yerime de koy…" diye rezilce, utanmazca iştirak etmişti.
Bu mudur çağdaş muasır medeniyet seviyesi?
Bu mudur “Mustafa Kemal'in Askeri" olmak?
Bu mudur 73 yaşındaki bir sanatçının topluma tuttuğu ışık?
Ne diyelim, ahlak ve terbiye önemlidir.
Gelgelelim, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ni kundaklamaktan daha utanç verici, daha rezil, daha haysiyetsiz de bir şey olamaz.
Şiddetle kınıyor, failinin bir an evvel yakalanıp cezalandırılmasını diliyorum.
Bu vesileyle, gazeteci yazar Cem Küçük'ün evine yapılan silahlı saldırıyı da lanetliyorum.
Ahmet Hakan'a bir yumruk atıldı diye (haklı olarak) haftalarca tepki gösterenler, bakıyorum da bu saldırıdan daha beterine (biri yumuk, biri silah) maruz kalan Cem Küçük'ü adeta geçiştirmenin telaşı içindeler.
Bakalım “bizim medya" bu sınavı nasıl verecek?
Zira başörtülü kızımıza yapılan saldırı, şortlu kızımıza yapılan saldırının binde biri kadar gündemde yer almadı.
Murat Bardakçı'nın ironik bir şekilde anlattığı gibi saçı açık bir kızımıza bir otobüste zorla başörtüsü takılsaydı ne olurdu düşünsenize?
Kıyametler kopartılır; “İşte AKP bu, bizi zorla örtecekler, çarşaflara sokacaklar" diye gündem haftalarca işgal edilirdi.
Sadece medyamız değil (kimsecikler kusura bakmasın ama) sivil toplum örgütlerimiz falan da yeterince etkili değil.
Mesela, 15 Temmuz direnişinin başkumandanı Sayın Erdoğan'a suikast yapmak için harekete geçen “FETÖ'cü suikast timi"nin mahkemeye götürülüşü esnasındaki protesto gösterisi o kadarcık mı olmalıydı?
NOT 1: Yarın Metin Yüksel'in şehadet yıldönümü 23 Şubat. Zaten Şubat ayı Malcolm X'ten Seyyid Kutub'a kadar şehitler ayıdır. Dünya Yayınlarında 1984'te, “Şubat ayı / Şehid ayı" adında bir bülten çıkartmıştık. O günden sonra da her yıl Şubat ayı şehitlerimizi anma ayı oldu, çok şükür. O bültende Metin Yüksel için şöyle yazmıştım: “Şehit Metin bir gülümsedi ki Metin / yanağından uçuştu bin yüce güvercinler / karlar, tutsanız elinizi yakacak kadar sıcak…"
NOT 2: Şu referandum sürecinde, sigara yasağı üzerinden esnafı adeta canından bezdirmeyi ne kadar manidar buluyorsam, hâlâ kimi kallavi FETÖ'cüler dururken şarküteri veya peynirci veya kuruyemişçiyle uğraşmayı da o kadar manidar buluyorum.