Netflix’le devr-i alem…
Acayip bir platform kurmuşlar haklarını teslim etmek lazım. Ve görünen o ki pek yakında televizyon seyretme alışkanlıklarımızı tepeden tırnağa değiştirecekler. Hatta değiştirdiler bile…
Filmlerle, diziler ve belgesellerle, üstelik de reklamsız ve istediğiniz zaman, kaldığınız yerden devam edebilme seçeneğiyle şimdiden tüm televizyon kanallarına alternatif oldular.
Maksadım müthiş hızla büyüyen Netflix’e methiye yapmak değil. İhtiyaçları da yok zaten.
Kıyıda köşede kalmış, öne çıkmamış farklı ülkelerden dizilerden bahsetmek istiyorum bugün.
Belki seçenek arayanlara bir katkım olur. Ekran karşısında geçirdiğim saatler umarım size rehber olur.
ABD dizilerini yazmıyorum çünkü onların PR’ı zaten haddinden fazla yapılıyor. Deyim yerindeyse gözümüze sokuyorlar. Piyasanın büyük oyuncusu olmanın tüm avantajlarını kullanıyorlar.
İngilizler de her alanda olduğu gibi gayet başarılı sessiz ve derinden ilerliyorlar. Polisiye arayanlara Broadchurch, Happy Valley, Line of Duty ve elbette Sherlock, komedi isteyenlere ise Doc Martin ve Sex Education’u önerebilirim. Hepsini izledim, tümüne kefilim.
İspanya yapımı La Casa de Papel’i izlemeyen kalmamıştır tahmin ederim ama Elite ve La Chias del Cable’nin de sürükleyici diziler olduğunu söylemeliyim.
İtalyan dizisi Suburra ise şu sıralar ikinci sezonuyla arz-ı endam etmeye başladı. İlk sezonu zaten nefisti, ikinci sezonu da fırtına gibi esiyor.
Bir Meksika dizisi olan La Casa de las Flores pembe dizi tadında komedi ve polisiyeyi harmanlamış.
Polonya yapımı 1983 ise seyircisine gayet başarılı bir distopik evren hazırlamış.
Güney Kore dizisi Kingdom, Almanların Dogs of Berlin’i, Avustralya yapımı Tidelands kendi tarzlarında, alternatif seçenekler olarak öne çıkıyor.
Bizden efsane Ezel’in yayında olması ve Hakan-Muhafız’ın da pek yakında 2. sezonunun başlayacak olması beni şimdiden heyecanlandırıyor.
Beren Saat ise önümüzdeki günlerde bin yıllık arkadaşım Şengül Boybaş’ın kitabından uyarlanan ve merkezinde Göbeklitepe olan ‘Dünyanın Uyanışı’yla Netflix’te olacak.
Bunlar yüzünden eve koşa koşa gider olduk; belli ki önümüzdeki günlerde Netflix karşısında geçirdiğimiz saatler daha da artacak…