Nevzat Çiçek, hiç sıkılmadın mı bu yazıyı yayınlarken!
Türkiye'nin son yıllarda içinden geçti sancılı süreç, büyük badireler atlatılmasına neden olsa da önemli fonksiyonlar üstlendi.
Bunların başında ise Türkiye'nin her tür dış tehditle karşı karşıya kaldığı bu karanlık dönemin, Türk düşünce ve fikir hayatında adeta bir turnusol işlevi görmesi yer alıyor.
Atlatılan badireler ezberleri bozarken, "liberal" ve "demokrat" maskeleri ile Türk entelijansiyası içerisine nüfuz eden faşist zihinlerin deşifre edilmesi sonucunu doğurdu.
Oryantalist kalıplar her geçen gün farklı bir noktadan çatlarken, kimi entelektüelin bugüne kadar korumayı başardığı "liberal" ve "demokrat" makyajları yavaş yavaş akmaya başladı.
Son olarak, Suudi Arabistan sermayesi ile Türkiye'de iktidara muhalif yayın yaparak adım atan Independent Türkçe yıllarca "liberal düşünür, aktivist" olarak bilinen Lütfü Oflaz'a sayfalarını açtı.
ARAP SERMAYESİ İLE İSLAM DÜŞMANLIĞI!
Independent Türkçe, Oflaz'ın köşe yazısıyla adeta Arap şeyhlerin finasmanı ile Türkiye'de İslam düşmanlığına soyundu.
Lütfi Oflaz yazısında öyle ifadeler kullandı ki Batılı İslamafobiklere taş çıkarttı!
"Yazar, düşünür Lütfü Oflaz Independent Türkçe için yazdı" cümlesi ile sunulan köşe yazısında Oflaz'ın yazısında yer alan savları gerçekten düşünerek mi kaleme aldığı, yoksa salt içindeki kin ve nefreti Müslümanların üzerine kusmayı mı amaçladığı merak konusu oldu.
Oflaz yazısına 3 faşizan cümle ile başladı; "Müslüman aleminin başlıca üretimi çocuk üretimidir! Müslümanların evleri çocuk üretme fabrikaları gibidir! Müslüman alemi bilim, teknoloji üretmez."
İslam tarihinden habersizmişçesine, Müslümanların dünya medeniyetine katkılarını yok sayarak Müslümanlara kin kusan Oflaz, faşizmin ve ırkçılığın kol gezdiği, mültecilere çelme takan, çocuklarını denizlerde boğan Batı dünyasına ise kutsal bir pozisyon atfetti!
Independent yazarı şu ifadeleri kullandı;
"Bunları üretmek için kafa yormaz, çaba sarf etmez.
Oysa Hıristiyanlığa inanan Amerikalılar, Avrupalılar, Ruslar bilim, teknoloji üretir.
Şintoizme inanan Japonlar bilim, teknoloji üretir.
Yahudiliğe inananlar bilim, teknoloji üretir.
Budizme inananlar bilim, teknoloji üretir.
Dinlere inanmayan Deistler bilim, teknoloji üretir.
Allah’a inanmayan Ateistler bilim, teknoloji üretir.
Bisikletten uçağa kadar, televizyondan cep telefonuna kadar, robotlardan yapay zekaya kadar, insanların hayatını kolaylaştıran araç gereçleri bunlar üretir.
Hastalıklara derman olan, insanları sağlığına kavuşturan ilaçları, tıbbi araç gereçleri bunlar üretir.
Müslümanlar ise sadece çocuk üretir.
O kadar ki Müslüman alemi içinde bulunduğu savaş ortamında bile bol bol çocuk üretir.
Düşünün ki Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Yemen’e kadar Müslüman ülkelerde çatışmalar, savaşlar sürüyor.
Ama savaş ortamında bile Müslümanların çocuk üretimi azalmıyor.
Müslümanlar ülkelerinden kaçıp başka ülkelere sığındıklarında da çocuk üretmeyi tam gaz sürdürüyor.
Mesela ülkelerindeki savaştan kaçıp ülkemize sığınan Suriyelileri ele alalım.
Çocuk üretme durumlarına bir bakalım.
Ülkemize sığındıklarında çoğu Suriyelinin yarım düzineye yakın çocuğu vardı.
Bu çocukların bir kısmı da savaş ortamında üretilmiş çocuklardı.
Ancak belli ki bu kadar çocuk onlara yetmedi.
Suriyeliler ülkemize sığındıktan sonra da çocuk üretmeye devam etti.
Beş çocukla ülkemize gelen bir Suriyeli, buna üç çocuk daha ilave etti.
Ülkemizde çok sayıda Suriyeli bebek doğar hale geldi.
Resmi rakamlara göre, yılda 187 bin Suriyeli bebek doğar hale geldi.
Ama sığınmacı oldukları halde çocuk üretmeyi sürdürenler, belli ki bu çocukların nasıl besleneceğini bir an bile düşünmedi.
Çünkü Müslümanlar ha bire çocuk üretirken, bu çocukların nasıl besleneceğini düşünmezler.
“Saldım çayıra, Mevlam kayıra” zihniyetiyle hareket ederler.
“Allah onların rızkını verir” derler."
BİRDEN HÜMANİST OLUVERDİ!
Yazısında Müslümanlara yönelik iftira ve suçlamalarından kendisi bile dehşete düşmüş olacak ki, Oflaz makalesinin sonlarına yaklaştığında birden bire aydınlanarak, "hümanist" olduğunu hatırladı.
İslamofobiden küresel "açlık" sorununa yatay geçiş yapan Oflaz, aşağıladığı, hor gördüğü, insan yerine koymadığı, medeni bulmadığı Müslümanların çocukları için timsah gözyaşları döktü!
Oflaz yazısına şöyle devam etti;
"Oysa Birleşmiş Milletler’in raporuna göre, bugün dünyada her dokuz kişiden biri açlık yüzünden ölüm riskiyle karşı karşıya bulunuyor.
Bugün dünyada her beş saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor.
Bu ölenlerin tamamına yakınını da Müslüman ülkelerdeki çocuklar oluşturuyor.
Müslümanların çocukları açlıktan kırılıyor; topluca telef oluyor.
Örneğin Yemen’de 85 bin çocuk açlıktan öldü; bir milyon çocuk açlıktan ölümün eşiğinde, dört milyon çocuk da açlık nedeniyle ölüm riski taşıyor.
Ama bu gerçeğe rağmen Müslümanlar, ürettikleri çocuklar için, “Allah onların rızkını verir” diyor.
Çünkü Müslüman ülkelerde din adamları ile dini kullanan devlet adamları, “Çocuk doğurmaktan korkmayın; çok çocuk sahibi olun; Allah onların rızkını verir” diyor.
Çocuk üretimini pompalayıp teşvik ediyor.
Yeri gelmişken “Allah rızkını verir” konusuyla ilgili bir anımı kısaca da olsa anlatmadan geçmeyeyim.
Bir gün bir imamla görev yaptığı caminin avlusunda Hükümet’in icraatları konusunda konuşurken, kendisine “Hükümet’in yaptığı hiç yanlış iş yokmuş gibi konuşuyorsun” demiştim.
Bu çıkışmam üzerine imam arkadaşın fevkalade tedirgin olduğunu hissetmiştim.
Sağa sola bakmış, bizi duyma mesafesinde kimsenin olmadığını görünce adeta fısıldayarak “Hükümet’in yaptığı yanlış işler var. Ama Hükümet’i tenkit ettiğim duyulursa sürülürüm; işimden, ekmeğimden olurum. O zaman çoluk çocuk ne yaparız; bize kim bakar” demişti.
Kendisine “Biraz önce camide cemaate ‘Rızık Allah’tandır; Allah herkesin rızkını verir’ diye konuşuyordun. Oysa şimdi ‘Rızık Hükümet’tendir’ der gibi konuşuyorsun. Demek ki kendi söylediğine kendin inanmıyorsun. Allah’tan korktuğundan çok Hükümet’ten korkuyorsun” diyerek çıkıştığımda sessizliğe bürünmüş; benim bu çıkışımı sessiz sedasız geçiştirmişti.
Kardeşlerim; gerçeklere gözlerimizi kapatarak uçuruma yuvarlanmaktan, bataklığa saplanmaktan başka bir sonuç elde edemeyiz.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da bir zihniyet devrimi gerçekleştirebilmeliyiz.
Din adamlarının, dini kullanan devlet adamlarının “Allah rızkını verir” diye konuştuğu Müslüman aleminde, açlıktan yüz binlerce çocuğun öldüğü gerçeğini görmeliyiz.
Yapabileceğimiz kadar değil, bakabileceğimiz kadar çocuk üretmeliyiz.
Kaldı ki tek sorun çocukları bakıp beslemek de değildir.
Çocuklara iyi birer eğitim vermek de gereklidir.
Onlara insanca yaşayabilecekleri iyi bir gelecek vermek de gereklidir.
Çok çocuk değil, iyi eğitimli, nitelikli çocuk önemlidir.
Nitekim gelişmiş ülkelerin insanları bu zihniyetle hareket etmektedir.
Aç sefil yaşatacağımız değil, insanca yaşatacağımız kadar çocuk üretmeliyiz.
“Yapabileceğin kadar çocuk, çok çocuk” zihniyetini acilen değiştirmeliyiz.
Nerde çokluk orda yokluk deyip, bakamayacağımız, insanca yaşatamayacağımız kadar çok çocuk üretmeye son vermeliyiz.
Çocuk üretmek için değil, bilim, teknoloji üretmek için gayret sarf etmeliyiz."
NEVZAT ÇİÇEK'E SORUYORUZ: BU NOT İLE SORUMLULUKTAN KURTULABİLİR MİSİN?
Diğer yandan, Independent Türkçe bu ırkçı ve İslamofobik yazının sonuna bir "editör notu" ekleyerek sorumluluktan muaf tutulmayı amaçladı.
Oflaz'ın köşe yazısının sonuna, "Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir." dipnotu iliştirildi.
İşte tam bu noktada SuperHaber Independent Türkçe'nin Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek'e soruyor; böyle İslamofobik bir köşe yazısını yayınlamanın vebalini, bu dipnot ile üzerinden atıp, huzur içinde başını yastığa koyabilecek misin?