Nihal Bengisu Karaca, Oliver Stone'un 'Snowden' filmini yazdı
CIA çalışanı Edward Snowden, 2013 yılında ABD tarihindeki en büyük sızıntıyı gerçekleştirmiş ve "vatan haini" olarak damgalanmıştı. Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, ünlü yönetmen Oliver Stone'un "Snowden" filmini yazdı
Edward Snowden, Haziran 2013’te, ABD ve İngiltere gizli servislerinin internetteki izleme programları hakkında gizli bilgileri Washington Post ve Guardian gazetelerine sızdırmıştı.
Snowden, ardından önce Hong Kong’a sonra da Moskova’ya uçmuş ve bir süre Moskova havalimanının transit bölgesinde yaşamıştı.
İlerleyen süreçte ABD’ye karşı faaliyetine son vereceği şartıyla Rusya’da bir yıllık sığınma hakkı alan Snowden, 1 Ağustos 2014’te de üç yıllık oturma izni almıştı.
Oliver Stone’un Snowden filmini izleyen, Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, filmle ilgili görüşlerini okurlarıyla paylaştı.
İşte o köşe yazısı;
KAHRAMAN SNOWDEN’IN MUHTEŞEM BAŞARISIZLIĞI
Biraz gecikmeyle de olsa sonunda başardım, Oliver Stone’un Snowden filmini izledim. ABD’li bilgisayar uzmanı, eski CIA ve NSA (Ulusal Güvenlik Dairesi) çalışanı olan Edward Snowden’ı gizli NSA belgelerini ifşa etmeye yönlendiren motivasyonu, olsa olsa Oliver Stone anlatabilirdi, iyi de anlatmış.
Önce hatırlayalım: Snowden’ın gizli belgeleri ifşa etmesi, bu işi daha önce yapmayı denemiş kişiler tarafından “ABD tarihindeki en önemli sızıntı” olarak nitelendirilmişti. 5 Haziran 2013’te başlayan sızdırma faaliyeti sonunda PRISM, XKeyscore ve Tempora gibi internet izleme programlarının yanında ABD ve Avrupa’nın telefon meta datalarının alıkonulmasıyla sonuçlandı. Snowden’ın sızdırdığı belgeleri yayınlayan Guardian, siyasi baskılar sonucunda belgelerin ancak % 1’ini yayınlayabildi.
‘EŞEKARISI KOVANI’
Snowden’ın 2014’ün Ağustos ayında Glenn Greenwald’ın “The Intercept” isimli web sitesi üzerinden yayımlanan belgeler filme girmemiş de olsa, Türkiye’ye yönelik “IŞİD’e yardım” iftiralarını açığa düşürmesi bakımından önemlidir. Snowden, IŞİD’in Amerikan ve İngiliz istihbarat servisleriyle işbirliği halinde İsrail gizli servisi MOSSAD tarafından “Eşekarısı Kovanı” adını verdiği bir strateji çerçevesinde kurulduğunu öne sürmüştü. Stratejinin amacı, vahşi bir örgütü destekleyip bütün eşekarılarının (teröristlerin) aynı kovanda (bölgede) toplanmasını sağlamak ve bir yandan İsrail’in mali ve askeri bakımdan güçlendirilmesini, bir yandan da ABD’nin bölgeye müdahale etmesini meşru kılmaktı. Snowden’ın belgelerinden ayrıca, IŞİD’in lideri Ebubekir Bağdadi’nin 2004-2009 yılları arasında Guantamo’da tutsak olduğu dönemde CIA ve MOSSAD tarafından dünyadaki cihatçıları bir araya getirmek üzere eğitildiği sonucu da çıkıyordu. Bütün bunların Türkiye’yi tüm o IŞİD’ci suçlamalarından akladığı ortadaydı, ama Batı, Snowden’ı değil Can Dündar’ı dinlemeyi seçti.
Film, yukarıda anlattığım çoğu detayı içermiyor.
VİCDANİ İKİLEM VAR
Stone, NSA tarafından yürütülen küresel izleme faaliyetinin yüz binlerce karmaşık dijital verileri arasında Snowden’ın hikâyesini billurlaştırmaya odaklanıyor. Eksikliklerine rağmen, sevilmemesi mümkün olmayan bir drama ortaya çıkarıyor. Çünkü o hikâyenin içinde işini çok iyi yapmasına rağmen, yaptığı işin sonuçlarını kaldıramayan bir adamın vicdani ikilemi var. O hikâyenin içinde, vatanını sevmeyen bir adam yok, bilakis. Bu hikâyede CIA ve NSA gibi yapıların ellerindeki olağanüstü imkânları, önce Bush’un sonra Obama’nın onayıyla istismar edenlere, ülkeyi inşa ettiğine inanılan prensiplere ihanet edenlere tepki gösteren bir adam var. Amerikalı, asker kökenli, cumhuriyetçi bir istihbarat bilişim uzmanının “terör bahanesi” ile devletin sosyal alanı kontrol etmesi ve bu kontrol etme hali üzerinden güç temerküz etmesine duyduğu tepki ve aldığı risk, her halükârda övgüye değer bir aydınlanma profilidir.
GÜVENLİK GALİP GELDİ
Film pek çok Amerikalı tarafından hain ve casus olarak görülen Snowden üzerinden, “Devleti uyararak düzeltmeye çalışanlar başaramamışlarsa, daha radikal yollar denemek vatana ihanet midir, yoksa vatan borcu mu?” sorusu üzerine de düşündürüyor. Bu soruya tek ve her ülke için geçerli bir cevap verilebileceğini sanmıyorum. Çünkü bir süper gücün daha fazla güç talebiyle meşrulaştırdığı hukuk dışı faaliyetlere çomak sokulmasında “adalet” ve “hakkaniyet” adına esaslı bir duruş olsa da, aynı şeyi zayıf ve beka sorunu yaşayan bir ülkenin giriştiği hayat memat mücadelesindeki sınır aşımlarını ifşa edip tebrik bekleyen için söylemek kolay değil. Zira ikinci durumda bunu yapan kişi ya da gruplar, bir aksiliği düzeltmiş olmaktan çok, küresel egemenlere o ülkeyi daha fazla ezme zemini oluşturmuş oluyorlar.
Dahası Snowden’ın amacı, devletini yönetilemez hale getirmek değil, halkına “güvende olmalarının neye mal olduğunu” göstermekti. Bu bedelin kabul edilemez olduğunu düşüneceklerini sanmıştı. Bu kadar masum bir niyet bile kısa vadede başarısız oldu. Çünkü sonuç, filmde de kritik repliklere imza atan CIA yöneticisi Corbin O’Brian’ın dediği gibi oldu: “İnsanlar güvenliklerine gizliliklerinden daha fazla önem verir.”
Nitekim Obama’nın nasıl bir hayal kırıklığı olduğundan hiç şüphe duymayan Snowden’ın ülkesinde yapılan seçimlerde, “güvenliğini” kendi gizliliğinin ve başkalarının hayat hakkının üzerinde tutan bir seçmen kitlesinin oyu galip geldi.