Nihat Genç FETÖ'nün gelini Elif Şafak'ı yerin dibine soktu!
Nihat Genç, "Cehaletten tutuklanmalı" dediği Elif Şafak için, "Ajan savcılar casus hakimler vatan haini gazetecilerle onlarca yıl güle oynaya şöhretçilik romancılık oynamışsınız" ifadelerini kullandı. İşte o yazı:
Cemaat'in gelini Elif Şafak ne zaman tutuklanacak.
Tabii ki cehaletten tutuklanmalı.
Tabii ki yazdığı ucuz kitaplardan tutuklanmalı.
Tabii ki kitaplarındaki yalan-yanlış bilgilerden tutuklanmalı.
Tabii ki kendini malikane ve şöhret sahibi yapan cemaatine destek çıkmadığı için tutuklanmalı.
Tabii ki kendine dünyaların kapısını açan Aydın Doğan medyasını zor günlerinde savunmadığı için tutuklanmalı.
Ah bayılıyorum bu ucuz insanlara herkese ben de yazar olabilirim kuvveti verdikleri için.
Ah bayılıyorum bu ucuz insanlara her zaman ‘yaralı’ konuşmayı başarabildikleri için.
Bayram neşemiz, ortaya eğlenceli bir konu alıp eğlenelim biraz, cemaatin ‘prensi’ Eyüp Can’ın sevgili eşi Elif Şafak’tan daha matrak ne olabilir?
PARAYI CEMAAT'TE ARAMIŞ
İlk gençlik yıllarından beri ‘dışlanmış’ ve sevgi ve parayı çok yanlış yerlerde cemaatte aramış, ah yazıma nasıl güzel bir otobiyografik girizgah yorumu yaptım, bu cümlemi rahatlıkla çalabilirsiniz, sorun yok Elif hanım.
Yazar olmak için ‘yanlış ilaç’ kullanmış cemaatin eşsiz servetiyle yazarlığı karıştırmış, bu da fena değil.
İnsan ruhunu rezil eden ‘aşırı hoşgörü gösterilerinde’ bulunmuş, hımm kıvamındayım.
Boynundan salladığı gümüş boncuklara ve deniz kabuklarına fazla güvenmiş bir yazarlık.
Kurutulmuş kedi iskeleti suratının güzelliğiyle romanlarını çok sattırdığına inanmış.
Hazineyi yazarlık masalının daha ilk gününde ilk sayfalarında bulmuş, cemaatin yüz binlerce müridi hizmetine verilmiş, imzalar, twitler, satın almalar, övgüler, iltifatlar, gelsin ekranlar gitsin gazeteler, Aydın Doğan'ın gazeteleri Hizmet’in ekranları senin çarşafın olsun ablam.
Ah Londra’da sürgün hayat, Guardıan’da yazılar ah her defasında ayrı bir insanlık yarasına parmak basıyor, o bir insan hakları aktivisti, bir ayağı Ada’daki malikesinde bir ayağı Londra’da, çekilir iş değil bir insan evladının yapacağı iş değil.
Fiziksel alanı cemaatin servetiyle büyüdükçe metafizik filozofu oluvermeler, ah Mevlana ölümünden yedi yüz yıl sonra Elif Şafak yazana kadar Mevlana değildi. Çok acı çekiyor çok, oturduğu malikanenin keyfini süremiyor, kaçan kaçtı, hey millet, hanımefendi ortada kaldı birileri el atsın bu zavallıya, iki çift adını yazıp döndürsün, keyfi yerine gelsin.
Nerden peydah oldu bu kendi ölümlerini dahi göremeyecek kadar aptal kullanışlı yazarlar!
Yine lütfetmiş romanını yazmış, bir ailenin Kemalist bir oğlu bir de dinci bir çocuğu varmış ah nasıl bir dramatik çatışma, ah ne harika bir mevzu, Fatih-Harbiye’den beri bu hazin yaraya kimse el atamamıştı, bravo ablam, bilinçaltımızın fonksiyonellerini psikolojizm edebiyatına gark edip bağlamışsın, o yer yer ateşlenmeler o değişik duygu molekülleri, sayfalarca sürüklendim sabaha kadar süründüm abla. Ah o ağır çekim dondurulmuş çatışma sahneleri, Hazreti Ali cenkleri okuyunca ‘biz de neyik ki’ diye hayıflanan Züğürt Ağa’ya döndüm.
Sırada ne var meraktan çatlayacağım.
ELİF HANIM SİZLER LONDRA’YKEN ÇOKTAN MODASI GEÇTİ BU BOŞ KONUŞMALARIN
Önerim çok daha güncel konular olabilir, mesela, Hrant’ın cinayetini yazabilir, mesela polis şefi Behçet Oktay’ın öldürülmesini, mesela Hablemitoğlu’nun cinayetini pekala kaleme alabilir. Cinayet çok konu çok, ah Elif Şafak hanım bilmiyor olamazsınız bu cinayetlerin hala kimin işlendiği bilinmiyor, bir zahmet o üstün zekanızı o kıvrak kaleminizle bu cinayetlere bir girişseniz, Ermeni soykırımı soykırımı soykırımı demekten bitap düşeceksiniz Hrant’ın katli de bir soykırım değil mi, bir el atsanız.
Yazabilir mi, yazamaz, ama yine bilmiş beş yaşındaki kız çocukları gibi yine ekranda konuşuyor, on beş yıl önce bu ülkede çok moda olmuş, modasıyla çok büyük şöhretler getirmiş modasıyla maaşlara servetlere konulmuş yine ‘özgürlükler’ üzerine konuşuyor, ah Elif hanım sizler Londra’yken çoktan modası geçti bu boş konuşmaların.
Konuşmasını bir psikiyatr gözüyle dinliyorum, yüzü suratı ‘acı içindeyim lütfen bana yardım edin’ diyor, ‘acı içindeyim lütfen bana saldırın bana küfredin beni önemseyin’ diyor, olmaz mı Elif ablam olmaz mı, yetiştim imdadına işte, bu yazıda konu da sensin baş rol de senin, bilmem satışlarına katkısı olur mu, yazılarım nacizane elli bin ile üç yüz bin arası bir okunması var, köpeğin olur ablam.
Bir psikiyatr gözüyle dinliyorum konuşmasını, muazzam bir kendini beğenmişlik, başarıyla güçle fazlasıyla meşguliyet, özel olduğu için hep yüksek insan konularıyla ilgilenmeler, aşırı takdir ihtiyacı, küstah bakış, başkalarının kendini kıskandığına dair inanç, işte bunlar hep narsisizm, anti-sosyol kişilik testinin vazgeçilmez semptomları, farklı isimler kullanmalar İngilizce soyadı gibi, kişisel kazanç ve kişisel zevk için etrafındakileri idare etme, bir psikiyatr gözüyle acıklı bir vaka ama bu ekranlarda ve ülkemizde hiç de bulunmaz bir vaka değil.
Bu acıklı ezik yeteneksiz karakterler, cemaatin devlet içinde topraklarını ve nüfusunu geliştirmede kullanıldılar.
Hala hiçbir şey olmamış gibi anti-demokratiklikten söz ediyorlar, şayet son sekiz yıl yaşanmasaydı, yine gençler bu cafcaflı sözlere kanabilirdi kimbilir, ama on beş yıl öncesi aynı lafların tekrar tekrar her roman çıkışında ekranlardaki bu bitmeyen sürümü, artık çok ciddi kişilik bozukluğunun işaretleri, kişilik bozuklukları fosfor gibi konuşmanın her cümlesinde parlıyor.
Oysa bir yazar hakkı yenilen iftira edilen insanlara biraz empati gösterebilmeli, hiç değilse Hrant’ı kim öldürdü diyebilmeli.
Binlerce insan sebepsiz bir zalimlikle kodese tıkıldı, bundan ala anti-demokrasi başka ne olabilir, neden ses çıkartmıyorsunuz.
Ve sevgili eşinizin cemaatinin yüz binlerce ajanla kaynadığı ortaya çıkmış, Amerika’ya çalıştıkları belgelenmiş, hadi bir roman konusu olmasın, bir cümlecik ağzından çıkmaz mı insanın.
VATAN HAİNİ GAZETECİLERLE ONLARCA YIL GÜLE OYNAYA ŞÖHRETÇİLİK ROMANCILIK OYNAMIŞSINIZ
Ajan savcılar casus hakimler vatan haini gazetecilerle onlarca yıl güle oynaya şöhretçilik romancılık oynamışsınız, cemaatle aynı zihniyetin içinden yazmışsınız, Fethullah Gülen’e dostum mektupları makaleler yazmışsınız. Hala insan hakları ihlaller sızlanıyorsunuz, bu yüzbinlerce iddianame sayfası anti-demokratik ihlallerin nesnesi kimler?
Kumpasçı iftiracı ajan cemaat ve operasyon döneminin ikizleri Orhan Pamuklar Elif Şafaklar, tarihlerin görmediği bu casusluk ve gaddarlıklar üzerine bir cümlecik olsun niçin çıkmaz ağzınızdan.
Cemaat ve gestapo liberallerle on yıllarca aynı dili kullandınız, bu ne çarpıcı genetik benzerlik, her şöhret olan aynı dili kullanıyor.
Hatta cemaat bu ikiz benzeri yazarları daha da ileri götürdü bazıları besleme bazıları kapatma bazılarını ‘evlatlık’ aldı.
Ah ah, evlat edinilmiş çocukların çoğunda görülür ebeveyne karşı anti-sosyal davranışlar, bu bizim evlatlıklarda ebeveynlerine karşı tek rahatsız edici cümle bilmem neden hiç yok.
Evlat edinen aile maldan mirasdan çıkartır korkusu mu?
Hala cemaatin yaralarını insan haklarını dile dolayarak yalayan konuşmalar yazılar neyin endişesi?
Elif Hanım, rezil olacağınız kadar oldunuz, dünya aleme kepaze oldunuz, bu bataklıktan ancak cesur bir hamleyle çıkılabilir, bırakın bu mavalları, size muhteşem bir roman konusu veriyim, Guardian’ın da çok hoşuna gider, bakın:
Ergenekon mahkeme tutanaklarında geçiyor, sıkı bir konu, adını mahkeme istemeden vermeyeyim, nasılsa resmi tutanakta geçiyor, cemaat dersanelerinde birbirlerini kullandıklarını söylüyor, 12 yaşından beri düzüldüğünü ve sonra kendi düzmeye başladığını ve cemaat tarafından buna ‘alıştırıldığını’ söylüyor. Üstüne bunu orada herkesin ‘alışkanlık’ haline getirdiğini ve üst düzey bir çok cemaatçinin de birbirlerini düzerken çekilmiş ellerinde kasetleri olduğunu söylüyor.
Birbirini düzen binlerce cemaatçinin hayatları ve kasetleri, sizce de muhteşem bir konu değil mi, üstelik hepsinin rüyasına her gece peygamber giriyor…
Bence de muhteşem bir konu, bir yazıverin dünya yerinden oynar, üstelik hepsi Amerikan ajanlığında kullanıldı.
Üstelik böyle bir konuyu kaleme alırken sevgili eşiniz Eyüp Can bu cemaatin bir çocuğu olarak deneyim ve hatıralarıyla size eşsiz katkılar sunabilir.
Bence yanınıza bir de Engin Ardıç’ı alın ve karı-koca bu konuyu birlikte düşünün.
Konuşmalarınızı dinliyorum, insan haklarına o kadar düşkünsünüz ki insan acılarını kalpten o kadar çekiyorsunuz ki, bu çok feci insanlık konusuna duyarsız kalabileceğinize, hiç ihtimal vermiyorum.
Elif hanım, bir düşünün, küçücük çocuklar cemaat dersanelerinde birbirlerini şey ediyorlar koca adam oluyorlar yine şey ediyorlar sonra bu itiraflar mahkeme tutanaklarına geçiyor, bakın Elif Hanım, hiçbir medya kurumu korkudan bu konulara giremiyor, oysa siz dünya alem Guardıan bile biliyor cesur bir yazarsınız.
Bu konuya sanatsal felsefi psikolojik dramatik bir açı katabileceğinize inanıyorum, çünkü büyük bir yürek taşıdığınızı biliyorum.
Bu korkunç itirafların tutanaklarını bulmada size yardımcı olabilirim, ancak kasetleri bulmakta sizi servetlere garketmiş pek yakın dostlarınızın büyük katkılar sunacağından eminim.
Bu çocukları kim düzdü ve kim ajan yaptı, bu sanatsal konuyu, su gibi berrak anlatacağınızdan eminim, kutsal bir yazarlık ciddiyetiyle konuya eğileceğinizden eminim, bu karanlık evrene ışık tutacağınızdan eminim, başta Cumhuriyet Gazetesi bütün insanlık, hayranlık ve coşku ile bu konuya sabırla eğileceğiniz günü bekliyor.
Ülkemiz ve insanlık huzurun ve ışığın yeniden göklere yükseltileceği eşsiz kitaplarınızı bekliyor!