Notre mosquée Çamlıca
Notre Dame Katedrali, Türkçedeki tam ifadesiyle, cayır cayır yandı.
Yanan sadece Notre Dame olmadı. Hristiyan dünyasının ciğeri de yandı.
Notre Dame sıradan bir mabet değil; oldukça eski bir katedral.
Hem de bin yıl kadar eski.
Katedral, Katolikler ve Anglikanlar açısından geçerli bir terim olup, bir piskoposluğun merkezi olan, başka bir deyişle kilise hiyerarşisi içinde idari bir organ olan, piskoposun devamlı olarak bulunduğu, içinde kilisenin de yer aldığı, mekân demek.
Notre Dame’ın başka bir hususiyeti daha vardı. O hakikaten tam bir sanatsal anıttı. Onu yapan usta, sanatkâr, mimar ne muazzam, hakikaten ne müthiş marifet ve maharet erbaplarıydı. O insanları takdir etmemek gerçekten çok büyük haksızlık olur.
Ciğeri yananlar sadece Paris ve Hristiyan dünyası değildi tabii ki. Katedralle birlikte sanatsal zekâvet konusunda, küçük bir parçacık da olsa, behresi olanlar da yandı.
Notre Dame’ın başka bir hususiyeti ise dünyadaki dinleri tek din; dünyadaki devletleri de tek bir devlete dönüştürmek isteyenlerin nezdindeki yeriydi. O da yandı.
Bütün bunlar bir tarafa, benim daha ziyade dikkatimi çeken ise şu birkaç husus oldu.
Notre Dame, her şeyden evvel, Hristiyan dünyasının, Hristiyanlık inancının bir simgesi olarak ve asırlara kök salmış bir vaziyette ve fakat somut bir halde bugüne kadar var ola gelmişti. Mutantan hali, tarihi açıdan eskiliği ve derinliği, sanat bakımından tekliği ve görkemliliği hakikaten dikkate ve takdire değerdi. Bu, Batı’nın Doğu’ya karşı dini açıdan bir meydan okuma biçimi miydi acaba?
İslam dünyasının bin yıl ve daha eski anıtsal özelliği olan ve her Müslümanın zihnine sinmiş, gönlüne işlemiş acaba hangi coğrafyalarında kaç muhteşem, müstesna ve mutantana bidevi eseri var diye düşündüm bir an.
İslam sadelik dinidir. Hâmân yapımı kulelere ihtiyacı yoktur denebilir. Amenna. Ancak inancın simgeler ve sanatsal eserler ile ebedileştirilmesinin de herhâlde, niyet halis ise, dini bir mahzuru olmasa gerekir. Bu anlamda, Çamlıca Camii’nin yapımını, içsel zenginliği ve müdavimleri adedinin ne olduğu veya ne olacağı açısından değil de, simgeselliği bakımından son derece önemsediğimi ifade etmek isterim.
Çamlıca Camii’nin, günümüzde cami mimarisindeki ufki fakirlik nedeni ile kilise mimarisi ile yapılan yahut bakıldığında insanda kilise imajı uyandıran, ne olduğu muamma mimari cami çizimlerini de dikkate aldığımda, “simgesel anlamda” istikbalin Süleymaniye’si, Sultanahmet’i yahut Selimiye’si olacağı konusunda hiç kuşkum yok. Çamlıca, Süleymaniye, Sultanahmet yahut Selimiye misali eserlerin bulundukları çevreye ruh kattıklarına ve manevi atmosferler oluşturduklarına kaniyim. Bu tür abidevi yapıların inşa olundukları belde yahut kente kutsiyet kazandırdıklarına, o memleketin hangi inanca gönül verdiğine işaret ettiklerine ve de o memleketin tapusunu oluşturduklarına inanırım.
Bu anlamda, bu memleketi İslam beldesi kılanlardan, dün olduğu gibi bugün de, bu ülke için taş üstüne taş koyanlardan Allah razı olsun.
Notre Dame’ın bana hatırlattığı diğer bir husus ise Fransa gibi Laisizmin ana vatanı bir ülkede dini bir yapı için ne denli hassasiyet gösterilmekte olduğudur.
İhtilaller görmüş, devrimler geçirmiş, bir zamanlar dinin kapı dışı edildiği Paris’te, hem de şehrin göbeğinde, dün olduğu gibi bugün de mabede gösterilen saygı ve sahiplenme olgusudur. Fransız Devrimini yapanların dahi taşımadığı bir hınçla, Belediye başkanı oldum ya deyip ilk nezih icraat olarak, belediye binası duvarlarındaki Osmanlı gravürlerini ve minyatürlerini sökme mahareti gösterenlerin kulağı çınlasın!
Avrupa deyince, efendim ekseriyeti ateisttir denilirse de, galiba bu yaklaşım çok garip bir fanteziden ibarettir. Zira Laik Fransız devleti ve idarecileri yüreği yanarak katedralin yanışını seyretmeye gitmişler. Beş yıl gibi kısa bir sürede de katedrali yeniden inşa etmeye, tabir-i caiz ise, and içmişler. Kapitalist ve ateist denen bir toplumun burjuvazileri kese ve kazalarındakini bir çırpıda katedral için boca edebilmişler. Dinlisi dinsizi, inananı inanmayanı, mevzu katedral olunca, hemen dayanışma sergileyebilmişler. Ayasofya’yı unutmayan Hristiyan dünyası katedraline de sahip çıkmayı önemsemiş ve kısa bir süre içerisinde, kapitalin en büyük değer olduğu bir diyarda, milyonlarca kapital bağış yolu ile toplanabilmiştir. Bizde ise ezan okununca ıslık çalınması Paris gereceği karşısında ne kadar da garip ve bir o kadar da komik bir haldir.
Galiba Batı insanı ateist olsa da Batı kültürü bütünüyle Hristiyan bir kültürdür. Et ve kemik mesabesinde bir birliktelik içindedir. Görülen o ki Laisizm, ateizm ve kapital tutkusu, söz konusu Hristiyanlık olunca, teferruat kalmaktadır.
Bir katedralin yanmasına, tabii ki arzu edilen yanmamasıydı, bu denli üzerine titreyip titizlenen ve onu yeniden inşa etmeye azmi gösteren Batı’nın, Ortadoğu misali, bütün bedeni yansaydı acaba tepkisi ne olurdu,merak ettim.
Ortadoğu, dünüyle bugünüyle, tarihiyle, kültürüyle, insanıyla, kısacası bütün yönleri ile her gün, ama her gün yanıyor.
İslam coğrafyalarında anaların bağrı, çocukların canı parçalanıyor. İnsanlar perişan, insanlar sefil, insanlar kan revan içinde. İnsanlar çaresiz ve evsiz. İnsanlar daha doğrusu insanlık yerlerde sürünür bir vaziyette.
Evet, Ortadoğu, İslam dünyası yanıyor. Hem de cayır cayır, çatır çatır yanıyor. Ama bu durum kimin umurunda!
Ortadoğu’da, o mütevazı ama muhteşem yüzlerce sanat harikası eser ve abide her gün ve her saat yerle bir ediliyor .Ama bu durum Batı’da hiç kimsenin ama hiç kimsenin nazr-ı dikkatini çekmiyor.
Sayısı binleri bulan ve her biri ayrı bir güzellik olan tarihi eserle süslü Suriye, maalesef yıllardır yaşanan çatışmalar nedeniyle neredeyse bütünüyle tahrip edilmiş bir durumda.
Halep’te bulunan o muhteşem Emevi Camii'nin minaresi acımasızca yıkılmış vaziyette. Yazık ki hemen herkes bu yıkılış ve yok oluş karşısında kılı kıpırdamaz bir halde. Halep’te El-Medine Çarşısı, çıkan yangın nedeniyle, neredeyse tümüyle kül oldu gitti.
Unesco mu?
Paris, bir gün yanmış. Paris’te bir katedral yanmış!
Yanan koskoca Ortadoğu’ya, İslam coğrafyasına mukabil, o da ne ki!
Ortadoğu ve İslam coğrafyası maalesef her gün yanıyor.
İnsanlar Ortadoğu ve İslam coğrafyasında maalesef her gün ölüyor.
Bir insan, her kim olursa olsun, eğer öldürülüyorsa, hemcinsi için bir değer ifade etmez mi?
Batı kendisi dışında olan ve kendisi dışında kalan her şeyi, petrol uğruna, doğalgaz yoluna, sömürgecilik adına kurban ediyor acımasızca.
Ortadoğu ve İslam coğrafyası maalesef her gün çatır çatır, cayır cayır yanıyor.
Paris, bir gün yanmış. Paris’te bir katedral yanmış!
İnsanlığa geçmiş olsun.