Nüfus Artış Hızımız Alarm Veriyor
Son yüzyılda sağlık sistemlerindeki gelişmeler, eğitimin ve refahın artması ve yaşam standartlarındaki iyileşmeler insanların daha uzun yaşamalarını sağlamıştır. Diğer taraftan tüm ülkelerde aile yapısı büyük dönüşümlere uğramıştır. Sanayileşme, kentleşme, kadınların eğitim seviyesinin yükselmesi ile istihdama katılımının giderek artması, yaşam koşullarının zorlaşması ve bireyciliğin yaşam odağına yerleşmesi, yaşam kalitesine odaklanma ve özellikle orta sınıfların giderek yok olması gibi çok sayıda parametre ülkelerin nüfus artış hızlarını doğrudan etkilemektedir. Giderek evlilik hızı azalırken boşanma hızları artmaktadır. Böylece özellikle gelişmiş ülkelerde genç nüfus azalırken yaşlı nüfus oranı sürekli artmaktadır.
Ülkelerin genç nüfusları her zaman en önemli fırsat penceresi olmuştur. Böylece beşeri sermaye sürekli yenilenmekte ve eğitimle niteliği artırılarak ekonomik kalkınmaya katkı verebilmektedir. Aksi takdirde toplumlarda yaşlı nüfus oranı arttıkça işgücü piyasaları ihtiyaç duyduğu insan kaynağını karşılayamaz duruma gelmektedir. Diğer taraftan toplum dinamizmini kaybetmekte, dinamizm eksikliği çok boyutlu olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. Bu nedenle özellikle gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfusun giderek artması, genç nüfusun azalması ve nihayetinde azalan nüfus en önemli sorun alanlarının başında değerlendirilmektedir. Örneğin son zamanlarda Japonya, düşük nüfus artış hızı ve nüfusun yaşlanmasını toplumun işlevini sürdürememesine yol açmak üzere olduğu uyarısıyla ‘acil bir risk’ olarak değerlendirmekte ve çözüm yolları aramaktadır. Dünya Bankası verileri de Japonya’nın nüfus yapısının ekonomisini giderek zayıflattığına işaret etmektedir.
Nüfus artış hızı ve diğer demografik göstergeler sürecin nasıl ilerlediğine dair önemli bilgiler sunmaktadır. Ülkemizde 1935-2023 yılları arasında nüfus artış hızının nasıl değiştiği TÜİK verilerinde görülmektedir (https://nip.tuik.gov.tr/?value=NufusArtisHizi). Grafik iki temel karakteristiğe işaret etmektedir. Birincisi, 1945 öncesi eğilim hariç nüfus artış hızı 1960 yılına kadar istikrarlı bir şekilde artmıştır. Ve en büyük nüfus artış hızı 1960 yılında gerçeklemiştir (binde 28,5). Bu artışta Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1960’lı yıllara kadar nüfusun artırılmasına yönelik uygulanan kararlı politikalar etkili olmuştur. İkincisi ise, 1965 yılından sonra nüfus artış hızı kısmi dalgalanmalara rağmen istikrarlı bir şekilde düşmektedir. Bu dönem aynı zamanda şehirlere göçlerin arttığı, kentleşme ve sanayileşmenin yoğunlaştığı dönemlere karşılık gelmektedir.
1990-2008 yılları arasında sert bir düşüş yaşanmıştır. Diğer taraftan, 2008-2019 yılları arasında nispeten daha sabit bir dönem yaşandığı görülmektedir. Ancak nüfus artış hızı sonraki yıllarda tekrar hızla düşmeye başlamış ve 1935-2023 yılları arasındaki en düşük nüfus artış hızı binde 1,1 ile 2023 yılında gerçekleşmiştir.
TÜİK verileri detaylı incelendiğinde iki önemli göstergede kritik değişikliklerin yaşandığı görülmektedir. Birincisi, doğurganlık hızında yaşanan değişimdir. 1970’li yıllarda 4,33 seviyesinde olan doğurganlık hızı 2001 yılında 2,38’e, 2023 yılında ise 1,51’e düşmüştür (OECD ortalaması 1,58). Nüfusun yenilenmesi için gerekli doğurganlık hızının 2,1 olması gerektiği göz önüne alındığında müdahale edilmediğinde nüfus giderek yaşlanacak ve genç nüfus azalacaktır.
Bir diğer gösterge, doğurganlık hızının en yüksek olduğu yaş grubunda yaşanan değişimdir. 2001 yılında en yüksek yaşa özel doğurganlık hızı 20-24 yaş grubunda iken 2023 yılında 25-29 yaş grubuna kaymıştır. Artık kadınların doğurganlığı giderek ileri yaşlara kaymaktadır. Doğurganlığın ileri yaşlara kayışı doğurganlık hızını da düşürmektedir.
Özetle nüfusumuzun yenilenme durumu ciddi bir şekilde alarm vermektedir. Elbette ülkemizde son yıllarda yaşanan düşüşte başka faktörlerin yanı sıra TÜİK’in belirttiği gibi Covid-19 pandemisi ve 6 Şubat depreminin de etkileri olmuştur. Ancak, yaşanan karmaşık süreçlerin sonucu ortaya çıkmış olan bu hızlı düşüş eğiliminin istikrarlı olduğu görülmektedir. Diğer taraftan doğum oranının 3 çocuktan 1,5 çocuğa düşmesi İngiltere’de 112 yıl alırken ülkemizde 32 yılda gerçekleşmiştir (Bkz. Nüfus Dinamikleri: Riskler, Uluslararası uygulamalar, Politika önerileri, AK Parti Kadın Kolları, 1 Temmuz 2024). TÜİK’in projeksiyonuna göre 2060 yılında ülkemizin nüfus artış hızının 1,4 olacağı varsayılmasına rağmen şimdiden bu oran 1,1’e düşmüştür. Risk ortadadır. Bu durum devam ettiğinde eğitimden sağlığa istihdamdan kalkınmaya kadar birçok alanda radikal politika değişikliklerine ihtiyaç duyulacaktır.
Ülkemizin nüfus artış hızındaki bu sert düşüşte sebepler ne olursa olsun anlamlı ve etkin sosyoekonomik politikalar oluşturulduğunda ve kararlı bir şekilde uygulandığında bu eğilimi tersine çevirmek ve nüfus yenilenmesini sağlamak mümkündür. Cumhurbaşkanımızın sıklıkla dile getirdiği 3 çocuk vurgusu bu politikaların geliştirilmesinde önemli bir dayanak sağlayacaktır. Bu bağlamda özellikle gelişmiş ülkelerde çocuk sayısı fazla olan ebeveynlerin esnek çalışma koşullarından yararlanması, çocuk başına aileye yapılan ödemelerde ciddi artışlar sağlanması, okul öncesi eğitime ücretsiz erişebilmeleri, önemli vergi indirim seçeneklerine sahip olmaları ve konut sahibi olmada avantajlı olmaları bu bağlamda uygulanan politikalardan sadece birkaçıdır. Dolayısıyla, öncelikle sorunun ciddiyetinin farkında olmamız ve bu tehlikeli düşüşü bertaraf edecek yeni mekanizmaları acilen inşa etmemiz gerekmektedir.