"Olağanüstü zamanlarda sünepe kişiliklere karşı karizma kişilikler meydana çıkar, işte onlar..."

Şenol Göka, "Olağanüstü zamanlar" başlıklı yazısında 15 Temmuz'un gerçekleşmemesinin kritik sonucunu yazdı. "Böylesine olağanüstü zamanlarda sünepe kişiliklere karşı bir lütuf olarak karizma kişilikler meydana çıkar" diyor ve "İşte onlar kahramanlardır" ifadesini kullanıyor. 15 Temmuz'da özel medya kuruluşlarının olmaması durumunda yaşanacakları, "Karizmaların ve kahramanların tavrı millete yansıtılamadığından davetlere uyulamamış ve büyük bir ihtimalle 15 Temmuz hainliği başarıya ulaşmış olacaktı. Montajlı kasetler gerçek gibi sunulup, darbeye karşı olduğu için sızlayan vicdanlar rahatlatılacaktı. Belki de bugün Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilk Türkiye tanıyacaktı, hatta bütün dünya Türkiye aracılığıyla ikna edilecekti. Zira Arap Coğrafyasının birçoğunun yönetimleri İslam’a ve Kudüs’e koordineli bir ihanet içinde olduklarından sığınılacak tek liman Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan’dı." dedi...

Olağanüstü Zamanlar

Gezi Süreci, Sisi Darbesi, MİT Tırları İddiası, Irak Oldu Bittisi, Suriye Karmaşası, Dahlan, Katar krizi, Birleşik Arap Emirlikleri Manevraları, 15 Temmuz Hain Kalkışması, Ara Ara K. Kore atışmaları, Suudi Arabistan’da Yönetim Depremleri, PKK/PYD’ye Silah Sevkiyatları, Uluslararası Sermaye Hareketleri, Yapay Dolar Çıkışları veee ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in Başkenti Yapması, hemen ardından DEAŞ’la Savaşın Sona Ermesi veya artık DEAŞ’ın bitirilmesi…

Bugünden birkaç yıl öncesine geri dönüp baktığımızda öne çıkan görüntüler böyleydi. Biraz da dikkatleri dağıtmak için öne çıkan yerel sorunlar ve çatışmalar var.

Sözümona tarihin akışı içerisinde iç dinamiklerin oluşturduğu sorunlar ve uluslararası çözüm arayışları sergileniyordu sahnede.

Tarih, bulunduğunuz yerden geriye ve ileriye doğru bakmak ve neyi görebiliyorsanız onu not etmektir. Biriken notlar, şu anda bulunduğunuz yerle ve bakış açınızla yakından ilgilidir. Biz, kendimize göre belli bir açıdan olaylara bakmaya çalışırken, çoğu zaman bunların önceden yapılmış bir hesabın, bir planın hayata geçirilmesi olduğunu atlıyorduk.

Bir bakıma uzak ve yakın coğrafyamızda olup biten her şey malumun ilanıydı aslında ve zaman zaman inkıtaya uğrasa da geliyordu zaten gelecek olan. Önceden tasarlanmış, kabul edilmiş ve ettirilmiş gelecek…

Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olarak yaşayan milyonlarca Amerikalı’ya da haksızlık etmemeye çalışarak ve daha çok ABD Yönetimi ve anlayışını kastederek, ABD’nin bir şirketler topluluğu olduğunu söylemek pek yanlış olmaz. Söz konusu şirket olunca karlılık her şeyin üstündedir. Bütün dünyaya ABD tarafından devlet yönetimi tarzı olarak da yayılmaya çalışılan özel sektör mantığı, hiçbir insani ayrıntıyı dikkate almadan bu karlılık temeli üzerine bina edilmektedir. Elbette özel sektör veya kar amaçlı kuruluşlar, kar peşinde koşacak, karı hedefleyecek ve hesaplarını karlılık üzerine yapacaktır. Yalnız, bu anlayış devlet tavrına, hatta devleti temsil makamlarına yerleştirilmeye ve hakim kılınmaya çalışıldığında sosyal patlamalara yol açacak bir nitelik kazanmaktadır. Kurumla işletmeyi birbirine karıştırmamak devlet tarzının öncelikli tutumu arasında yer alır, bir başka ifadeyle devlet ve kurum tavrı bir geleneği, tarihsel bir sorumluluğu yansıtır. Tarihiniz yoksa ya da tarihinizi dönemsel çıkarlar uğruna reddediyorsanız, bir kurum ve devlet felsefesi benimsememişseniz, yalnızca sayılabilir ve ölçülebilir değerler üzerinden başarı ve başarısızlık kıstasları belirlemişseniz, insanilikten uzaklaşarak saldırganlaşmanız, acımasızlaşmanız normaldir.

ABD Yönetimi, şirketler topluluğu Trump da bir iş adamı. Devlet (her ne kadar ABD’nin adında yer alsa da) uluslararası ve bölgesel barış, tarih bilinci, tarihi sorumluluk, sosyal yardımlaşma, diğergamlık, gelenek bunlar da neymiş… İşin ucunda kar etmek varsa, gerektiğinde bütün dünya kana bulanabilir, yoksullaştırılabilir, açlığa ve sefalete mahkum edilebilir, insanlar yerlerinden yurtlarından edilebilir.

Demokrasi, insan hakları, uluslararası hukuk demir yumruklar üzerine geçirilmiş kadife eldivenlerdir karlılık çılgınları için. Bir yandan fırsatlar ülkesi diğer yandan sefillik abidesi. Dünyanın bütün nimetlerinin ve üretilenlerinin neredeyse yarısını tek başlarına tüketirken, sadece kendi ülkelerinde bile milyonlarca yardıma muhtaç insan olması neyle açıklanabilir. Devlet bilinci, kurum vakarı, adabı ve temsiliyle değil elbet, olsa olsa karlılık içgüdüsünün harekete geçirdiği, elde etmeye, bu şekilde büyümeye ve hükmetmeye odaklanmış şirket yönetimiyle…

Savaşlarla, iç çatışmalarla yıkılmış yakılmış ülkeler sadece silah satışından elde edilecek karın kışkırtmasıyla açıklanamaz. Sonrasında, yıkılan yerlerin imarı, gıda, sağlık, tekstil, giyim, eğitim vb. hepsi yine bu ülkelere ihale edilecek, büyük bir ihtimalle de bilmem kaç yıllık petrol geliri karşılığında ihale’nin esas kazananı yine buraları yaktıran yıktıran ülkelerin şirketleri olacaktır.

Her tüketim çılgınlığı biraz da oluşturulan bu sistemi teminat altına alma girişimidir. Özellikle çeşitli sunumlarla cazip hale getirilen sözümona ihtiyaç ama aslında ihtiyaç fazlası ürünler satın alındıkça, satın alanın sistem için az bir değere satın alındığı da herkesin malumudur. Yani bir bakıma her tükettiğimizle bir parça tükeniriz ve başımıza örülebilecek daha farklı çoraplara yeni bir ilmek oluruz. Zira insanları her yönüyle kontrol etmeye çalışan bu büyük şirketler topluluğu en geniş anlamda şirk peşinde…

FETÖ’nün haince planlayıp hayata geçirmeye çalıştığı 15 Temmuz Kalkışması’nı ve Yurtta Sulh Konseyi şaklabanlığını hatırlayın. Bildirilerinde bu hakim çevrelere biat nasıl da sırıtıyordu. Bu biatın kabul edilmesi için en az onlar kadar mazlumlara karşı acımasız olabileceklerini nasıl da göstermişlerdi. Sonra nerelere kaçıp sığınmışlardı… Büyük bir ihtimalle önümüzdeki seçimlere kadar kullanım süreleri olacaktır. Sonra her kullanılan gibi tarihin çöplüğüne atılacaklardır. Olağanüstü gelişmelere tanıklık ediyoruz.

Bu türden olağanüstü zamanlarda, sünepe kişiliklere karşı bir lütuf olarak karizma kişilikler meydana çıkar, işte onlar kahramanlardır. Milletine inanan ve milletiyle birlikte hareket edip, dünyada onların üzerine güç tanımayan bu kahramanlar, sünepeleri kullanarak ele geçirme hastalığına tutulmuş olanların hiç hesap edemedikleri bir direnişin fitilini ateşler. Bu yüzden karizmayla kriz yan yana anılır.

Bütün şimşekleri üzerine çekse de her türlü saldırıya milletiyle birlikte göğüs gerebilen Recep Tayyip Erdoğan bu direniş fitilini yalnızca ülkesinde değil, bütün mazlumlar nezdinde ateşlemiştir. Bundan böyle mazlumların eğilimi, beklentisi, umudu olduğu oranda zorluklarla karşılaşacaktır. Onun arkasında durmak zalimlerin heveslerini kursaklarında bırakacaktır.

Bu arada özel medya kuruluşlarının bu süreçte oynadığı rolü not etmekte yarar var. Radyo, televizyon, gazete, internet portalları olarak özel ve yerel medya muhteşem bir özgüven ve direniş sergiliyor. Demokrasi adına atılan adımların en önemlilerinden biri de hiç şüphesiz özel medya yayıncılığı olarak bu süreçte yerini almıştır. Olmasalardı:

Karizmaların ve kahramanların tavrı millete yansıtılamadığından davetlere uyulamamış ve büyük bir ihtimalle 15 Temmuz hainliği başarıya ulaşmış olacaktı. Montajlı kasetler gerçek gibi sunulup, darbeye karşı olduğu için sızlayan vicdanlar rahatlatılacaktı. Belki de bugün Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilk Türkiye tanıyacaktı, hatta bütün dünya Türkiye aracılığıyla ikna edilecekti. Zira Arap Coğrafyasının birçoğunun yönetimleri İslam’a ve Kudüs’e koordineli bir ihanet içinde olduklarından sığınılacak tek liman Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan’dı.

Bugün bu mücadele sürüyor. Özel Medya kuruluşlarının bu mücadeleyi sürdürebilmesi için onlara önemli imkanlar sunan Turgut Özal’ı bir kez daha rahmetle anıyoruz...

"Olağanüstü zamanlarda sünepe kişiliklere karşı karizma kişilikler meydana çıkar, işte onlar..." ile ilgili etiketler 15 Temmuz Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı Kudüs şenol goka
GÜNÜN VİDEOSU

Suudi Arabistan'da düzenlenen bir müzik festivalinde Kabe'ye büyük saygısızlık!

Suudi Arabistan'da düzenlenen Riyad Festivali'nde Kabe maketinin dekor olarak kullanılması büyük tepki çekti. Eski Diyanet İşleri Başkanı Görmez olayın fecaat olduğunu vurgulayarak, Suud ulemasının sessizliğini eleştirdi.