Ortak hayat: Erken seçim neden kaçınılmaz? (3)
Tarih ileriye doğru hareket ederken, tarih bilgisi her zaman geriye doğru seyahat eder; öyle ki kendi yakın geçmişimizi yazarken, sürekli öteki yönden gelen kendimizle karşılaşırız. Bu döngü kimi zaman bize tarihin tekerrür ettiği hissi verse de, gerçekte olan şey tarihin tekerrürü değil, tarihsel dönem ve olaylar içinde karşı yönde gelen kendi suretimizle karşılaşmamızdır.
AK Parti’nin 2002 yılında başlayan siyasal tarihini yazmaya çalışan bir tarihçinin, 2018 yılına geldiğinde kendini 1977 yılının ‘’milliyetçi cephe’’ atmosferinde bulup şaşırmaması mümkün değil.
2002 yılının reformist AK Partisi 2018 yılında Milliyetçiliğin en ikonik sembolü olan ‘’Bozkurt’’ işaretini kullanma zorunluluğunu hissediyorsa, bunun bir tek açık anlamı olur; siyaset bir seçime hazırlanıyor.
Erken seçim işaretlerini sıralamaya çalışmadan önce, yaygın siyasi davranışların, tipik bir seçim atmosferi içinde icra edildiğini hemen belirtmeliyim. Bugün itibari ile siyaset kültürü ve ritüelleri Türkiye’nin bir erken seçim atmosferi içinde olduğunu gösteriyor. Bunu ifade etmek, bir yanlışı dile getirmek ya da bir yanlışta ısrar etmek demek değildir; tam tersine, hazırlığı yapılan bir gerçeği herkes ile paylaşmaktır. Onlarca seçim görmüş benim gibi tecrübelere sahip olanlar, siyaset sınıfının harıl harıl bir seçime hazırlandıklarını görebiliyorlardır.
Bugünün siyaset denklemi içinde her ne kadar AK Parti’nin bir seçim zaferine ihtiyacı varsa, esas olarak seçimi erkene almak isteyen güç AK Parti değildir; yaygın inanışların tam aksine, erken seçimi talep eden, bunda ısrar eden güç MHP’dir. Çünkü iktidar olmayı varlık nedeniyle birleştiren güç, MHP’dir.
Devlet Bahçeli önderliğindeki MHP çok iyi biliyor ki, iktidar ve dolayısı ile devletin imkanları olmaksızın, bugünkü konumlarını bu siyasal konjonktürde korumaları ve sürdürmeleri mümkün değildir. O nedenle 15 Temmuz’dan bu yana MHP ciddi bir siyaset değişikliği içine girdi.
15 Temmuz FETÖ’cü darbe kalkışmasından sonra, devlet kurumlarından temizlenen FETÖ’cü kadroların oluşturduğu büyük boşluğu doldurmak amacıyla MHP, o güne kadar izlediği anti AKP-anti Erdoğan siyasetini hızla terk ederek, devlet kurumları içinde yeniden yapılanmayı öncelikle hedef olarak önüne koydu. Aslında siyaseten de başka alternatifi yoktu. MHP içindeki muhalifler uzun zamandan beri kazan kaldırmıştı. MHP tabanını ciddi biçimde etkilemeye devam ediyorlardı. Normal koşullarda yapılacak bir kongrede Bahçeli’nin koltuğunu koruması neredeyse mucizeye kalmıştı.
İşte bu koşullarda Devlet Bahçeli, 16 Nisan referandumuna giden yolu açtı. AKP ve Erdoğan arasında var olan bütün ihtilafları halının altına süpürdü. Amaç, AK Parti ile yakınlaşıp biran önce devlet kurumlarında yer almak ve bu imkanın verdiği güç ve enerji ile ömrünü uzatmak.
Anlaşılan o ki, MHP kendi stratejisinin birinci etabını başarılı biçimde sonlandırdı. AK Parti ve Erdoğan’ın güvenini kazandı. Şimdi sıra bu güveni siyasi bir temsile dönüştürüp kalıcı hale getirmektir. Bunun tek yolu da seçimlerdir.
Milliyetçi Hareket Partisi yapısal olarak, milletten çok devleti önemseyen bir karaktere sahiptir. Geçmiş siyasal pratiği bu tespitin yegane kanıtıdır. Kaldı ki 1977 ve 1999 seçim sonuçlarından sonra iktidara ortak olmanın getirilerini de yakında tecrübe etmiş bir partidir.
İkinci bir neden ise, İyi Parti’nin kurulmuş olmasıdır. Herkesin bildiği gibi İyi Parti esas olarak MHP‘in iç muhalefet partisidir. MHP’nin içinden çıkmıştır ve bugün MHP içinde yaşanan siyasi erozyonun biricik nedenidir. Aynı sosyolojiye seslenen bu iki partiden biri söz konusu sosyolojiyi temsil edecektir. Henüz İyi Parti, tam anlamıyla kurumsallaşmasını tamamlamadan bir seçime gitmek, MHP’nin siyasi taktiklerinden biridir. Bu taktik ve endişenin AK Parti saflarında da hissedildiği bilinmektedir.