Papa, Avrupa liderlerini huzuruna çağırarak neler söyledi?
Papa Franciscus, AB'nin temeli sayılan 1957 tarihli Roma Anlaşması'nın 60. yıldönümü törenleri kapsamında Roma'ya gelen AB liderleri ile 27 üye ülkenin yöneticilerini Vatikan'daki Apostolik Saray'da ağırladı.
Konuşmaların ardından Papa, AB ve üye ülkelerin liderleriyle tek tek selamlaşırken, daha sonra hep birlikte tarihi Sistine Şapeli’ne geçerek burada aile fotoğrafı çektirdi.
AB liderlerinin Vatikan'da ağırlanmasını bugün köşesine taşıyan Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, "Kutsal Roma’nın sancılarının" sanıldığından da ciddi olduğunu vurguladı.
Kemal Öztürk, ciddi hastalıklara yakalanan Avrupa Birliği'nin hızla sona doğru ilerlediğini belirtti.
İşte o yazı;
- Kutsal Roma’nın sancıları
Uçaksavarların kurulduğu olağanüstü güvenlik önlemleri altında, 27 ülkenin devlet ve hükümet başkanları tek teker Vatikan'a geldiler.
Hıristiyanların tek bir çatı altında birliğini temsil eden Apostolik Sarayı'nın kapısında onları mor renkli etekleriyle kardinaller karşıladı. Hz. İsa'nın, havarilerin görkemli tasvirleriyle süslenmiş gösterişli salonda liderler yerlerini aldı.
Katolik dünyasının ruhani lideri ve Kutsal Roma'nın manevi babası, Papa Fransiscus süt bembeyazı kıyafetleri içinde salona girdiğinde, tüm liderler saygıyla ayağa kalktılar. Papa eliyle onları kutsadı ve yerlerine oturmaya davet etti. Kendisi de hepsinden yüksek, görkemli ve etkileyici (tahta benzer) koltuğuna oturdu.
AVRUPA BİRLİĞİ VE KUTSAL ROMA HAYALİ
Bundan tam 60 yıl önce, yine Roma'da toplanılmış ve Birleşik Avrupa hayalinin ilk temeli atılmıştı. O zaman da Papa Pius XII, bu birliği Latince dualar ve gururlandıran sözlerle kutsamıştı. Sonra 6 ülkenin lideri, Campidoglio tepesindeki, Conservatori Sarayı'nda, tüm Roma'nın ve Hıristiyanlığın görkemini sergileyen tabloların süslediği, Orazi ve Curiazi salonlarında bir araya gelmiş, Kutsal Roma'nın geleceği için imza atmışlardı.
Her ne kadar 'Avrupa Birleşik Devletleri' hayali eski BM Genel Sekreteri Jean Monnet'e aitse de, Müslüman dünyasına karşı Kutsal Roma'yı yeninden canlandırma ve birlik kurma hayallerinin tümü, Vatikan'da oturan papalara aittir. O nedenledir ki, Avrupa Birliği tarihinde en kritik kararlar, toplantılar, imzalar Papa'nın huzurunda yapılırdı. Tıpkı geçen hafta olduğu gibi.
Yüzlerce yıl mezhep savaşları ve engizisyon zulmü yaşayan, dünyayı iki defa büyük savaşa sokan Avrupa, 60 yıl önce, yine soğuk bir Mart ayında, artık barış içinde, bir arada yaşayacaklarına ve birlik olacaklarına Papa'nın huzurunda söz vermişlerdi. Birbiriyle en çok savaş yapan Almanya ve Fransa, bu birliğin kurucu babaları oldular. Birlik fikrinin en önemli savunucularından biri, Fransa Dışişleri Bakanı Schuman'dı. Onun bu fikrine inanan devlet sayısı o zaman 6 idi ama sonradan herkes buna katılacak ve sayı 28 olacaktı.
PAPA: CİDDİ HASTALIKLARA YAKALANDIK
Papa Fransiscus, herkesin büyük bir dikkatle dinlediği konuşmasında, o günlere vurgu yaptı ama birliğin, Kutsal Roma'nın yaşadığı sancıları da dile getirmeden edemedi.
“60. yaş, olgun ve kritik bir yaştır. Uzun yılların getirdiği kaçınılmaz hastalıklara yakalandık. Gerçek sorunları çözmek için, yeni ve etkili adımlar atmaktan çekinmeyin ve kendi yürüyüşünüze devam edin.”Her fırsatta eleştirdiği, bencillik, aç gözlülük, kapitalizm, ayrımcılık, dinsizlik ve ahlaksızlık vurgularının bir kısmını, liderlerin gözlerinin içine bakarak yeniledi.
Avrupa Birliği'nin, yani Kutsal Roma hayalinin en kritik dönemine girdiğini biliyordu Papa. Kurulduğu günden bu güne, ilk defa bir üye ülke ayrılmıştı. İngiltere'yi çağırmamışlardı bu yüzden. Tarihte iki defa İngiltere'ye güvenmediği için girişini veto eden Fransa lideri de Gaulle'ü, o gün rahmetle andılar içlerinden.BÜYÜK KORKU: AB DAĞILACAK
Ancak birliğin dağılacağı korkusu, Vatikan'ın tüm kutsal ve manevi desteğine rağmen, herkesin içine yerleşmişti. Orada hazır bulunan 27 ülke liderinin ensesinde, birlikten ayrılmak isteyen, aşırı sağcı siyasilerin nefesi vardı. Bu yıl değilse de, birkaç yıl içinde bu ırkçı partilerin seçimleri kazanması mukadder gibi gözüküyordu. Buna Papa'nın duaları da engel olamayacak gibi gözüküyordu.
Bu nedenledir ki, AB'nin gelecek on yılını planlayan yeni bir deklarasyonu, birliğin ilk temelinin atıldığı o meşhur, Conservatori Sarayı'nda duyurdular.
“Birliğimiz bölünemez. Avrupa bizim ortak geleceğimiz. Bireysel hareket edersek küresel dinamiklerden koparılmış oluruz…”
Deklarasyonda, Kutsal Meryem adına yalvarmadıkları kalmıştı sadece. O derece ayrılma korkusu sinmişti metne. Bir üyenin daha ayrılmasına tahammül edecek halleri yoktu çünkü. AB Komisyonu Başkanı Juncker, kimsenin ayrılmamasını, AB'nin 100. yaşını da kutlayacağını söylemişti o gösterişli salonda. Ama başta Merkel olmak üzere, kimsenin bu kadar uzun yaşayacaklarına dair umutları yoktu.
Roma'da, onları büyük bir özenle ağırlayan Başbakan Gentiloni, '60 yıldır barış içinde yarışıyoruz, ne derdiniz var' demeye getirdi sözü ama önümüzdeki seçimde, onu iktidardan düşürmesi muhtemel Beş Yıldız Hareketi'nin neden yükseldiğini de anlatamadı kimseye. Zira o hareket, AB'den çıkmaktan yanaydı ve fikirleri tüm Avrupa'ya alttan alta yayılıyordu.
AB Parlamento Başkanı Tajani, biraz daha gerçekçiydi. “Köklü değişikliklere ihtiyacımız var” dedi. Polonya, Yunanistan, Macaristan başta, birliğin ikinci lig ülkelerinin liderleri bu sözü başlarını sallayarak desteklediler. Horlanmaktan bıkmışlardı. Almanya'nın kendilerini sömürdüğünü söyleyen haklarının isyanını durduramıyorlardı artık. Ama yanlarında oturan Merkel'e de bir şey diyemediler. Zira mali krizdeki AB'nin yardım yapan patronu oydu.
SORUN TAHMİN ETTİKLERİNDEN DAHA BÜYÜK
Mülteci sorunu ve ekonomik kriz, AB'nin dağılmasına yetecek kadar sarsıntı yapmıştı aslında. Ancak, muhteşem Michelangelo tablolarının önünde oturan tüm liderler, sorunun bundan ibaret olmadığını yavaş yavaş anlıyorlardı.
Dünyanın en görkemli mabetlerinden bir olan Sistine Şapeli'nde, Papa tüm liderleri, evladı gibi etrafına topladı ve Hristiyan ailesi olarak fotoğraf çektirdiler. Birbirlerinin yüzüne tebessüm ederken, bir gerçeği görmezden gelmek istiyorlardı: Kutsal Roma'nın sancısı, basit bir karın ağrısı değildi. Papa'nın dediği gibi, ciddi hastalıklara yakalanmışlardı.