PKK terör örgütünün Lozan düşmanlığı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Temmuz’da, Lozan Barış Antlaşması’nın 99’uncu yıldönümü dolayısıyla bir mesaj yayınladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu mesajda, “Lozan Barış Antlaşmasıyla kara sınırlarımız çizilmiş, kapitülasyonlar kaldırılmış, Yunanistan’da kalan Türk azınlığının hakları güvenceye alınmış, kıyılarımıza yakın Yunan adalarının gayrıaskeri statüsü teyit edilmiştir” diyerek antlaşma ile edindiğimiz kazanımlara vurgu yaptı. Cumhurbaşkanı, Yunanistan’ın son dönemlerde antlaşmayı ihlal eden tutumuna da dikkat çekerek şunları söyledi:
“Ancak son dönemde özellikle Yunanistan tarafından Türk azınlığın hakları başta olmak üzere Antlaşma’da kayıtlı şartlar yok sayılmakta veya bilinçli bir şekilde aşındırılmaktadır.
İyi komşuluk ilişkileri ve Antlaşmaya sadakat ilkesiyle bağdaşmayan bu durumu, ülkemizin kabul etmesi mümkün değildir.
Ülkemiz, bölgesinde kalıcı barış ve huzurun tesisi yolunda her türlü çabayı göstermekte, aziz milletimizin haklarını korumakta kararlıdır.”
Cumhurbaşkanı’nın mesajının sonunda söylediği şu cümle önemliydi: “Türkiye 2023’e, Lozan Barış Antlaşması’nın ve Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına doğru emin adımlarla ilerlerken, bölgesel ve küresel meselelerdeki etkin konumunu da pekiştirmektedir.”
Özetle Cumhurbaşkanı, Lozan’ın kazanımlarını vurgulayıp, geleceğe yönünden antlaşmanın mücadelemizin temeli olduğuna dikkat çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu mesajının yayınlandığı saatlerde KCK/PKK terör örgütünün bütün türevlerinin katıldığı bir konferans, İsviçre’nin Lozan Kenti’nin Rumine Sarayı’nda yapıldı. Rumine Sarayı’nın, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı saray olduğu notunu düşelim. KCK/PKK terör örgütünün kollarının yanı sıra etnik Kürt milliyetçisi diğer örgütlerin de katıldığı konferansa sadece KDP katılmadı. Konferans, Lozan Antlaşması’nın 99’uncu yıldönümü dolayısıyla düzenlendi. Terör örgütü başta olmak üzere konferansa katılan tüm örgütler “Yeni bir Lozan’a izin vermeyeceğiz” mesajını verirken, Lozan Barış Antlaşması’ndan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Terör örgütünün yayın organı da bu konferansı manşetinden verdi.
Yıllar önce de terör örgütü PKK’nın bir başka yayın organı olan dergi, teröristbaşının bir fotoğrafının yanına Lozan karşıtı bir sloganla kapak hazırlamıştı.
Peki neden başta PKK terör örgütü olmak üzere etnik ırkçı örgütlenmeler Lozan’a karşı?
Anlatalım.
Kurtuluş Savaşımızın zaferle sonuçlanmasında Diyap Ağa başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu bölgemizden ciddi desteğin olumlu etkisi oldu. Bu sayede ırkçı ve işbirlikçi Kürtçü örgütlenmeler, cephe gerimizden saldıramadı. Bu sayede Türk ordusu Batı cephesindeki işgalci Yunan güçlerine ve arkasındaki emperyalistlere direndi ve zafere ulaştı.
Lozan Konferansına da bu zeminde oturulmuştu.
Ancak Misak-ı Milli coğrafyamızda yer alan Musul, İngiliz işgali altındaydı. Bu mesele sıkıntılıydı. Lozan’daki konferansta da Türk ve İngiliz heyetleri arasındaki en çetin müzakereler de bu konuda yürütüldü.
Hatta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla, henüz Kurtuluş Savaşı sürerken başlatılan ve Lozan Konferansı sürerken de devam eden özel kuvvet/birlik harekatı niteliğindeki Özdemir Bey Harekatı da Musul ve çevresini işgalcilerden temizleyip Misak-ı Milli sınırları içine yeniden kazandırmak için yapıldı. Ancak sonrasında gereken desteğin sağlanamamasından dolayı bu harekat başarısızlıkla sonuçlandı.
Özetle, Lozan’da Türkiye mevcut Irak sınırlarını netleştirirken, günümüzde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi olarak tanımlanan bölgelerimizle ilgili hayaller kuran ırkçı ve işbirlikçi örgütlenmeler, Sevr’in yırtılıp Lozan’ın imzalanmasını bir türlü kabullenemediler.
Bu grupların günümüzdeki temsilcilerinin başında da terör örgütü KCK/PKK gelmekte. Örgütün aktardığımız yayınlarının nedeni de bu… Sevr ile İngiliz mandasında/himayesinde bir kukla devlet hayali kuranların torunları, günümüzde de ABD/AB desteğiyle böyle bir hayal kuruyor.
Teröristbaşı Öcalan, bir anlamda PKK terör örgütünün kuruluş toplantısında kabul edilen sözde manifestosu “Kürdistan Devrimi’nin Yolu” kitapçığında, Lozan’la ilgili şunları yazmıştır: “Yunan işgaline karşı zafer kazanan Türk ulusal kurtuluş hareketi, zaferini uluslararası alanda kabul ettirmek için Lozan’a temsilci yolladığında, Kürdistan meselesi yeniden ameliyat masasına yatırılır. Karşısında, Kürdistan sorununa direkt karışan İngiltere ve Fransa vardır. Bu iki devlet, savaş yıllarında güçlerini önemli oranda tüketmişler; içte işçi sınıfı hareketi yüzünden sorunları çoğalmakta, ayrıca geniş olan sömürge topraklarında tuttukları askerlerini yeni bir savaşa sürme gücünü kendilerinde görememektedirler. SSCB, Batı karşısında Türkiye’yi desteklemektedir. Bu elverişli uluslararası koşullar, iç zafer kazanma gibi avantajlı bir durumla birleşince Türklerin pazarlık gücü bir hayli artar. En çok İngilizlerle Musul meselesi yüzünden çatışma çıkar. Buradaki zengin petrole göz diken İngilizler, Türklerle sonuna kadar mücadeleye kararlıdırlar. Klasik bir İngiliz-Türk oyunu olarak Kürtler ve Kürdistan, bu iki gücün arasında bir piyon gibi ileri-geri kullanılır. İngilizler Türk işgali altındaki, Türkler de İngiliz işgali altındaki Kürtleri karşılıklı kullanarak, Kürdistan’ı biribirlerine peşkeş çekerler ve bugünkü parçalanmışlık durumu üzerinde ancak 1926’da anlaşırlar. Kürdistan’ın en verimli topraklarının bu şekilde bölünüşü Lozan’da tasdik ettirilerek bugüne kadar sürdürülmüştür.
Teröristbaşının 1978 yılında yazdığı bu ifadeler, günümüze kadar örgüt açısından savunuldu. Yani Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması, emperyalistlerle beraber işbirlikçi tüm yapıların mağlup edilmesi, neticesinde Sevr Antlaşması’nın 62 ve 64. maddeleri ile umutlandıkları kukla devlet hayali çöpe atılan ırkçı ve işbirlikçi Kürt milliyetçiliğinin hüsranı günümüze kadar uzanıyor. Terör örgütü KCK/PKK terör örgütü de, ulus-devletimizin temeli olan Lozan’a bu nedenle düşmanlık besliyor.
PKK terör örgütünün düşmanlığını anlıyoruz.
Peki içimizde bazılarının Lozan düşmanlığını anlamak mümkün mü?
Değil.
Çünkü Lozan, Sevr ile parçalanmış Anadolu’yu yeniden Türk milletine vatan yaptı. Kurtuluş Savaşımızın Anadolu’nun her yerindeki işgalcileri temizlemesinin diplomatik başarısıydı. Eksikleri vardı. Zaten diplomasi böyle bir şeydi. Zaman kazanıldı ve eksiklikler zamanla başarılı diplomasiyle giderilmeye başlandı. Bunun en çarpıcı örneği Lozan Barış Konferansı’nda komisyona havale edilen Türk Boğazlarının yönetimi, başarılı bir diplomatik süreç sonunda Montrö ile Türkiye’ye geçmişti.
Yani doğru diplomasi ile Lozan döneminde (ki o dönemin şartlarını da hatırlamak lazım) geri adım atılan veya havada kalan bazı konular yine çözülebilir. Ancak bunun yolu da, bize işgal altındaki Anadolu coğrafyasını vatan yapanlara saldırmaktan geçmez.
Tarih bilimi gerçekliktir. Eksik veya gerçek olmayan bilgi(!) vermek değil.
Tarih bilimi, ilgili dönemin şartlarını gözetmek kaydıyla, eleştirel yaklaşabilir. Ama manipülasyon yapmaz.
Özetle, bizlere yeniden yıkım veya yıkımlar yaşamamamız için bir Cihan İmparatorluğu’ndan ordusuna ancak kağnı ile yardım gönderebilen bir devlet haline nasıl geldiğimizi anlatması gereken bazı tarihçiler(!) Lozan’ı tartışıyor. Bu şekilde de kimlerin safına düştükleri yukarıda yazıyor.