PKK'nın Kürt Katliamları - 5 | Hitler'i kıskandıracak katliam: Pınarcık
SuperHaber, PKK'nın Kürt katliamlarını gün yüzüne çıkarmaya devam ediyor. Gündeme damga vuran çarpıcı dosya beşinci bölümü ile yayında. İşte PKK'nın Hitler'i bile kıskandıracak Pınarcık katliamının kan donduran detayları...
SUPERHABER ÖZEL
Bundan 100 yıl sonra bugünü, bölgemizi ve terör olaylarını ele alacak tarihçiler, insanlık suçlarını yazarken, Pınarcık katliamına mutlaka ayrı bir başlık açmalı. Bir insanın bile ölümü dramatikken, insanlık tarihinin en aşağılık örgütlerinden PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği Pınarcık köyü katliamı, soykırımcı Nazilerin ve liderleri Hitler’in bile imreneceği türden bir yok etme saldırısıydı. Bebek, çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek demeden tam 30 vatandaşımız acımasızca teröristlerin hedefi oldu. O tarihe kadar gerçekleşen en büyük PKK’nın Kürt katliamı olan Pınarcık Köyü katliamı, halen hafızalarda katledilen çocuklarımızın fotoğraflarıyla yer edinmiştir.
Gelin hem katliamın detaylarını hem de terörist yandaşı sözde gazeteci, tarihçilerin yalanlarını aktarmaya başlayalım.
ÖRGÜTÜN ÖNCELİĞİ SİVİL HEDEFLER
Bundan önceki üç katliamı anlatırken, 1987 yılında örgütün güvenlik güçleriyle beraber sivillere yönelik saldırılarını artırdığını söylemiştik. Düzenli ordulara karşı konumlanmış Türk ordusu için de yeni bir terör yöntemi olan PKK’nın saldırıları, güvenlik güçlerimiz içinde teröre karşı yeni bir organizasyon tartışlarını artırırken, örgüt en az güvenlik güçleri kadar tehlikeli gördüğü sivillere de acımasızca saldırma kararı almıştı.
Gazeteci İsmet İmset, PKK’nın o tarihteki stratejisini ve buna bağlı taktiklerini “PKK-Ayrılıkçı Şiddetin 20 Yılı (1973-1992)” kitabında şu beş başlıkta toplamıştı:
1- Bölgede bir güç gösterisinde bulunmak,
2- Halkı örgüte destek olmak için terörize etmek,
3- Sivil hedefleri öncelikli görmek,
4- Yeni kadrolar yetiştirmek ve
5- Yeni yerel destekçileri ile saldırılar düzenlemekti.
İmset, özellikle sivil hedeflerin artmasındaki nedenleri de şu 3 başlıkta toplamıştı:
1- Türk ordusuna ulaşan istihbaratın kesilmesi,
2- Devletle yerel işbirliğinin engellenmesi,
3- Zorlu coğrafi ortamda yaşamak için gerekli lojistik kanalların açılması.
KORUCULAR NEDEN HEDEF SEÇİLMİŞTİ?
Bu amaçlarla sivillere yönelik katliamlar, 1987 yılından itibaren yoğunlaştı. Ana hedef korucu köyleriydi ve köylerdeki korucular, onların aileleri, yakınları, çocukları, bebekleri yok edilmesi gereken hedef olarak belirlendi.
Örgüt ve destekleyen güçler ta o zamandan itibaren korucuların bireysel olarak direnişlerini kırmayı istemenin yanı sıra, meseleyi uluslararası platforma taşırken Kürtlerin temsilcisi olma yalanını da piyasaya sürmek istiyordu. Ama büyük çoğunluğu Kürt kökenli vatandaşlardan oluşan korucuların varlığı bu yalanın önündeki ciddi bir engeldi. “PKK Kürtlerin temsilcisiyse, Kürt kökenli korucular niye bu örgüte direniyordu” sorusu örgüt ve destekçilerini zora sokuyordu. Sonuç olarak PKK’nın Kürtlerin temsilcisi değil Kürt kökenli vatandaşlarımız da dahil olmak üzere tüm insanlığa düşman ve Türkiye’ye yönelik vekalet savaşı yürütme amaçlı desteklenen bir terör örgütü olduğu gerçeği ortaya çıkmaktaydı.
Bu nedenle korucuların imhası ve bu imhayla bağlantılı olarak;
- Korucuların silah bırakması,
- Korkunç katliamlarla Kürt kökenli vatandaşlarımızın direncinin kırılması amaçlandı.
Bir nevi vatandaşlarımızın bazılarını katlederek, geri kalanını Stockholm sendromuyla denebilecek bir psikolojiyle kontrolü altına almak istedi.
Terörist örgüt ayrıca, saldırılarla Ankara’nın giderek sertleşmesini ve bu sertliğin halka da yansımasını sağlamak istiyordu. Bu sayede de “Halka baskı yapılıyor” yalanını daha yüksek sesle dillendirecekti.
KÖYÜN YARISI KATLEDİLDİ
İşte Pınarcık katliamı, örgütün atılın yılı dediği 1987 yılının bir haziran günü, Cumartesi akşamı gerçekleşti. Kadın, çocuk demeden tam bir vahşet gerçekleşmiş, köy halkının yarısı katledilmişti. Vahşette 16'sı çocuk, 30 yurttaş PKK'lı teröristler tarafından katledilmişti.
Saat 21.30 sularında köye baskın düzenleyen otuz kadar terörist, toplam on altı haneli ve altmışa yakın vatandaşın yaşadığı köyün etrafını sardı. Sekiz köy korucusuyla silahlı çatışmaya giren teröristler, korucuların mevzilerini belirlemek için havaya aydınlatma bombaları attı. Daha sonra köyün içine sızmayı başaran hainler eşine az rastlanır bir katliamı gerçekleştirdi. Köye yayılan haydutlar, korkudan birbirine sarılan, dilleri tutulan küçük çocukları, kaçmaya çalışan kadınları tek tek katletti. Koruculara ve muhtara ait sekiz evi ateşe verdiler ve ateşe verilen evlerin yanındaki ahırlarda tutulan altmış beş küçük ve büyük baş hayvanı da telef ettiler.
Katliamda şehit edilen yurttaşlarımızın adları ve soyadları şöyleydi: Süheyla Yavuz (35 yaşında), Murat Yavuz (18 yaşında), Canan Yavuz (16 yaşında), Bircan Yavuz (10 yaşında), Fırat Yavuz (8 yaşında), Ramazan Yavuz (4 yaşında), Hadi Yavuz (43 yaşında), Rabia Yavuz (30 yaşında), Fatma Yavuz (15 yaşında), Ayşe Yavuz (12 yaşında), Emine Yavuz (10 yaşında), Ahmet Yavuz (6 yaşında), Mehmet Yavuz (4 yaşında), İzzettin Yavuz (köy muhtarı, 59 yaşında), Fatma Yavuz (45 yaşında), Musa Yavuz (18 yaşında), Sultan Ayşe Yavuz (16 yaşında), Adnan Yavuz (25 yaşında), İbrahim Kükçe (25 yaşında), Seyfullah Üzeren (12 yaşında), Meliha Yavuz (20 yaşında), Latife Yavuz (16 yaşında), Edip (25 yaşında), Edile Öztep (35 yaşında), Meral Öztep (15 yaşında), Nurten Öztep (2 yaşında), Veysi Öztep (13 yaşında), Mehmet Ali Yavuz (36 yaşında), Ahmet Çelik (35 yaşında), Edibe Uslep (22 yaşında, 15 günlük gelin).
Teröristler, acımasızca katlettikleri yurttaşların başına ARGK (Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu) imzalı bir bildiri bırakmışlardır. PKK, “Halka karşı Halk için" diye adlandırdığı katliam politikası sürdürmek konusundaki kararlılığını bir kez daha göstermiştir.
PKK'nın silahlı grubunu temsil eden ve kısa bir süre önce kurulan ARGK'nın imzasını taşıyan bildiride şöyle deniyor:
"Kürdistan'a ve Kürtlüğe düşman faşist Türk sömürgeciliğinin beş paralık uşağı ajan-milis çetebaşları: Halk kurtuluş kuvvetlerinin kurşunlarından hiçbir güç sizi kurtaramaz. Halka karşı daha fazla suç işlemeden, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu'na teslim olun. Halktan af dileyin. Suçlarınızın hesabını verin."
Katliamdan sonra eşini ve altı çocuğunu kaybeden köy korucusu Şeyhmus Çelik, eşkiyanın bundan bir ay önce kendilerine haber göndererek silahlarını bırakmalarını istediğini söylüyor ve baskın anını şöyle anlatmıştı:
“Her akşam olduğu gibi önceki akşam da yemekten sonra köy meydanında toplandık. Korucular, mevzilerine yerleştikten bir süre sonra Minar Tepesi'nden megafonla 'Teslim olun' çağrısını duyduk. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra köy üç taraftan roketatarlarla ateşe tutuldu. Onun hemen akabinde mezarlık tarafı ile yol kenarından da silah sesleri duyduk. Aramızda iki saate yakın silahlı çatışma devam ettikten sonra tepedeki grup köye indi, bomba ve roketatar atışları sonucu köyü yerle bir etti. Eşkıya, köy korucuları ile vatandaşların evlerine saldırdı. İki şarjör mermim vardı ve bunları eşkıyaya karşı kullandım. Bu yüzden ailemi savunamadım. Evin bahçesine koştuğumda iki çocuğum ölmüştü. Eşim ve iki çocuğum da feryatlar içinde dışarı koştular. Kendimi hemen taş yığınlarının altına siper ettim. İki çocuğumu da eşkıya gözümün önünde öldürdü.”
Saldırıda ölen köyün en genç korucusu Ahmet Çelik'in eşi Hediye Çelik ise, silah sesleri geldiği zaman, köyden bir anda feryatlar yükseldiğini anlatarak, şöyle demişti: “Kocam yemeğini yedikten sonra nöbet tutmaya gitti. Birden silah sesleri duyuldu. Buna roket ve bomba sesleri eklendi. İnsan haykırışları birbiri ardına yükseliyordu. Bunun üzerine dışarı koştum. Köy meydanında insanlar sanki birbirlerini kovalarcasına kaçışıyorlardı. Hainler ise üzerlerine ateş yağdırıyorlardı. Kocamın nöbet tuttuğu yere gittiğimde, cansız yerde yattığını gördüm. Köy evlerinden cehennem ateşi gibi alevler yükseliyordu.”
On beş gün önce evlenen Edibe Üstep de, gözü dönmüş eşkiyadan kurtulmak için girdiği ahırda iki caninin kurşunlarına hedef oldu. Kaynanası Perişan Üstep, gelininin cesedini sırtına alarak dışarıya çıkardığını yaşlı gözlerle anlatırken, şu bilgileri aktardı: “Kocası evde yoktu. Silah sesleri üzerine hayvanlarımıza bir şey oldu zannettik. Gelinim ahıra koştu, koşmasıyla birlikte, 'Ah anam, öldüm!' sesi işittim. O anda can havliyle karyolanın altına saklandım. Bu sırada gelinimi kovalayan eşkiya, onu otomatik silahlarla taradı. Beni saklandığım yerde göremediler. Pencereden baktığım zaman eşkiya, her tarafı yaylım ateşine tutmuştu.”
Pınarcık köyünde girişilen katliam sırasında silah sesleri, komşu köylerde duyularak güvenlik kuvvetlerine haber verilmişti. Saldırıya uğrayan yerleşim biriminde telsiz olmadığı, bu nedenle çatışmanın nerede olduğunun uzun süre anlaşılamadığı ifade ediliyor. Pınarcık katliamına da katılan PKK'lı Alaattin Kanat, bu katliam konusunda ise ifadesinde şöyle demektedir: "Bu köye de koruyuculuk sistemini kabul ettikleri için eylem yapılmasına karar verilmiştir. Kamuran, Hasan, Mehmet, Isa ve ben köy civarına gidip, köyden bir şahıs vasıtasıyla Pınarcık'la ilgili bilgileri toplayıp bize tek tek gösterdi... Bu grupta 23 kişi vardı... Ben, Suriyeli İsmail, Lezgin, Selman, Ferhat ve tanımadığım bir kişi daha 8 kişilik bir grup oluşturduk... Bizim bulunduğumuz grup saldırıya geçti. Köy koruyucuları ile bir müddet çatıştık. Koruyucular evlerine girdiler. Biz de bunların girdikleri evlere el bombası atıp silahla taradık. Evlere girerek evdeki şahıslara ateş ederek öldürdük... Evlerdeki çocuk ve kadınları, dışarıdaki Lezgin'e teslim ettik. Bu da biz evlere girdiğimizde teslim olan çocuk ve kadınlara ateş ederek öldürmüştür... Eylem bir buçuk saat sürmüştü... Daha sonra 30 kişinin ölmüş olduğunu öğrendik...”
Katliamdan yıllarca sonra Pınarcık köyü hâlâ ayaktadır. Her yıl Pınarcık şehitlerini anmak için yapılan törenleri geniş katılımlarla gerçekleşmektedir. Köyün hemen yanında katliamda hayatını kaybeden Pınarcıklılar için yapılmış olan şehitlik konuşmalardan sonra ziyaret edilmektedir.
ULUSLARARASI KAMUOYUNDA YANKILANDI
Katliam o kadar alçakçaydı ki, batı basını bile duyarsız kalamadı. İngiliz BBC, Amerikan Reuters, Fransız AP yayın organları katliamı kendi kamuoylarına duyururken, “katliam” vurgusunun altını çizdi. Batı kamuoyları bu haberlerden sonra örgüte tepki gösterdi.
Ancak örgüt eylemi sahiplenmişti. Terör örgütünün yayın organı Serxwebun’un 1987 yılı Haziran ayı sayısında “Türk Sömürgeciliğine Pınarcık’ta vurulan darbe ve ortaya çıkardığı gerçekler” başlıklı yazıda şu ifadeler yer aldı:
“21 Haziran’da Ömerli’nin Pınarcık köyünde köy korucularına karşı gerçekleştirilen soylu eylem, bir dizi eylemin doruğu oldu. Pınarcık ardından, Türk sömürgeciliğinde, onların deyimiyle ‘milli kriz” başlamış, eylemde somutlayan Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin vardığı aşama ve gerçekliği, olanca ağırlığı ile dünya kamuoyuna yansıyarak, gerekli ilgi ve yorumu doğurmuştur.”
Terör örgütü yayın organında “basının eylemleri çarpıtma telaşına düştüğü” de vurgulanarak şu şekilde katliam savunmasına devam edildi:
“Son Pınarcık eylemi; milisliğin (Koruculuktan bahsediliyor-CB) iflas belgesi olmuştur.
“Pınarcık eylemi; kimsenin çarpıtamayacağı gerçekleri ortaya sermiştir. Seksen kişiden oluşan, donanımlı bir ARGK birliği, Ömerli’nin birkaç km yakınında çetelerin bulunduğu köyü sarmış ve çeteleri imha etmişlerdir. ARGK savaşçıları büyük bir taktik manevra ve saldırı ruhunu sergileyerek, direnen düşmana karşı insiyatifi ele geçirmiş, onları etkisizleştirmiş, hedefi imha etmiş, çetelerin sömürgecilerden aldığı bütün donanıma el koymuştur.
“ARGK birliğinin Pınarcık eylemi, sömürgeci otoriteyi yerle bir etmiş, yerine ulusal kurtuluş otoritesini tesis etmektedir.”
Hasan Cemal’e göre ise PKK, Pınarcık gibi katliamları, bölge halkı üzerinde otorite kurmak için yapıyordu. Hasan Cemal, “Kürtler” isimli kitabında şunları söylemektedir:
“Öldürelim, otorite olalım! Apo’nun bu sözünü anımsıyorum. Pınarcık Katliamı’nı bunun için yapmışlardı, Nevru mezrasında bebelerin canına bunun için kıymışlardı. Yıllar boyu insanlığa karşı suçları bunun için işlemişlerdi. Gözdağı vermek ve Güneydoğu’da “otorite olmak” için.”
Serxwebun dergisinin 1987 Temmuz, sayısında kullanılan üslup da terörist başının, “Öldürelim, otorite olalım!” sözünü doğrular niteliktedir. Dergide, Pınarcık Katliamı ve sonrasında gerçekleşen katliamlardan sonra, bölgede istifa eden köy korucuları ve köy muhtarları olduğu hatta pek çok kişinin yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kaldığı yazmaktadır. Derginin de aktardığı üzere, bölgede bir korku iklimi oluşmuş, PKK da bunu bir zafer olarak görmüştür.