Requiem for a dream…
Darren Aronofsky’nin muhteşem filmidir başlıkta okuduğunuz. Uyuşturucunun bir insanın hayatını nasıl perişan ettiğini anlatır.
Koltukta hareketsiz bırakır seyirciyi. Uzun süre kurtulabilmek mümkün değildir etkisinden; en azından bende öyle olmuştu…
Sabah ofise geldiğimde, masamın üzerindeki gazetelerin arasında bir dönem yazılar yapıp, röportajlar yaptığım Habertürk’ün ‘Son Baskı’ başlıklı birinci sayfasını gördüğümde geldi aklıma ismi. ‘Bir Rüya İçin Ağıt’ olarak çevrilebilir dilimize Aronofsky’nin filmi.
Habertürk de Türk basını adına bir hayal, üstelik de gerçekleştirilmiş bir hayal olarak çıkmıştı piyasaya.
Nefis kağıdı, süper kaliteli baskısı, sporundan magazinine, ekonomiden İstanbul ilavesine beş gazete olarak sunulması, bütün ezberleri alt üst etmişti.
Önceleri boyutları biraz farklı gelse de diğerlerine göre, kısa bir süre sonra başta Hürriyet olmak üzere bütün gazeteler onları takip etmek zorunda kalmıştı.
Kendimi kapanan bir gazetenin ardından veda yazısı yazacak kadar mesleğin içinde görmedim hiçbir zaman. Ancak bir okur olarak, o çorbada vakt-i zamanında zerre-i miskal tuzu bulunan biri olarak gerçekten üzüldüm.
Bir hayalin bu kadar kısa bir sürede sona ermesine, çok kaliteli bir fikrin onuncu yılını göremeden bitmesine üzüldüm. Yazılı basın açısından gelecek maalesef pek parlak görünmüyor. Çünkü dijital medya hızla kağıdın yerini alıyor ve hatta neredeyse o sahayı istila ediyor.
Umarım oradaki gazeteci arkadaşlar, bundan sonra yine mesleklerini icra edebilme fırsatı bulurlar. Ve dilerim diğer gazeteler üzerinde trajik bir domino etkisi yaratmaz Habertürk’ün bitişi…