Rıza Zarrab olayı ve muhalefetin duruşu
Rıza Zarrab olayının en başından itibaren birtakım odaklarca ilgiyle takip edildiği ve Türkiye’yi kuşatmak, sıkıştırmak, zor durumda bırakmak için manivela haline getirildiği her geçen gün biraz daha açığa çıkmakta…
17/25 Aralık sürecinde de, şimdi gelinen ve Man Adaları dekontları ile takviye edilen süreçte de amaç değişmiyor…
Hesapta Türkiye var, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak bir kriz içine sürüklenme beklentileri var…
İşte bunun içindir ki, olaylar ilk patlak verdiğinde yani 17/25 Aralık döneminde gösterilmek istendiği gibi değil, hakikatte ne yapılmak istendiğini anlamak üzere bir duruş içinde olmak gerektiğini, bunun arkasından önce bir hükümet krizi, akabinde ise Türkiye’nin topyekün krizinin hesaplandığını belirtmiştim.
Gizli dinleme ve takipler, pikaj ve montajlar, algı yönetimi ile Rıza Zarrab denilen, kime hizmet ettiği belirsiz bir fırsatçının kullanılarak ne yazık ki kendilerine emanet edilen kamu görevlerini suistimal eden siyasetçi ve bürokratik birtakım kişilerin zaaflarının Türkiye’nin geneline fatura çıkarılacak şekilde kullanılması yoluyla bir darbe girişimine millet müsaade etmemiş, olayların uzantısı 15 Temmuz silahlı ve kanlı darbe girişimine kadar gelmişti…
15 Temmuz kanlı girişiminde de başarılı olamayanlar açısından, eski defterlerin yeniden açılarak oradan yeniden bir kriz ve darbe üretilebilir mi yaklaşımı şimdi daha iyi anlaşılmaktadır ki, Zarrab’ın ABD’ye gitmesinden önce planlanmış, kurgulanmış ve uygulamaya konulmuş…
Zarrab adlı İran’lının ABD’ye gidişi ne kızının Disneyland’ı görmesi içinmiş, ne de ailecek biraz gezip nefes almak için… Tüm bunlar gidişin görünür bahaneleri imiş…
Her ne kadar şu ana kadar sanık konumundan tanık konumuna geçmediyse de ben Hakan Atilla adlı Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı’nın da bu kurgunun bir parçası olma ihtimali üzerinde düşünüyorum. Dikkat edilirse, mahkemede ona yönelik dişe dokunur bir iddia yok ama mahkemedeki tüm iddaların onun üzerinden bir doğrulatılma çabası var…
Burada meselenin dışardaki maksadının ne olduğu açık olmakla birlikte iç politika açısından nasıl götürüldüğü kısmı üzerinde durmak lazım.
MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, 17/25 Aralık sürecinde de Zarrab’ın konumuna dikkat çekerek Hükümeti uyarmış ve bu kirli ilişkilerle kendisini ayrıştırmasını ısrarla öne sürmüş idi. Şimdi yine aynı noktada ve olayın Türkiye’ye yönelik operasyonel boyutuna mütemadiyen vurgu yapıyor. Sağduyulu, akıllı, bilgece bir tavır ile Türkiye’nin sürüklenmek istendiği noktanın tahakkuk etmemesi için çaba gösteriyor.
Anamuhalefet Partisi CHP ise, tam zamanı diye olayı yabancı mahkemede seyrettiği istikamette ele alırken, burada ifade olunan, iddia edilen hususları pekiştirmek amacıyla Man Adaları dekontlarını gündeme taşıyarak Türkiye’ye vurulmak istenilen darbenin şiddetinin artması için adeta özel bir çaba içine girmiş gibi…
Sokağa çıksalar, insanların halini görseler, yaptıklarının siyasi rakipleri olan Hükümete değil, tek tek toplumun her ferdine nasıl kötü bir etki yapmakta olduğunu, ekonomik krize davetiye çıkardıklarını farkedecekler.
Kuşkusuz ki, temiz toplumu arzuluyoruz, her türlü hırsızlığı, yolsuzluğu, kamu gücü suistimalini lanetliyor ve her kim böyle bir şeyin içinde bulunmuş ise derhal bedelini ödemesini istiyoruz ancak Türkiye’nin bu yanlışların en büyük kurbanı haline getirilmesi çabalarına da asla iştirak etmiyoruz.
Bu ülke hepimizindir.
Siyasi iktidarlar gelir geçer, ebed müddet olan devletimizdir, vazgeçemeyeceğimiz vatanımızdır. Siyasi ihtiraslarımızın, beklentilerimizin, karşıtlıklarımızın devletimizi, milletimizi, ülkemizi, vatanımızı, yurdumuzu tehdit eder hale gelmesini de doğru bulmayız.