Ruhların Dirilişi...
Şenol Göka yazdı...
İnsan, ne kadar sade, tevazu sahibi, abartısız olursa olsun, mutlaka tahmin, öngörü
ve planlamanın dışında geleceğe matuf hayaller üreterek hayatını süsler, ona renk ve
heyecan katar. İnsanın hatırlaması, keşkeleri, şükrü, tövbesi, duası, azmi, sabrı bir
taraftan geçmişini düzenlemeyi diğer taraftan da geleceğini şekillendirmeyi ifade
eder. Yani, her hal ve şartta üretilen hayal, hayalle beslenen duygu ve duyguyla
beslenen, gelişip değerlenen bilinç söz konusudur insan için. Bu silsileyle o, hayatın
akışı içerisinde herhangi bir şeye saplanıp kalmamışsa, hayata yüzünü dönüp bir
kenara çekilmemişse, yüzlerce olumsuzluğa rağmen, bir gelecek dürtüsüyle
heyecanlanır, umutlanır ve her gün yeniden hayata bağlanır. Esas itibariyle tek tek
insanlar için geçerli olan bu durum, birlikte yaşamanın gerektirdiği duygusal ve
düşünsel aidiyetler göz önüne alındığında insan toplulukları açısından da farklı
değildir. Millet olmak, millet olarak bir kültür ve eğilim geliştirmek hayata birlikte
bağlanmanın özel ve ayrıcalıklı halidir. Yerine göre bir söz, yerine göre bir tavır,
davranış ya da çağrı çeşitli sebeplerle ve etkilerle bastırılan kadim ruhu uyandırır,
insanları hareketlendirir ve yeni bir heyecanla geleceğe yönlendirir.
Gerçeklik algısı üzerine hayal örgüleri üreten drama sektörü, doğru zamanda uygun
mesaj yakalandığında bunun kitleler tarafından büyük bir hızla benimsendiğini çok iyi
bildiği için, hiç durup dinlenmeden insanlara hakim olan bu duygusal iklime kafa
yormaktadır. Bu arada kasten, ilgiyi dağıtmayı, oluşan birlik ruhunu zayıflatmayı
amaçlayan çabaların da bu kafa yormaya dahil olduğunu hemen hatırlatalım. Bu
alanda da çok büyük mücadeleler yaşandığını akılda tutmakta yarar var.
İnsanın ve insan topluluklarının, yapısı gereği taşıdığı gelecek dürtüsünden dolayı,
gerçeklik algısının somut gerçekliğin üzerine çıktığı zamanlar vardır. Millet olarak o
zamanlardan geçiyoruz. Henüz tam olmasa da olacakmış gibi, yeterince yapamasak
da yapacakmış gibi hissediyoruz. Erdoğan’ın kimliğinde ve kişilik özelliklerinde
bulduğumuz kendimizi, bir Diriliş ruhuyla özetliyoruz. Uyuyan, uyutulan dev bundan
sonra hiçbir ninninin ve hiçbir aldatmacanın işe yaramayacağı şekilde Erdoğan
tarafından uyandırıldı. Artık dramalar bu duygusal zemine denk düşecek şekilde
tasarlanmaktadır. Tartışmalar, yorumlar, forumlar, açık oturumlar bu uyanış
üzerinden gerçekleştirilmektedir.
Medyanın rolünün iyi anlaşılması için onun genel kabul gören bir özelliği vardır. Denir
ki; medya, olmayan bir şeyi varmış gibi gösterse de onu kalıcı bir şekilde var edemez.
Belki kısa süreliğine bir rüzgar oluşturabilir. Ne var ki, olan bir şeyin üzerini örtebilir,
görmezden gelinmesini sağlayabilir veya bir katalizör gibi etkisini arttırabilir. Bu
özellik, özetle anlatmaya çalıştığımız ortak duygusal iklim için de geçerlidir.
Geldiğimiz noktada örtme, görmezden gelme, dikkatleri başka yöne çekme süreci
bitti. Bundan böyle, senaryolarda, ortaya çıkartılan ortak duygusallığın etkisinin
arttırılması süreci yaşanacaktır. Ancak o zaman medya, nam-ı diğer “mass media”
yani kitle iletişimi tarafından üretilen içerikler, ulaşma açısından çok önem verilen
kitleler nezdinde bir karşılık bulabilir.
Sözgelimi Diriliş…
Uyanan bir ruha çok denk düştü. Ortak duygusallığı ve gelecek hayallerini çok iyi
yakaladı. Herkes birer Ertuğrul, Turgut Alp, Bamsı, Doğan Alp, Hayme Ana, Halime,
buldu, Kayı adabı, Kayı kararlılığı gördü kendinde. Kendinde, sevdiklerinde,
gazilerinde ve şehitlerinde…
15 Temmuz Hain Kalkışmasının yaşandığı geceyi gözünüzün önüne getirin…O
geceye ve sonrasında demokrasi nöbetlerine hakim olan ruhu hayalinizde
canlandırın… Yalnızca ülkemizde değil, Balkanlarda, Avrupa’da ve komşu ülkelerde
düzenlenen gösterilerde Ertuğrul Gazi’nin, Hayme Ana’nın, Kayı Alpleri’ nin nasıl
canlandırıldığını hatırlayın…
Bir dramanın, bir sosyolojiyle nasıl özdeş hale geldiğine şahit olduk Diriliş’le…
İki sayfalık bir dokümandan, yıllar süren bir dizi üretebilen, milletin ruhunu iyi
özümsemiş Mehmet Bozdağ’ı, Metin Günay’ı ve oyuncuları kutlarken, kamu yayıncısı
olarak bu diziye ön ayak olan TRT’nin de hakkının teslim edilmesi gerektiğine
inanıyoruz…
Kut-ül Amare ve Medine Müdafaası’nı hasretle bekliyoruz.