Rusya'dan ABD'ye '2. Küba krizi" uyarısı!
Rusya Devlet Başkanı Putin'in Uluslararası Bilgi Güvenliği Özel Temsilcisi A. V. Kurtskih, Rus Kommersant gazetesinde yayımladığı makalede ABD'nin tutumu nedeniyle bir siber savaş yaşanabileceği uyarısında bulundu. Bu durum için 2. Küba Krizi ifadesini kullanan Kurtskih, “Ancak bu sefer füzeler değil de bilgi-iletişim teknolojileri devreye girecektir. Ve gelişmeler de birkaç dakikada yaşanacak, taraflara karar almak için bile zaman bırakmayacaktır" dedi.
Kurtskih makalesinde Aralık 2018'de Moskova, Washington’un başkanlık seçimleri kampanyası sırasında ABD’nin “elektronik altyapısına izinsiz giriş” konusundaki endişeleri dolayısıyla, 2016’daki Rus-Amerikan resmi yazışmalarının içeriğini yayınlanmasını önerdiğini belirtiyor.
Ancak Amerikan tarafı bunu reddetti. ABD bu materyallerin çok “hassas” içeriğe sahip olduğunu ileri sürüyor. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın Uluslararası Bilgi Güvenliği Özel Temsilcisi A. V. Krutskih' göre, söz konusu yazışmaların ABD için Rusya’dan daha hassas olması mümkün değil. Aksine, Washington’un böyle bir yaklaşımı, kendi pozisyonundan emin olmadığını göstermektedir. Yine yazışma yayımlandığı takdirde, Rusya’nın ABD başkanlık seçimlerine siber yollarla müdahale ettiği yönündeki suçlamalarla ilgili yanlış bilgiyi yaymanın daha zor olacağı ifade ediliyor.
Konuyla ilgili olarak, Krutskih’in Rusya’nın en önemli basın kuruluşlarından Kommersant gazetesinde 27 Mart 2019’da yayımlanan makalesi dikkat çekiyor. Krutskih, ayrıca, "Acil iletişim hattı ve uzmanlar arasındaki diyalog, siyasi sebeplerden ötürü aksadığı takdirde 'II. Küba Krizi'nin ortaya çıkma ihtimali vardır. Ancak bu sefer füzeler değil de bilgi-iletişim teknolojileri devreye girecektir" diye de belirtiyor.
OBAMA DÖNEMİ...
Yayımlanan makale şu şekilde:
"Amerikan toplumunda alışık olduğumuz ve adeta ritüel hâline gelen Rusya karşıtı propagandanın yanı sıra son zamanlarda son derece sağlıklı yorumlar da yapılmaya başlandı. Örneğin, kısa süre önce The Daily Beast’te yayımlanan “Bu yardım hattı, ABD ile Rusya arasında siber savaşı engelleyebilir” başlıklı makale dikkat çekmektedir. Bu meseleleri takip eden uzmanlar makalede belki de samimi açıklamalar bulamayacaktır. Ancak önemli olan başka bir şeydir: Rusya ile ABD uzmanları arasında uluslararası bilgi güvenliği alanında gayrisiyasi herhangi bir diyaloğun olmaması, münasebetleri çıkmaza sokmakla kalmamakta, aynı zamanda son derece tehlikeli ve büyük ölçekli çatışma riski de taşımaktadır.
Bu söylenenler, duygusal değerlendirme olmayıp siber güvenlikten sorumlu olan şimdiki ve eski Amerikan istihbarat veya askerî teşkilat mensuplarının, yani “yeryüzündeki” durumu iyi anlayan ve görevleri dolayısıyla da maksimum seviyede pragmatik düşünmek zorunda olan kimselerin dile getirdiği gerçek faktörlerdir.
Eğer ABD’deki uzmanlarla istihbarat ve askerî çevreler, bu değerlendirmelere gerçekten katılıyorlarsa bu olay, “duvarın diğer tarafındaki” meslektaşlarla aynı fikri paylaştığımız nadir konulardan biridir.
Bundan altı yıl önce, 2013 yılında, siber vakalar ihtimalinde Rusya ile ABD arasında doğrudan iletişim hattının kurulması konusunda anlaşmaya varmıştık. Aslında varılan anlaşma ve hat, Soğuk Savaş yıllarında da geçerli olan askerî vakalara dair geleneksel yaklaşımla benzerliğe sahipti. Bunlar, iletişimden siyasi alana kadar her seviyede başarılı bir şekilde bilgi alışverişini öngörüyordu.
Bu yıllar içerisinde birçok kez bu uygulamaya başvuruldu. Barack Obama döneminde iki ülke arasında gerek sıradan teknik seviyede gerekse de danışmanlık formatında siber sorunlar konusunda son derece canlı bir diyalog vardı. İki tarafın uzmanları bir araya gelip çıkan sorunları doğrudan görüşme imkanına sahipti. Rusya - ABD Devlet Başkanları Komisyonu çerçevesinde üst düzey özel çalışma grubu da oluşturulmuştu.
Yardım hattının çalışmalarına gelince bu alandaki en önemli örnek, sonbahar 2016’da, başkanlık seçim kampanyası sırasında, ABD tarafının onların elektronik alt yapılarına dair yasadışı sızmalarla ilgili Rusya’ya yaptıkları başvurudur. Her zaman olduğu gibi o tarihte de son derece hızlı bir şekilde cevap verdik ve teknik veri alışverişinde bulunduk. Söz konusu hattın işleyişinden sorumlu olan Millî Koordinasyon Merkezimiz daha geçtiğimiz yılın Aralık ayında Amerikan tarafının onay verdiği takdirde söz konusu yazışmaları yayımlayabileceğini açıklamıştı. Washington’a bu teklifi resmî kanallardan bu yılın başında yaptık. Ancak olumsuz cevap aldık.
Mart ayında Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın resmî temsilcisi verdiği brifinglerden biri sırasında konuyla ilgili ayrıntılı açıklamayı yapmıştı. Ben kendi adıma ise ancak şunu ekleyebilirim: Yazışmayı yayımlamayı öngören bizim teklifimiz aslında eşi benzeri olmayan bir adım, ortaklarımızın sıkça zikrettiği gerçek bir şeffaflıktır.
GÜVENSİZLİĞE İŞARET
Rusya’nın korkacağı bir şeyi olmadığı gibi saklayacağı bir şeyi de yoktur. Biz, Rusya ve ABD kamuoyunun, basının, uzmanların söz konusu yazışmayı incelemelerini ve o tarihte gerçekte nelerin yaşandığı konusunda kendilerinin bir sonuca varmalarını istiyoruz ve buna da hazırız. Ancak şimdilik biz bu bilgileri kimseyle paylaşamıyoruz. Zira Amerikan tarafı buna razı olmamaktadır. Gösterilen gerekçe ise bu materyallerin “hassas” olan materyaller olmasıdır. Ancak şu da bir gerçektir ki, bunlarda Rusya ile kıyasla ABD için daha “hassas” olan hiçbir şey yoktur. Bu yaklaşım daha çok ABD’nin kendi yaklaşımına olan güvensizliğe işaret etmektedir. Çünkü herkesin ulaşabileceği verilerin yayıldığı bir ortamda siber suçlardaki “Rusya parmağından” bahsetmek çok da kolay olmayacaktır.
Ancak saçmalıklar bununla sona ermiyor. Amerikan devlet organlarından olumsuz cevap aldıktan sonra biz yardım hattı ile ilgili durumun Moskova’dan nasıl göründüğü konusunu doğrudan ABD kamuoyuna anlatmaya karar verdik. Bunun için de Amerika’nın birkaç önde gelen basın yayın organına kaleme aldığımız makalemizi yayımlamayı teklif ettik. Biz kendilerine “doğrudan diyaloğu” vereceğimizi ve bu diyaloğu istedikleri gibi yorumlayabileceklerini bildirdik. Bizim cümlelerimizin hoşlarına gitmediği takdirde bunu belirtmelerini, aynen yazmalarını, kararı ise okuyucuların kendilerinin vereceğini ekledik.
Başlangıçta bu gazeteler, bu teklifimize büyük ilgi gösterdiler, ayrıntıları talep edip verdiğimiz verileri yayımlamaya hazır olduklarını bildirdiler. Ancak öyle anlaşılmaktadır ki, daha sonra kendilerine uyarı yapılmış ve bu yayın organları herhangi bir sebep göstermeden bunları yayımlamayı reddettiler. Korktular.
Tüm bunlar şüphesiz işin duygusal tarafı. Biz ise daha çok işin pragmatik yönüne bakıyoruz. Söz konusu makalede adı geçen Amerikalı meslektaşlarıma (Michael Daniel, Kris Painter, Luke Dembosky) bir kez daha katılıyorum: Acil iletişim kanallarının mevcudiyeti tek başına yeterli değildir. Bu kanalların başarılı bir şekilde çalışması için bunların günlük faaliyetlerini yürüten kimseler arasında diyaloğun geliştirilmesi ve uluslararası bilgi güvenliği meselelerine dair daha geniş çaplı bir iletişim ağının kurulması gerekmektedir.
Resmî Amerikan yetkililerinden bununla ilgili sıkça “bunun için gereken güven aramızda yoktur” şeklinde cümleler duyuyoruz. Buna cevaben şunu söylemek istiyorum: “Siz sürekli bu konuda konuşmaktan çekiniyorsunuz. Bu güven nasıl oluşsun?” Biz birçok kez ikili görüşme gerçekleştirme teklifinde bulunduk, ancak her seferinde olumsuz cevap aldık. Hatta bazen öyle saçmalıklar yaşanmaktadır ki, örneğin bir yıl önce Cenevre’de görüşmeye birkaç saat kala Amerikan tarafı görüşmeleri iptal etti. Hâlbuki heyetler dahi hazır bulunuyordu. Böyle bir durum, ister istemez yüz yüze görüşmelerin bizim ortaklarımızı o kadar çok korkuttuğunu düşünmemize neden olmaktadır ki, onlar kendi kızgınlıklarını basın yoluyla yaymaktadırlar.
Hâlbuki mesele, günlük siyaset, karşılıklı “laf sokma” veya herhangi bir sübjektif faktörden ibaret değildir.
Şimdi, aynen bundan 50 yıl öncesinde olduğu gibi, siber vakasının Rusya ile ABD arasında büyük ölçekli askerî çatışmaya dönüştürme çabasının engellenmesi söz konusudur.
2. KÜBA KRİZİ
Acil iletişim hattı ve uzmanlar arasındaki diyalog, siyasi sebeplerden ötürü aksadığı takdirde “II. Küba Krizi”nin ortaya çıkma ihtimali vardır. Ancak bu sefer füzeler değil de bilgi-iletişim teknolojileri devreye girecektir. Ve gelişmeler de birkaç dakikada yaşanacak, taraflara karar almak için bile zaman bırakmayacaktır. Bu da fantastik bir filmin senaryosu değil, gerçektir. İnanmak isteriz ki, bu sadece Rusya’da değil, ABD’de de çok iyi anlaşılmaktadır. En azından Amerikalı uzmanların ileri sürdükleri görüşler, böyle düşünmemizi sağlamaktadır.
Aynı yaklaşımı (şeffaflık, demokrasi, diyalog) siber meselelerle ilgili çok taraflı platformlarda da gösteriyoruz. Bilindiği gibi bu sene BM’de uluslararası bilgi güvenliği ile ilgili diyalog temelli iki yapı oluşturulacaktır: 1) Örgütün tüm üyeleri için Çalışma Grubu; 2) Uzmanlar Grubu. İlginçtir ki, bunlardan ilki Rusya’nın, ikincisi ise teoride Amerika’nın inisiyatifi ile kurulmaktadır. Hâlbuki fiiliyatta başlangıçta her ikisi de Rusya tarafından ileri sürülmüş ve hep gündemde tutulmuştur. Bu arada Batılı ülkeler, bu projeye olumsuz yaklaşıyor ve her seferinde eleştiriyorlardı. Nasıl olursa olsun gerçek şudur ki, BM’de artık birbirlerine paralel olarak çalışacak iki grup faaliyet gösterecektir. Şimdi, söz konusu yapıların hangi prensipler temelinde çalışacakları iyi bir şekilde belirlenmelidir.
BM’de uluslararası bilgi güvenliği alanında “gladyatör savaşları” yapmak, bizim savunduğumuz bir şey değildir. Rusya aynen diğer devletler gibi söz konusu grupların çalışmalarının yapıcı, çatışmalardan uzak ve işbirliği temelinde gelişmesini istemektedir.
Doğru mantık yürüterek “yükün paylaşılması”nı teklif ediyoruz. Buna göre Çalışma Grubu, örgütün üyelerinin çoğunu ilgilendiren büyük siyasi meseleler üzerinde durmalıdır. Bu grup, örneğin bilgi alanında devletlerin sorumlu davranması, bu alanda karşılıklı güvenin sağlanması, gelişmekte olan ülkelere yardım edilmesi, bu alanda diyaloğun nasıl gelişeceğine dair kararların alınması (BM Güvenlik Konseyi veya BM Genel Kurulu’na bağlı daimi komitenin kurulması veya başka bir yapının oluşturulması) gibi meselelerle ilgilenebilir.
Hükümetlere Bağlı Uzmanlar Grubu ise öncelikli olarak daha önemsiz olmayan, ancak daha spesifik konu olan mevcut uluslararası hukuk normlarının bilgi alanındaki kullanım meselesi ile ilgilenebilir.
İki grubun “barış içerisinde” birlikte faaliyet göstermesinin ikinci önemli prensibi, çabaların uyumlu hâle getirilmesidir. Her iki platformdaki görüşme ve tartışmalar, siyasetten uzak tutulmalı ve pragmatik, iki gruptaki çalışmaların sonuçları ise birbiriyle yarışan değil de birbirini tamamlayan sonuçlar olmalıdır. Her iki grubun da sorumluluk alanlarına bakıldığında bunların çok sayıda sorunu çözmeleri gerektiği anlaşılmaktadır. Bu ise ancak tüm katılımcıların yapıcı yaklaşımları sayesinde mümkün olacaktır.
Altını çizmek isterim ki, böyle bir planla – bir nevi ortak faaliyet planı – biz Amerikalı meslektaşlarımıza daha geçtiğimiz yılın Kasım ayında başvurmuştuk. Aynen eskiden yaptığımız gibi bu konuların görüşülmesi için teklifte bulunduk. Aynen eskiden yaptıkları gibi cevap vermediler. Her iki yapının da hayata geçmesi için fazla zaman kalmadı. Ümit ediyoruz ki ortaklarımız bunun önemini anlayacak ve “imkanlar penceresinden” pencere kapanmadan istifade edeceklerdir. Biz ise böyle bir diyaloğa hazırız."