Sadr, İran'a karşı: Peki Türkiye'ye?
19 Temmuz’da İran’ın başkenti Tahran’da tarihi bir zirve yapıldı. Astana Üçlü Liderler Zirvesi’nde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i ağırladı. Zirve sonrasında açıklanan ortak bildiride, Suriye’deki terör örgütlerine karşı ortak mücadele vurgusu yapıldı. Özellikle Fırat’ın doğusu vurgulanarak ABD’nin terör örgütü PYD/YPG’ye verdiği desteğe karşı kesin bir duruş sergilendi.
Tabii zirve sonrasında tartışmalar devam etti. Özellikle Türkiye’de yaşanan tartışmalarda, terör örgütünün sadece Fırat’ın doğusunda değil, batısında da varlık gösterdiği, burada Rusya’nın kontrolündeki Tel Rıfat ve Münbiç bölgelerinden Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yapılan saldırılar hatırlatıldı ve bu bölgelerdeki İran destekli vekil unsurlara dikkat çekildi. Haklı olarak bu konuda da Astana ortakları Rusya ve İran’ın adım atmasının önemine atıf yapıldı.
Yine de Astana üçlüsünün uzun zaman sonra yeniden bir araya gelmesinin, Suriye kaynaklı terör ve arkasındaki ABD varlığına karşı ortak tavır sergilemenin önemine de vurgu yapıldı.
Bizler tam da Suriye’ye, Türkiye’nin bölgeye yönelik yapmayı planladığı operasyona yoğunlaşmışken bir anda Irak’ta ilginç olaylar yaşanmaya başladı. Öne çıkan olayları alt alta dizelim:
- 20 Temmuz’da Irak’ın Duhok vilayetine bağlı Zaho ilçesinde bir piknik alanına top mermileri atıldı. Saldırıda 9 kişi hayatını kaybetti. Başta PKK terör örgütü olmak üzere Irak yönetimi, Bölgesel yönetim ve İran yanlısı gruplar Türkiye’yi suçladı. Ancak Türkiye olayın perde arkasında PKK terör örgütü olduğunu vurgulayarak Irak’a ortak inceleme yapılması çağrısı yaptı. Olay sonrası ülkede Türkiye karşıtı gösteriler düzenlendi, Türk bayrakları yakıldı. Eylemlerin merkezinde Şii protestocular olunca gözler İran’a çevrildi.
- Irak Parlamentosunun 23 Temmuz’da Zaho gündemiyle olağanüstü oturumda sunum yapan Irak Genelkurmay Başkanı Abdul Amir Rashid Yarellah, “Irak topraklarında yaklaşık 4 bin Türk askeri, 5 askeri üssü ve 100’den fazla askeri noktası bulunuyor” açıklaması yaptı ve peşmergenin hakimiyetindeki bölgelere Irak ordusunun gönderilmesini önerdi.
- 26 Temmuz gece saatlerinde Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’na füzeli saldırı yapıldı. Saldırının arkasında İran’ın desteklediği iddia edilen Şii gruplar olduğu belirtildi. Aynı saatlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’taki Başika üssüne de saldırı girişimi yapıldı. Türkiye saldırıları çok sert bir dille kınadı.
Türkiye’nin PKK terör örgütüne karşı Bölgesel Yönetimle koordineli operasyonları örgütü adeta hareket edemez hale getirdiği bir dönemde yapılan bu saldırılar, Türkiye ile İran’ın Irak sahasındaki mücadelesi mi değerlendirmelerini beraberinde getirdi. Şii mezhebinden bazı Irak Türklerinin de Haşdi Şabi adlı İran destekli olduğu belirtilen gruba katılması, Musul ve Kerkük merkezli bir rekabetin de yaşandığına işaret sayıldı.
Tam bunları tartıştığımız günlerde yine bir anda bambaşka bir şey yaşandı. Sadr Grubu’na bağlı gruplar, Irak’ta Yeşil Bölge’ye girerek, buradaki Irak Parlamentosu’nu kısa süreliğine işgal etti. Parlamentodaki kısa süreli bu işgal, son gelişmelerle birleştirilince komşumuz Irak’ta ciddi bir sancının olduğunun işareti. Madde madde bu sancının nedenlerini analiz etmeye çalışalım:
- Irak’ta 10 Ekim 2021 tarihinde yapılan genel seçimlerde Mukteda es-Sadr liderliğindeki grup parlamentoda üstünlük kurmuştu. Buna göre, Sadr Grubu 73, Eski Meclis Başkanı Muhammed Halbusi'nin Takaddum Partisi 37, eski başbakanlardan Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu 33, Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) 31, İran'a yakın Haşdi Şabi’nin siyasi uzantısı Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu 17, Sünni siyasetçi Hamis Hançer'e bağlı Azim Koalisyonu 14, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve Goran'dan oluşan ittifak 17, Yeni Nesil Hareketi 9, Nasıriye merkezli İmtidad Koalisyonu 9 sandalye elde etti.
- Ancak hiçbir parti/hareket hükümet kurmaya yetecek çoğunluğu sağlayamadığı için otomatik olarak ülkede yine siyasi kriz başladı. Özellikle ABD’nin işgali sonrası Amerikalılar tarafından hazırlanan (ki mimarlarından biri de Ortadoğu’nun yeni Lawrence’si olan ve terör örgütlerinin hamisi konumundaki Brett McGurk’tür) yeni anayasa bu krizlerin müsebbibi oldu. Ülkede yasal ve anayasal sorunlar bitmedi. Son krizin bir boyutunu mevcut anayasal sistemden kaynakları sorunlar oluşturuyor.
- Mukteda es-Sadr, ABD işgalinde öne çıkan bir isim. Babası Iraklı Şiilerin en etkin liderlerinden Ayetullah Muhammed bin Muhammed Sadık es Sadr ve iki ağabeyi Mustafa ve Muammile, 19 Şubat 1999'da bir suikast sonucu öldürülünce hiç hesapta yokken öne çıktı. Silahlı bir milis gücü olması dolayısıyla ülkede etkisi büyük. İşgale direnişte de ülke içinde simge isimlerden biri haline geldi. Sadr, Şii olmasına rağmen koyu bir Arap ve Irak milliyetçisi. Bu nedenle ülkedeki İran destekli faaliyetlere ve İran yönetimine karşıt tutumuyla da biliniyor. Zaten Irak’taki Arap Şiiler, Şiiliğin Arap merkezli olduğunu belirtip ve Fars etkisine karşı çıkıyor. Şiiliğin kutsal merkezlerinin de Necef ve Kerbela olduğuna inanıyorlar. Hatta Necef için “Şiiliğin Vatikan’ı” tanımı yapılıyor. İran’ın Necef’e bağlı olması gerektiğine inanılıyor. Başta Sadr grubu olmak üzere Irak/Arap Milliyetçisi Şii gruplar arasında İran’a tepki dönem dönem çok şiddetleniyor. Örneğin, 2019 yılının Kasım ayında İran’ın önce Kerbela’daki konsolosluğu saldırıya uğramış, Necef’teki konsolosluk ise yakılmıştı.
- Sadr özet olarak aktardığımız bu nedenlerle, seçim sonrası İran destekli gruplarla/partilerle değil, diğer partilerle ortak hareket etme kararı aldı. Irak Parlamentosunda 75 sandalyesi bulunan Sadr Grubu, 63 sandalyeli Sünni çoğunluğun oluşturduğu Egemenlik Koalisyonu ve 31 sandalyeye sahip KDP ile “Vatanı Kurtarma İttifakı” oluşturmuştu. İran'a yakın Fetih Koalisyonu lideri Hadi Amiri liderliğinde de Şii çatı oluşumu Koordinasyon Çerçevesi kuruldu. Koordinasyon Çerçevesi, Kürt bölgesinde Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile hareket etmişti.
- İki taraf, ABD tarafından hazırlanan Irak Anayasası’ndaki madde gereği Kürt olması zorunlu olan Cumhurbaşkanı seçiminde de ayrı düştü. Vatanı Kurtarma İttifakı Cumhurbaşkanlığı için Kürt Bölgesel Yönetimini İçişleri Bakanı Reber Ahmed’i aday göstermişti. İran destekli gruplarla işbirliği yapan KYB ise mevcut Cumhurbaşkanı Behram Salih’i desteklemişti.
- Bir türlü istediği sonucu alamayan Mukteda es-Sadr, 12 Haziran'da 329 sandalyeli mecliste sayısı 75 olan milletvekili ile birlikte Irak Parlamentosundan istifa etmişti. İstifaların ardından parlamentodaki bazı parlamenterlerin çağrısı üzerine Meclis Başkanlığı olağanüstü toplanmış, istifa eden Sadr grubuna bağlı parlamenterlerin yerine 64 isim seçilmişti.
Özetle, Irak’ta Irak merkezli hareket eden Şii, Sünni ve Kürt gruplarla İran destekli gruplar arasında iç siyasette ciddi bir gerilim var. Bu gerilim yıllardır sürüyor.
- Irak, bu kadar sorunun üstüne bir de dış müdahalenin yoğun yaşandığı bir ülke. İran boyutunu özetle aktarmıştık. İşgalci ABD’nin muharip güçlerinin çekilmesi tamamlandı ancak özel kuvvet unsurları başta olmak üzere eğitim ve danışmanlık veren personelleri mevcut. Bunlar da Irak içişlerinde ABD etkisi oluşturuyor. Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in de yoğun bir şekilde Alman bağlantısı olduğu biliniyor. Yani Almanya da Irak’ta etki operasyonları yapıyor. İsrail’in de başta istihbarat olmak üzere çeşitli unsurlarıyla yıllardır bu ülkede bulunmakta. Suudi Arabistan’ın da ülkede Arap milliyetçiliği ve Sünni mezhebi üzerinden etkisi var. Rusya ve Çin’in de son yıllarda başta enerji olmak üzere çeşitli konularda Irak’la ilişkilerini geliştirdiği hesaba katıldığında Irak için çok bilinmeyenli denklemler ülkesi tanımı yapmak mümkün. Bu güçler, işgal sonrası kaotik ortamdan faydalanarak siyasi, askeri çok sayıda operasyona imza atıyor. Bir veya birden fazla güç Arap/Kürt milliyetçiliğini kışkırtabilirken diğer başka güç veya güçler mezhebi sorunu kaşıyabiliyor. Bu kadar karışık ortamda da Irak’ın gerçek sorunları çözülemiyor.
Taşeronluğuyla küresel anlamda nam salan PKK terör örgütünün yıllardır faaliyet yürütmesi de, bu kadar karışık ortamdan ve otorite boşluğundan ileri geliyor. Örgüt, Türkiye’ye karşı başta ABD olmak üzere herkesle iletişime geçiyor, deyim yerindeyse dış güçlerin ihalelerini alıyor.
- Irak’ta bulunmasındaki amacı bölge ülkelerini de tehdit eden bölücü terörle mücadele olan Türkiye karşıtlığını besleyen de bu iklim. Irak/Arap milliyetçileri de Türkiye’yi istemiyor, Irak’taki etkisini sürdürmek isteyenler de, bölücü terör örgütü ve arkasındakiler de… Zaho olayında herkesin adeta düğmeye basılmış gibi aynı anda Türkiye’ye saldırması bu yüzden.
Bu kaos içinde Türkiye, bu zor coğrafyada ilmek ilmek işlediği diplomasiyle her türlü kaostan beslenen bölücü teröre karşı mücadelesini başarıyla sürdürüyor.