Şam-ı Şerif’ten Şam’a
Bir zamanlar Osmanlı sınırları dâhilinde bulunan Suriye idari olarak vilayet statüsüne sahipti. Suriye vilayetinin en önemli şehri yahut başkenti ise Şam’dı.
Şam’ın Osmanlı idaresinde olduğu kadar kültür dünyasında da önemli ve farklı bir yer vardı. Her şeyden evvel Şam’a, bugünkü gibi alelade ve gelişi güzel bir ifade ile Şam denmezdi. Hususiyeti bulunan insanları, şehirleri, özel belde ve hatta en dar ve küçük dahi olsalar bazı mekânları zikretmenin bir adabı vardı. İnsanlar gibi bazı mekânlar da mübarek görülür, şerefli sayılır ve saygı ile anılırdı.
Mekânlar içerisinde en değerli olanı ve dolayısıyla mübarek diye anılanı hiç şüphesiz ki Mekke, Medine ve Kudüs’e aitti. Mübarek olmasa da bazı mekânlar ise şerefli kabul edilirdi. Müşerref olarak görülen yerlere atfedilen şeref o yerin kendi zatından kaynaklanmayıp bünyesinde barındırdığı unsurlar vesilesiyleydi. Ayrıca mübarek olan bir şehir yahut bir mahallin şerefli olması da tabii idi.
Mübarek ve şerefli sıfatına sahip olan söz konusu şehirler, beldeler ve mahaller vasıflarına uygun bir şekilde anılırlardı. Değerli ve özellikli bir insan nasıl saygı görüp hürmet ve ihtiramla anılıyorsa hususiyeti olan yerler de o şekilde anılırlardı. İnsanın değerlisine nasıl muhterem, muhterem efendim, hazreti yahut hazretleri diye hitap edilir, dua ve övgü ile anılırsa şehirler de benzeri bir saygı ve hürmetle yâd olunurdu.
Bu anlamda “Mekke” denmez “Mekke-i Mükerreme” denirdi. “Medine” diye söylenmez “Medine-i Münevvere” diye zikredilirdi. “Kudüs”, “Kudüs-i Şerif” diye bilinir ve o şekilde anılırdı. “Şam” ise Şam olarak değil, “Şam-ı Şerif” diye dillendirilirdi. Zira Şam, bünyesinde barındırdığı dini şahsiyetler ve sahne olduğu tarihi vakalar nedeni ile “şerefli” kabul edilmişti. İnsanın şereflisi olur da şehrin yahut mekanın şereflisi olmaz mıydı! İnsanın ruhsuzu olduğu gibi bazı şehirlerin yahut mahallerin de ruhsuz olması söz konusuydu. Nurani çehreli insanlar gibi ruhaniyeti olan ve maneviyatı hissedilen şehirler/mahaller de vardı. Bazı şehirler ise ruhaniyetleri ile değil tarihî dokuları ile anılır ve bilinirlerdi. Bir şehrin hem ruhaniyeti hem de tarih kokması da garipsenecek bir durum değildi. İstanbul ve Bursa tam da bu türden şehirlerdi. Bazı şehirler daha farklı sıfatlarla da anılabilirdi. “Gâvur”, “Gazi” yahut “Kahraman” gibi…
Böyle bir yaklaşım ve yaşam bir dönem kültürel medeniyetimizin temel unsurları arasındaydı. İnsan ve eşyanın ruhaniyetine öncelikle ve özellikle duyarlılık söz konusuydu. Fakat çağdaşlaşma ve modernleşme neticesi bütün bunlar ayarsız ve duyarsız bir hayat felsefesinin işgaline maruz kaldı.
Şam’a Şam-ı Şerif denmesinin ve yakın bir zamana kadar dillerde ve ifadelerde her daim hürmetle anılmasının nedeni, kendisini kutsamak anlamında değil ama kıymetli, değerli, seçkin ve özellikli manasında “mübarek sıfatını haiz insanlara ve hususi mekânlara ev sahipliği yapması”ndandı.
Yeryüzünün en önemli, en hususi ve en kadim beldelerinden birisi olan ve İslam medeniyetinin asırlarca en önemli şehirlerinden birisini oluşturan Şam ve çevresinde peygamberler, sahabeler, velilerden kimlerin kabri yok ki:
- Hazreti Eyüb (Aclun’da)
- Hazreti Yahya (Emevi Camii’nde)
- Hazreti Hud makamı (Kaysun Dağında)
- Hazreti Hüseyin (Emevi Camiinde)
- Hazreti Hatice (Babussağir’de)
- Hazreti Rukiye (Babussağir’de)
- Hazreti Sekine (Babussağir’de)
- Hazreti Şeyhulekber (Salihiye’de)
- Hazreti Ümm-i Gülsüm (Babussağir’de)
- Hazreti Zeynep (Babussağir’de)
- Abdülgani Nablusi (Salihiye’de)
- Ashab-ı Kehf (Salihiye’de)
- Beyazıd-ı Bestami (Humus’ta)
- Bilal-i Habeşi (Babussağir’de)
- Cabir ibni Malik (Meydan’da)
- Dırar (Babu Şarkiyye’de)
- Ebudderda (Şam kalesinde)
- Ebulleys Semerkandi (Hama’da)
- Halid ibn-i Velid (Humus’ta)
- İmran ibn-i Yasir (Leca’da)
- Mevlana Halit (Salihiye’de)
- Muaviye ibn-i Ebi Süfyan (Cami-i Cerrah’ta)
- Muaz ibn-i Cebel (Gavur ve Kasir’de)
- Ömer ibn-i Abdülaziz (Humus ve Kanavat’ta)
- Pamuk Dede (Salihiye’de)
- Sa’d ibn-i Ubade (Meliha’da)
- Sultan Nurettin Zengi (Hayyatin Çarşısında)
- Sultan Selahaddin Eyyubi (Emevi Camii civarında)
- Şeyh Hasan Râî (Kuneytera’da)
- Tacettin Ebulvefa makamı (Kaysun Dağında)
- Temim Dârî (Tıybe’de)
- Zeyd ibni Sabit (Babu Sarıca’da)
- Zeynelabidin (Kaysun Dağında)
- Zülküfl makamı (Kaysun Dağında)
Uzun bir listenin en fazla bilinenlerinin verildiği bütün bu mübarek isimler Şam ve civarında metfun bulunmaktalar ve dolayısıyla Şam’ı da “Şam-ı Şerif” yapmaktalar.