Sandık bahane, hayat şahane

Mete Yarar

Mete Yarar

7 Haziran virajını arabayı devirmeden döndüğümüze göre, zaman analiz yapma zamanıdır. Nasılsa sonuçlar da elimizde olduğuna göre, büyük büyük cümleler kurarak hava atmamız da mümkün. Bizim yaptığımızın benzerini tabii ki siyasi partiler de yapmakta ve onların gözünde ‘sonucunda kimsenin kaybetmediği’ bir seçim analizimiz daha olmaktadır.
Ben biraz daha farklı bir yaklaşım sergileyerek, hatta seçim öncesinden başlayarak bir analiz yapacağım. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere, işim gereği Türkiye’nin her köşesini dolaşıyorum. Farklı görüşlerde insanlarla aynı masada oturup hayata dair sohbetler yapmayı da seviyorum. Açıkçası bu sohbetler de gerçeğe ulaşmak adına siyasi sohbetlerden daha faydalı oluyor.
Seçim öncesinde ufkunun gerçekten çok açık olduğunu bildiğim bir büyüğüm ile sohbet etme fırsatım oldu. Kendisini yakaladığım her ortamda derin sohbetler yapmaktan da büyük zevk alırım. Hayata hoşgörü ile bakan bir kişi olduğundan fikirleri benim için çok değerlidir. Seçim öncesindeki bu sohbetimiz sırasında başına gelen bazı hikayeleri benimle samimi bir şekilde paylaştı. Onu dinledikçe yıllar önce birçok kişinin başına gelenleri hatırladım. Olaylar daha da anlamlandı.
Konuşmamızın içinde kendisine hangi partiye oy vereceğini sorduğumda hiç çekinmeden AK Parti dedi. Arkasından da devam etti; "İlk iki dönem vermemiştim ama son iki dönemdir veriyorum" dedi. Neden olarak da muhafazakar bir kişi olmasa da tesettürlü bir giyim tarzı olan eşe sahip olması yüzünden başına gelen nahoş olayları gösterdi. Aynı olayları bir kez daha yaşamak istemediğini ve partinin yaşadığı yıpranmışlıklara rağmen oy vereceğini söyledi.
Bunun benzeri oy verme eğilimlerini diğer partilerde de görebilirsiniz. İnsanların büyük bir kısmı değer verdikleri şeyleri kaybetmek korkusu ile oy vermektedirler. Eğer bunun üzerine siyasi olarak bir şeyleri de koymayı başarabiliyorsanız zaten iktidar olmanız da kaçınılmaz bir gerçek oluyor.
Yukarıda basitçe anlatmaya çalıştığım örnek bana şunu hatırlattı; yaptığınız analiz hayata dair değilse analiz yapmaktan vazgeçin. Ya da bazı partiler gibi günlük hayatın bir parçası olarak siyaset yapın. Bugün AK parti ve HDP siyaseti seçim için değil, ideolojik yaklaşımları sebebiyle, günlük hayatın içinde yapmaya devam ediyor. Ne yaparlarsa yapsınlar bu nedenle de oy oranlarında ya da aldıkları desteklerde büyük gerileme yaşamaları da mümkün olmuyor.
Partiler seçim sandıklarına sahip çıkarak büyük bir başarıya imza attılar peki iktidar olmak isteyen partiler gündelik hayata ne kadar sahip çıkıyorlar. Seçimin bittiği gün siyasi faaliyetin tekrar başladığının farkındalar mı? Seçim sandığı koruyarak atılan oya,hayatı koruyarak ise atılacak oya sahip çıkarsınız. Sizi iktidara da yalnızca sandık değil hayat taşır.
Kim ne derse desin bu seçimin ortaya koyduğu iki tane gerçek vardır. Artık partiler birleştirici özellikleri kaybederek kendi etnik veya mezhebine dayalı bir tabana oturmaya başlamıştır. İkinci gerçek ise bunca yıpranmışlığına rağmen Ak Parti'nin % 41 oy alarak seçimin tek galibi olduğudur.
Kiminin emanet oy ile barajı geçtiği, kiminin yıllarca muhalefette olmasına rağmen bir santim yukarı çıkamadığı, kiminin de artan milliyetçilik akımlarına rağmen yelkenlerini dolduramadığı bir ortamda sizce Ak Parti’den başka seçimin galibi var mıdır?
Tabii ki seçimin galibiyetini AK Parti'nin tek başına iktidar olmaması üzerine kurmuşsanız sizi bu başarınız için tebrik ediyor, ikinci olarak da bunu bir seçim stratejisi haline getirdiğiniz için siyasetten anlamamanıza bir vatandaş olarak üzüldüğümü belirtmek istiyorum.
Seçim sonrası süreci hangi parti veya partiler doğru kullanırsa tablo ciddi anlamda değişecektir. Eğer AK Parti gerçek anlamda siyasal bir analiz yaparsa bir sonraki seçimde anayasayı değiştirecek milletvekili ile eski pozisyonuna dönebilir. Diğer partiler de süreç sonunda üç aşağı beş yukarı statülerini korumaya devam edebilirler.
AK Parti seçim sonrasında yapacağı analizlerde yalnızca neden bu kadar oy kaybettiğini sorgulayıp, diğer partilere oy verenler tarafından neden bu kadar nefret edildiğini göz ardı ederse kaybeden maalesef tüm Türkiye olur. Yalnızca siyasal bir sebepten olmaması nedeniyle, bu nefreti ülkenin kaldırması da mümkün görülmemektedir. Bu siyasal ayrışmayı seçim sonuçlarında olduğu gibi yüzdelerle açıklamak yetmez.
Çoğunlukla Türkiye’deki siyasi yapıları seçim sonrasında gerçek anlamda analiz yapmadıkları için eleştiririz. Diğer ülkelerdeki partileri örnek göstererek de hayıflanırız. O ülkeler ile aramızdaki en önemli fark seçim sonrasında kaybeden parti liderinin istifa etmesidir. Yeni gelen lider danışmanları ile objektif bir seçim analizi yaparak doğru tedbirleri alabilir. Bizde yapılan seçim analizleri ise kaybeden lider ve kaybeden danışmanlar eşliğinde yapıldığından, suç dağıtılan iki çuval kömüre yüklenir.
Biraz da konuşulan koalisyon seçeneklerinden bahsederek yazıma son vereyim. Evet herkesin konuştuğu bir kaç seçeneğimiz elimizde mevcut olmasına rağmen net olan, hangi koalisyon seçeneği gerçekleşirse gerçekleşsin, kazananın konjonktürden yarar sağlayanların olduğunu, kaybedenin ise bizler olduğunu ifade edeyim.
Yarın öbür gün ‘Afganistan’ benzeri ülkeler ile komşu olacak, Suriye ve Irak iç savaşının etnik ve mezhepsel sonuçları ile karşılaşacak olan siyasiler değil, gerçek hayatın işçileri olan bizler olacağız.
Hadi hep beraber soralım, 7 Haziran gününe kadar ertelediğimiz konjonktür sebepli sorunlar, sizce yeni hükümet kurulana kadar bize avans verecek midir?

Diğer Yazıları