SANDIKSIZ DEMOKRASİ…
Garip konular var gündemde.
Gerçekten demokrasi deneyimi sıfır olan bir Afrika kabilesi miyiz, yoksa ilk Anayasası 1876 tarihine dayanan, 100 yıl önce Cumhuriyet ilan eden, 1946’dan beri çok partili bir parlamentosu olan bir ülke miyiz, tartışmalara bakınca anlayamıyorum…
Altı siyasi partinin bir masa etrafında toplanması, iş birliği yapması doğal.
Oyları birbirinden azdır, çoktur, bir şey diyemem.
Bir kısmı seçim görmemiş parti çünkü.
Büyüklüklerine ilişkin kanaatimiz kamuoyu yoklamaları üzerinden.
Kamuoyu yoklamalarının da pek çoğu yönlendirme amaçlı ve manipüle edilmiş durumda.
Yani inandırıcı değiller.
Muhtemelen bir kısmı seçimden sonra tabeladan ibaret kalacak.
Bir kısmının ise seçime girmeyip masadaki büyük partilerden parlamentoya girmeye çalışacağı görülüyor.
Ne yaparlarsa yapsınlar sonuçta yoklar…
Ama sırf aynı masa etrafında buluştular diye bu yok partilerin ve liderlerinin ülkenin kaderinde eşit rol oynayacaklarını düşünmek akıl karı bir iş midir?
Koalisyon pazarlıklarını da anlarım.
Hükümet oluşumunda bazen küçük partiler güçlerinin üzerinde yetki isterler, alabilirler de, başka bir hükümet modeli olmadığı için büyük ortakları mecbur bırakırlar, bu da demokrasinin zarar veren unsurlarındandır ama pratikte olur, oluyor…
Ama faal 122 siyasi partinin bulunduğu, bunlardan 27’sinin seçimlere girme yeterliliğine sahip olduğu bir ülkede oy itibariyle binde bir bile olmayan partilerin birlikteliğinin insanların kaderini tayin etmesi makul müdür?
O zaman sandığa neden gidiyoruz ki?
İnsanların oyu önem taşımayacaksa, oy almadan da siyasetin alanından iktidar yetkileri kullanmak mümkün olacaksa sahi biz niye seçime gidiyoruz…
Seçilmiş Cumhurbaşkanına tahakkümü, onun üzerinde bir yetki kullanmayı sırf bir masa etrafında oturdukları için kendilerine bir hak olarak görenleri demokratik bir sistem içinde nasıl değerlendirebiliriz? Bunlara ne ad verebiliriz?
Neymiş, tek adam yetkilerini engelleyeceklermiş. Parlamenter sisteme geçeceklermiş yeniden. O zamana kadar da böyle bir sistem kurmuşlar.
Darbeciler de benzerini yapmışlardı.
Darbe için mazeretleri vardı, diyorlardı ki “Siyaset yönetme kabiliyetini yitirdi. Ülke sorunlarını çözemiyor. Demokrasi tehdit altında ve biz demokrasiyi yeniden inşa edeceğiz…”
Bu gerekçeye ile darbe yapanlar akabinde “Demokrasiye geçinceye kadar” diye, kendilerini ülke hâkimi yapmışlar ve adını da “Milli Güvenlik Konseyi” koymuşlardı.
Konsey, Parlamento yerine ikame ettikleri Danışma Meclisi’ne de, hükümet etmek üzere göreve getirdikleri Bakanlar Kurulu’na da hükmediyordu…
Türkiye bunca yıldan sonra siyasette alternatif olarak, sorunlara çözüm yolu olarak Kenan Evren önermelerine ve uygulamalarına geri dönecekse yazık değil mi bizlere?