Sapla samanı ayırmak
Üç büyükşehir belediye başkanı görevden uzaklaştırıldı. Gerekçe açık. PKK ile iltisak ve irtibatlı faaliyetler. Yani terör ile iç içe tutum ve davranışlar. Uzaklaştırma kararı ile birlikte bunların neler olduğu da tek tek anlatılmış.
Ancak, daha önemli bir durum var. Türkiye Suriye’de, Irak’ın Kuzey’inde bir oldubitti ile karşı karşıya bırakılmak isteniyor.
Çözüm Süreci’nde ülkenin dört bir yanını patlayıcılarla dolduran, kurtarılmış bölgeler yaratmaya uğraşan, özellikle Diyarbakır’ı hendek ve çukurlarla, barikatlarla isyanın merkezi haline getirmek isteyen ve bunu da yerel yönetimlerin imkânları ile yapanları çok çabuk unutup da “Bunların görevden el çektirilmesi demokrasi ile uyuşmaz” gibi itirazlarda bulunanları ciddiye almamak lazım…
Devletin zirvesinde olmuş, HDP ile terör örgütü arasındaki illiyeti en ince ayrıntısına kadar bilen isimlerin de yine bu bağlamda yapmış oldukları açıklamalar da gerçekten üzüntü vericidir. Hiçbir şekilde bu açıklamaların Türkiye’de siyasetin demokratik zemininin genişlemesine hizmet etmeyeceği de açıktır.
Elbette seçimle işbaşına gelenin gideceği mekanizma yine seçim olmalı, yani millet iradesi olmalıdır. Kimsenin buna itirazı yoktur ve olamaz. Ancak silahların gölgesinde, halkı tehdit ve şantaja tabi tutarak, diğer partilerin ve adayların siyaset yapmasına imkân vermeyerek, “Arkamızda PKK var” diyerek girilen seçimlerin demokrasi içinde olduğu iddiası da, seçim sonrasında seçilen makamları seçilen insanların değil de PKK terör örgütü tarafından görevlendirilen isimlerin yönetmesi de kabul edilemez.
Ortada bir terör örgütü var. Türkiye bu örgütle ülke içinde ve dışında mücadele yürütüyor. Ülkenin üç büyük kentini bu örgütün kontrolüne bırakamaz. Mahkeme kararları ile bu örgütle içiçe oldukları kanıtlanmış insanların iradelerine terk edemez. Bu kentlerin kaynaklarının terör örgütüne aktarılmasına izin veremez.
Suriye üzerinden Türkiye’ye yönelik uluslararası tehlike ve tehditlerin en yüksek noktaya çıktığı, ülkenin sıcak bir çatışma iklimine hazır beklediği bir dönemde, devleti uzun yıllar yönetmiş insanların kendilerine bazı mahfillerin sempatisini elde etmek amacıyla kullanmış oldukları içinde “demokrasi” geçen cümlelerin gerçeklerle bağdaşmadığını doğudan batıya tüm vatandaşlarımız çok iyi görmektedir.
Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçimlere iştiraklerinin ve adaylıklarının kabul edilmesi seçim sonrasında bu partinin ve seçilen kişilerin terör ile irtibata geçmeyecekleri anlamına gelmez. Seçimin üzerinden çok kısa bir süre geçmiş olması da yine kısa süre içinde bu isimlerin terörist yapı ile irtibata geçemeyeceği, onun etkisi altına giremeyeceği anlamı taşımaz.
Türkiye’nin ana muhalefet partisinin sık sık Cumhuriyeti kuran parti olduğu vurgusu yapmak yerine Cumhuriyeti hangi ilke ve esaslar üzerine kurduğumuzu hatırlayıp, fabrika ayarlarına dönmesi bu günleri kavrayabilmesi ve devletimizin ilelebet payidar olabilmesi için şarttır.
Oturdukları sırça köşklerden teröristlerle ve terör ile ilişikleri kesinleşmiş, mahkûmiyet almış kişilerin yakınları ile girdikleri sempati ilişkilerinin Türkiye’nin bu beladan çıkmasına hiçbir katkısının olmadığını anlamaları için ne kadar şehit ve gazi vermek gerekiyor? Şu anda kendilerine yerel yönetimler için kredi vermiş insanlarımızın beklentilerinin daha yaşanılabilir şehirler olduğunu kavrayabilmeleri için ne lazım?
Geçmişte kendilerine açılan ilk kredide Ülkenin her yanını patlayıcılarla doldurmuş olan bir örgüt ile bu yakın ilişkilerin şehirlerimizi aynı felaketlere götürmeyeceğine dair nasıl emin olabiliyorlar?
Teröristle ilişki iki yüzü kesen bir kılıç gibidir. Dikkatli olmak lazım. Terörden barışçı yöntemlerle kurtulabilen tek bir ülke bile olmamıştır. Terör ile mücadele edilir, irili ufaklı bütün unsurları yok edilir ve ondan sonra ülkenin huzur ve sükûna kavuşması, terörün bir daha vasat bulmaması için aklı başında insanlarla çözüm yollarına başvurulur. Mesele bu kadar açıktır.
Terör ile masaya oturmanın, müzakerenin, müsamahanın karşılığını her zaman patlayan kurşunlar, mayınlar bombalar ve sönen ocaklar olarak gördük…