“Sen ve ben” olamayız
“Sen ve ben”le başlayan her hikâye, “sen ya da ben” ile biter.
Eğer, bir durumu “ikilik” olarak yaşıyorsak, orada bir sorun var demektir.
Ve bu gerçek, hayatın her alanında böyledir.
Halbuki.
Tüm çözümler üçüncü şıktadır.
Dış politikamızı “S-400 ve F-35”te tutmaya çalışıyoruz, “S-400 ya da F-35” tercihinde bulunmamaya direniyoruz.
Oysa Çin, ABD, İran başka bir derdin peşinde. Başrolünde Huawei var görünen büyük dert.
İç politikamız “Binali ve Ekrem”den “Binali ya da Ekrem”e kilitlendi.
Yemek tercihlerimiz de öyle: Etli ya da zeytinyağlı.
Meyveler bile. “Siyah üzüm (ben kara üzüm demeyi severim) ve yeşil üzüm”dür ayrım. “Siyah ya da yeşil” yani.
Halbuki. Kızıl üzüm vardır bir de. O kalın kabuklu kardinali kastetmiyorum. Küçük taneli gerçek kızıl üzüm.
Yemelere doyamazsınız. Gören pek olmaz.
Marketlerde seçenek sınırlıdır, hayatta o kadar sınırlı değildir.
Demokrasi de market gibidir.
İstediğinizi seçtiğinizi sanırsınız, oysa seçenekler belirlidir. (Siyaset biliminde büyük tartışmadır bu kısım.)
Diyeceğim o ki, “şu ve bu” gibi yaşasak, “şu ya da bu”ya mecbur kalsak da “ile” diye bir bağlaç var, aklımızda tutmamız gereken.
“Sen ve ben” parçalanmasını, “sen ile ben” (seninle ben) yapabildiğimiz sürece “ya da”ya işimiz düşmez.
“Kerem ve Aslı”, “Leyla ve Mecnun”, “Tahir ve Zühre” değil ki tarihleri aşan, “Kerem ile Aslı”, “Leyla ile Mecnun, “Tahir ile Zühre.”
Gündelik yaşamdan ülke politikasına “ile” bakış açısına geçsek, tüm yüklerimizden kurtulur, hafifler ve yürürüz.
MANSUR YAVAŞ BAŞKENTE COŞKU YAŞATSIN
19 Mayıs’ın 100. Yıl kutlamaları, Samsun’da çekilen lider fotoğraflarıyla sınırlı kaldı.
CHP’li belediyeler de dahil olmak üzere, her yerde şenlik havasına dönüştürülememesi çok can sıkıcıydı.
Çankaya Belediyesi’nin Kuğulu Park etkinliği tam bir acemi işi hayal kırıklığıydı.
Ülkenin her yerinde, millet olmanın, birlik olmanın keyfini yaşama fırsatını kaçırdık.
Buradan, başkent Ankara’nın Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan rica ediyorum:
Gelecek 23 Nisan da “ulusal egemenlik ilanı”nın 100.Yılı.
Meclis’in bulunduğu başkentin bayramı. Göstermelik etkinlikler yerine, büyük bir şenlikle kutlanması için ne gerekiyorsa yapılmalı.
Hazırlıkların başlaması için geç bile kalınıyor.
Konu TRT’ye bırakılmayacak kadar önemli.
Hamasetten çıkıp şenlikle kutlanacak bir kutlama için, toplumun her kesiminden geniş katılımlı bir organizasyon komitesi acilen oluşturulmalı.
Bu çalışma için üzerime düşen her işe gönüllüyüm.
GÜNAHSIZ OLAN İLK TAŞI ATSIN
Ahmet Hakan’ın Ekrem İmamoğlu yayını hakkındaki düşüncelerimi soran o kadar çok ki.
Mesela, sevgili Feyza direkt sormuş: “Sipariş yazı alıyor musunuz?” Konu aynı.
Açık söyleyeyim, Tarafsız Bölge izlediğim bir program değil.
Tartışmalar fazlasıyla reyting kaygılı. Ahmet’in Kanal 7 günlerindeki derinliği yok.
Sanırım yayın davetine “hayır” dediğimden Ahmet’le aram limoni.
(Limoni ne güzel bir ilişki tanımı, unuttuk.)
TV tartışmalarıyla ülke kurtarıldığına inanan biri değilim.
Yine de düşüncelerimi sıralayayım;
Bir, isminde “tarafsız” var diye, tarafsız olacağına inanacak kadar saf olamazsınız.
İki, Ahmet Hakan’ı döneklikle suçlayamazsınız, kariyerini bu sözcük üzerine yaptığını itiraf eden birçok yazısı var adamın.
Üç, ne İmamoğlu’nun ne de Yıldırım’ın ekibi 23 Haziran’ı bir TV programına bırakmayacak kadar ciddiye alırlar.
Dört, televizyoncular etik ne gerektiriyorsa değil, reyting neyi istiyorsa onu verir. Bu konularda etki gösterecek bir meslek örgütümüz yoktur.
Beş, bir TV programı sadece bir TV programıdır, ciddiye almayı bırakıp Ahmet’in ifadesiyle mavra diye bakın.
İÇİME SİNMEDİ
Bu ülkede herkesin eşit olduğu askere gitme görevinin, yeni sistemle parası olanla parası olmayan ayrımını getirmesi içime hiç ama hiç sinmedi.
HİÇ Mİ SÜRPRİZ YOK?
Ekrem İmamoğlu CHP’nin başına,
Fatih Terim Galatasaray’ın başına,
Acun Ilıcalı Fenerbahçe’nin başına geçecek diyorlar.
Hani bizim en güzel yanımız sürprizli yanımızdı?
İFTARDAKİLER
Televizyon filozofumuz Okan Bayülgen, “Sanatçı şaşırtıcı olmalıdır” diyor son söyleşisinde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sanatçı iftarına bu kriterden baktım, hiç şaşırtıcı olan yoktu.
Gülben Ergen bile yoktu sanki. Eser Yenenler’in programına katılmayı, Külliye’ye tercih etmiş olabilir mi? Olamaz.
Yoksa, yoksa davet edilmedi mi?
GÖRÜŞÜM
Soruyorlar, İmamoğlu ile Yıldırım televizyonda tartışır mıymış?
İmamoğlu markası, CHP’den ayrı konumlandırıldı. Ekibi neyi uygun buluyorsa onu yapar.
Yıldırım markası, AK Parti’nin parçasıdır. Genel Merkez ne derse o. Oranın bakış açısında da TV tartışması yoktur. Nokta.
BUKET AYDIN’LA NEDEN UĞRAŞILIYOR?
Sonunda Buket Aydın isyan etti. Hem de esip gürleyerek.
Haklı olduğu yanlar var.
Kendisine yöneltilen suçlamalarda görüntü kanıtını soruyor.
Doğru, o görüntüler olsaydı, çoktan sosyal medya konsomasyonuna düşerdi.
İyi de, neden millet Buket Aydın’la uğraşıyor? Cevabını bulmak gerekmiyor mu?
Belki medya denen emekçiler dünyasında birden bire ortaya çıktığı içindir.
Belki medyaya yıllarca emek verenler eve ekmek götürme derdindeyken, onun maaşının 100 Bin TL’yi aştığı bilgisi yayıldığı içindir.
Belki de emek ve kazanç arasında devasa bir uçurum olduğu içindir.
Belki samimi olmakla haddini aşmayı karıştırdığı içindir.
Ben bilmem ancak, kendisinin gerçek cevabı bulması lazımdır.
Aksi halde bugün var, yarın yok olabilir.
ŞENOL GÜNEŞ’E ÖNERİLER
Milli Takım’a tarihinin en büyük başarısını yaşatıp sonra da başın önünde gönderildiğin günleri unutmamak için yeni dönemde;
Bir, aklına her geleni söyleme.
İki, hatada futbolcuyu suçlama, bunu medya önünde hiç yapma.
Üç, medyayla mesafeli dostluk et. Gazeteci bir numara küçük ayakkabı gibi arkadan vurursa, spor medyası birkaç numara küçük ayakkabı vurur.
Dört, verdiğin kararları TFF dahil kimseyle tartışma.
Beş, mentorluk sisteminden kamplara mevcut yapı ve kişileri gönder, yeni bir ekip oluştur.
Altı, asla mevcut durumun diktiği elbiseyi giyme, yeni bir elbise diktir.
Yedi, yardım kampanyalarına katıl.
Sekiz, ülkemiz futbolcularını teşvik edici programlar geliştir.
Yoksa, yoksa yine Fatih Terim alkışları toplar, sen daha iyi olsan bile gözden çıkarılırsın.
YİNE Mİ BİZ
Bütün kremayı İstanbul yesin, şanı şöhreti, şımarıklığı İstanbul popçusu yaşasın.
Ve fakat.
New York Times, Avrupa’nın en iyileri 10’luk listesine Türkiye’den Ankaralı Ezhel’i koysun.
Başka da söyleyeceğim yoktur.
KENDİ OKURUMA NOT
O kadar çok talep geldi ki Twitter’da olmam için.
Şahsi olarak sosyal medya iletişimini doğru bulmasam da, kurumsal olarak müdür olduğum merkezin @au_ilaum adresini kullanmaya başladım.
Çünkü, son eğitimi itibariyle %100’lük memnuniyeti yakalayan kurumumuza dikkat çekmek istiyoruz.
AKLIMDA KALAN
Mezar taşı yazıları : Her şeyin değiştirilebildiği zamanlarda, değiştirilemeyeceğini bildiğin şeylere karar vermek zor. Annemizin mezarını yaptırıyoruz. Her şey tamam. Mezar taşına ne yazılmalı, hangi bilgi konulmalı bir türlü karar veremiyoruz. Yazının her gittiğimizde göreceğimiz, giden herkesin göreceği, bizden sonra da kalacağını bilmek işimizi zorlaştırıyor. Tüm metinleri kolayca yazan ben, yazı dersi veren ben annemin mezar taşında bir hiç, sıfır oldum çıktım. Başkaları gibi “Dün yoğun bakım, bugün yoğum bakın” ya da “Biz de gezerdik siz gibi, siz de geleceksiniz biz gibi” türü bir şey değil istediğimiz. Hem sade, hem yeterli, hem de annemize sevgimizi içeren yazı nedir? Kıssadan hisse; siz siz olun, şimdiden mezar taşınıza ne yazılacağına karar verip birine bırakın.