SEVGİ, MUHABBET OLSUN ŞİDDET OLMASIN…

Prof. Dr. B. Zakir Avşar

Prof. Dr. B. Zakir Avşar

Seçimler kapıya dayandı. Depremlerle gerilmiştik, şimdi bir de seçim sonrası kaygılarla geriliyoruz.

İktidar devam etmek istiyor, muhalefet iktidar olmak istiyor.

Yirmi bir yıldır kesintisiz süren iktidara karşı muhalefet bu seçimde pek çok partinin bir araya gelmesiyle büyük bir blok oluşturdu.

İlk defa kendisini kazanmaya yakın görüyor.

İktidar da muhalefete karşı ilk kez zorlandığı bir seçime giriyor.

Muhalefet bloku kazanmak konusunda o kadar arzulu ki, iktidarla hareket edenlere yönelik yoğun bir ikna çabası içinde olması yetmezmiş gibi, kendileriyle birlikte olmayan diğer muhaliflere yönelik olarak da muazzam bir baskı uyguluyor. “Ya çekilin, ya da gelin birlikte hareket edelim” diyor…

Siyaset bu, elbette uzun yıllar sonra yakalayabileceğinize inandığınız bir iktidar iklimi oluşmuş ise bu neviden baskıları da mübah görebilirsiniz,  ancak demokrasinin insanların bu denli baskı altına alındığı, herkesin mutlaka aynı yönde hareket etmeye zorlandığı bir rejim olmadığını da unutmamak lazım…

Soldan sağa kendi iradeleriyle veya pragmatik nedenlerle biraraya gelen partilerin ittifakı seçmenleri tarafından tasvip görüyorsa, seçim sonrası için devam edecek bir uzlaşı zeminini de yakalamışlar ise elbette kabul edilebilir.

Hiç kimse bu partilere “Siz niye bir araya geldiniz, dağılın…” deme hakkına sahip değildir.

Ancak, kurulan ittifaklarda yer almamak tercihlerini kullanan siyasal oluşumlara da “Sen niye bizimle değilsin!” deme hakkı da kimseye verilmemiştir.

Şöyle bir gerekçe olabilir mi: “Bizimle olmayanlar, bize katılmazlarsa seçimi kaybederiz, kaybedersek de sorumlusu katılmayanlardır…”

O zaman size katılmayanlar da size dönüp şunu deme hakkına sahip olmazlar mı: “Madem biz olmadan kazanamıyorsunuz, o zaman gelin siz bite katılın…”

Öyle ya, kazanmayı bu kadar çok istiyorsanız ve onlar olmadan mümkün değil ise gidin siz onlara katılın… Haklılar elbette…

Ayrıca, siz ittifak kurdunuz, soldan sağa birbirinin dün birbirlerini eleştirenleri ve hatta birbirinin boğazını sıkanları bu gün yan yana getirip, uzlaştırdınız, barıştırdınız diye herkes kendi siyasal iddiasından, idolojik dünyasından kopup sizinle mi olmak zorunda?

Bu kadar bağnazca, hazımsızca işler demokrasiyi zedeler…

Bir diğer önemli husus, gerçekten anlamsız ve toplumu geren, kamplaştıran sorumsuz cümlelerle siyaset yapılmak istenmesi…

Bu ülkede hiçbir seçim son seçim değildir. Olmaz. Olmayacaktır.

Bir sanatçı çıkıyor, “Bu seçimde de kazanamazsak bu son konserimiz olur….” diyor.

Niye kardeşim, yıllardır bu iktidar var, sen konser veriyorsun ve üstelik sanatçı olarak tanınman bu iktidar dönemine rast gelmiş…

Yaşın kaç, başın kaç… İktidarı istememene, karşı olmana karışmam, normal. Herkesin karşı olma, taraftar olma hakkı vardır. Senin de…

Ama niye son konser olsun…

Bu kadar keskin, kamplaştırıcı konuşulur mu?

Bir genç kız çıkıyor, eğer iktidar devam ederse 15 Mayıs’tan itibaren giydiklerini giyemeyeceğini söylüyor…

Muhtemeldir ki, yaşı 21 bile değil. Kendisi doğmadan evvel iktidar olmuş insanlar şimdiye kadar kıyafetlerine müdahil olmamışlarsa, niye sonrasına müdahil olacaklar?

Bu nasıl bir şartlandırılmadır ki, insanları böylesi gereksiz, yanlış ve hoşgörüyü, kardeşliği torpilleyen tartışmalara itebiliyor?

Lütfen, seçimlere çok az bir zaman kaldı.

Daha yumuşak bir dil, daha aklı başında bir rekabet olsun.

Sert, kutuplaştırıcı, kamplaştırıcı, ötekileştirici mesajlar yerini kardeşliğe bıraksın.

Taşlı, sopalı saldırılar olmasın.

Şiddet hiçbir türü ile olmasın.

Ne fiili, fiziki, ne de sözel…

 

 

 

Diğer Yazıları