Sevilay Yılman, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum'a siper oldu!
Habertürk gazetesi yazarı Sevilay Yılman, Ertuğrul Özkök’ün referandumdan hemen önce Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum hakkında yazdığı yazıyı "karakter suikastı" olarak yorumladı.
Ertuğrul Özkök, Başdanışman Uçum'un referandum öncesi, "Halk gümbür gümbür devrim yapıyor. Halk kendi devletini kurmak için adım atıyor" sözlerini eleştirmiş ve "eski solcu" olmasına atıfta bulunarak, "Çok genç yaşta devleti yıkmaya azmetmiş bu danışman şimdi de şahsi ajandasını uygulamaya çalışıyor" diye yazmıştı.
Bu sözlere çok sert tepki gösteren Yılman, Özkök hakkında, "Sandık ki gerçekten farklılaştı, değişti. Demek ki dilediği o özürler, “Zamanın ruhuna ayak uydurduğum için yanlış yaptım” deyip af dilemeler falan hepsi hikâyeymiş." ifadelerini kullandı.
İşte o köşe yazısı;
* El insaf! Pes!
Aslında en iyi bildiği iştir ama uzun zamandır yapmıyordu. Sandık ki gerçekten farklılaştı, değişti. Demek ki dilediği o özürler, “Zamanın ruhuna ayak uydurduğum için yanlış yaptım” deyip af dilemeler falan hepsi hikâyeymiş.
Değişmemiş adam. Dün ne idiyse bugün de aynı. Sıkıştığı anda, çok gerek duyduğunda pekâlâ kalemiyle bildiği o en iyi işi, yani karakter suikastını yine yapabiliyormuş.
Merak ettiniz kimden bahsediyorum diye değil mi? Kimden olacak; “Kürtçe bir şarkı söyledim. Buna klip çekecek bir babayiğit arıyorum” dediği için Ahmet Kaya gibi bir değeri, genel yayın yönetmeni olduğu gazetesinin manşetinden “bölücü, terörist, vatan haini” şeklinde yaftalayıp infaz eden ve Kaya’nın yok edilmesinin önünü açan, ama yıllar sonra yaptığı bu haksızlığın hesabı kendisinden sorulduğunda pişman olduğunu söyleyip af dileyen beyefendiden bahsediyorum. Yani Ertuğrul Özkök’ten...
YAZMAK ELZEM OLDU
Aslında bu yazıyı ABD dönüşü, yani geçen cumartesi uçaktayken yazmaya karar vermiştim. Ancak araya referandum girdi, olmadı. Olmayacaktı da belki. Fakat muhteremin dün, cumartesi günü başlattığı suikastı devam ettirdiğini görünce bu yazıyı yazmak da benim için elzem oldu.
Konu Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum...
Uçum’un adını bu köşede okumuştunuz. Referandumun ilk başladığı dönemlerde birkaç kez konu etmiştim kendisini. Anayasa değişikliğini en yalın, en doğru biçimde anlatabilen nadir hukukçulardan biri olduğunu sizlere aktarmış ve “Evet” blokunun kampanyada Uçum ve onun gibi bu değişikliği bire bir içselleştirmiş kişilerin halka bu değişimin nedenlerini ve sonuçlarını anlatması gerektiğini yazmıştım.
Gerçekten de çıktığı her TV programında, gazetecilere verdiği her röportajda yaptığı açıklamalarla kafalardaki soru işaretlerine en çarpıcı ve aydınlatıcı cevaplar verenlerin başında geldi Mehmet Uçum.
Ben de bu değişikliğin neden ve niçinlerini birçok gazeteciyle birlikte ilk Mehmet Uçum’dan dinledim. Daha kampanya startı verilmeden anlatmıştı meselenin özünü ve sonrasında da biz gazetecilerin sorularına açıklıkla cevap vermişti.
Adım gibi eminim, şu yazdıklarıma o toplantıya katılmış bütün meslektaşlarım da imza atacaktır. Belki Özkök de o toplantıya katılmış olsaydı, Uçum için “Gençliğinde solculuk yapan bu adamın asıl derdi, o dönem yapamadığını yapmak. Çok genç yaşta devleti yıkmaya azmetmiş bu danışman şimdi de şahsi ajandasını uygulamaya çalışıyor” gibi insafsızca, ipe sapa gelmez yorumlar yapmazdı.
MESELE ALGI YARATMAK
Gerçi böyle diyorum da kendi kendimi kandırıyorum. Sonuçta bunu yapan, bu insafsızlığa imza atan Ertuğrul Özkök. Sicili belli... Montaj yapılmış bir fotoğrafı Hürriyet’in birinci sayfasından utanmadan yayınlatıp Ahmet Kaya’yı PKK ile irtibatlı göstererek vatan haini ilan ettiren o değil mi!
Kaldı ki Uçum, kendi grubunun TV’si CNN Türk dahil çıktığı programların tamamında bize anlattıklarının aynısını en yalın ve doğru biçimde anlatmıştı zaten.
Ama mesele algı yaratmak, kafaları bulandırmak. Yoksa kendisi de çok iyi bilir, “devletin kurucu değerler ve temeller üzerinde demokratik yeniden inşası” ile “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkma”nın aynı şey demek olmadığını. Mesele çarpıtma olunca demagoji bunun geçerli metodu. Tıpkı eskiden de yaptığı gibi.
Öyle olmasa, bir insan, 12 Eylül faşizminin işkenceli sorgularından henüz 15 yaşında bir ortaokul öğrencisiyken geçmiş bir gencin, o günkü politik tercihlerini diline dolayarak bugününe saldırabilir mi! Bu yolla karakter suikastı yapabilir mi!