Sosyal medya kullanırken...
Herkesin söyleyeceği sözleri vardır. İnsanlar yaşarlar, çalışırlar, okurlar, seyahat ederler, deneyim kazanırlar, düşünürler, fikir üretirler ve paylaşmak isterler. Bu doğaldır. Gereklidir de…
Sosyal medya insanların bilgi, birikim, deneyim ve düşüncelerini paylaşabilmeleri için büyük kolaylıklar getiriyor. Klavye ve parmaklar düşünceleri paylaşmak için yetiyor.
Sıradan insanların paylaşımları kendi evrenlerinde kalsa da, çok sayıda takipçisi olan veya önemli görevlerde bulunan ve sözleri toplumsal açıdan önem taşıyan kişilerin paylaşımları bir anda büyük kitlelerce öğreniliyor.
Bu bakımdan siyasetçilerin, kültür ve sanat dünyasında olanların, bilim insanlarının, ticaretle uğraşanlarının, gazetecilerin, diplomatların ve kamu kurum ve kuruluşlarının kendi kamuoylarına veya farklı kitlelere ulaşmaları için çok tercih ettikleri mecralar oldu sosyal medya.
Onun içindir ki, Trump bazen hepimizin istihza ile karşıladığımız ama kendisi açısından amacına ulaşan bir sürü tweet ile ülke yönetiyor…
Trump’tır ne yapsa yeridir, alıştık. Ancak, bazı görevlerde tweet üzerinden mesaja alışmak gerekli mi, değil mi, bunun üzerinde biraz durmak gerekiyor…
Şimdi tweetlerle yapılanlar önceki yıllarda yetkili kişiler arasında basın üzerinden konuşmak biçiminde gelişirdi. Yine eleştirilir ve yakışık almadığı ifade olunurdu.
Anayasa Mahkemesi’nin bir sayın üyesi, ikidir tweetleri ile yoğun bir tartışma iklimine dahil oluyor. Anayasa Mahkemesi demokrasiye bağlılık açıklaması yapmak zorunda kalıyor. Buna gerek var mıydı?
Yargıçlar kararları ile konuşur. Elbette yargı kararları ile ilgili değişik değerlendirmeler ve tartışmalar olur. Bunun içindir ki, her mahkemenin bir üstü, itiraz mercileri üretilmiştir.
Yargıçların herhangi bir şekilde polemik ortamlarında kalmaları, haklı veya haksız karşılarındakilere cevap yetiştirmeye çalışmaları yargının mehabeti ile uyuşmaz.
Yargıçların muhatapları siyasetçiler değildir. Siyasetçilerin veya diğer insanların yargı kararlarını eleştirme hakları vardır. Yargının kendilerine yönelik eleştirilere cevapları yine kararları ile ortaya çıkar, çıkmalıdır.
Yargıçların kişisel tweet hesaplarından da olsa politik anlamlar çıkacak mesajlar paylaşmaları ise hiç kabul edilemez. Kişisel hesaplarından hobi veya sanata, kültüre dair paylaşımları olabilir ama iş günlük siyasetin girdaplarına girmeye gelince bu yakışık almaz…
Yargıçların önlerine gelmesi ihtimali bulunan hususlarda bile önceden kanaat açıklamaları “ihsası rey” kabul edilir ve doğru bulunmaz.
Hal böyle olunca, iki tweeti ile ülke gündeminin en bilindik isimleri arasına katılan sayın Anayasa Mahkemesi üyesinin eleştirilmesi elbette normaldir. Gereklidir. Zorunludur.
Sıradan bir insan değildir, Prof. Dr. titri bulunmakla birlikte şu anda kürsüsünde bir akademisyen değildir.
“Şahsi tweet hesabım diye olayı geçiştirecek, kasdım bu değildi” türünden düzeltmeler yapabilecek bir konumda bulunmamaktadır.
Bu neviden düzeltmelere gidemeyecek kadar yüksek mevkilerdedir ve bulunduğu mevkiin sorumlulukları “özür dilemeyi” dahi kaldırmayacak kadar çoktur.
Kaldı ki, ilk tweeti de bir siyasal polemik içerse de, belli bir “humor” düzeyinde kabul edilebileceği düşüncesiyle hoş görülse bile, ikinci tweetindeki “ışıklar yanıyor” metaforu toplumsal bellekte çok kötü bir yere ve çağrışıma sahiptir.
En üst yargı organının bir üyesinin, üstelik akademik olarak da üst noktalarda bulunmuş bir insanın bu konularda kuşku yok ki çok daha fazla hassas olması beklenir. Aksi takdirde kendisine yöneltilen her türlü eleştiriye katlanması, hatta kendisine yapılan istifa önerisine olumlu bakması demokrasimiz açısından da, yargının saygınlığı yönünden de kaçınılmaz olacaktır.