Şu an Süper Lig'de takım çalıştıran FETÖ'cü teknik direktör kim?

Spor medyasının önemli ismi İbrahim Seten, Superhaber'den İzzet Çapa'ya konuştu. Seten, "Süper Lig teknik direktörlerinden biriyle ilgili FETÖ şüphesi var." açıklaması büyük bir tartışmanın da fitilini ateşledi...

Dün gece oynanan Beşiktaş - Napoli maçının ardından İbo’yla telefonda konuştuk. Kim mi İbo? Spor dünyasının çok yakından tanıdığı, bir sürü gazetede spor yöneticiliği yapmış, şimdilerde ise Vatan Gazetesi’nin Spor Müdürü olan İbrahim Seten.…

Kısa bir hal-hatırdan sonra iki çenesi düşük, maçtan girdik spor medyasının ahvalinden çıktık. Yılmaz Erdoğan’ın kulakları çınlasın, onun cebinde kelimeler varsa, benim de telefonumda röportajlar…

Valla kendi gazetesine bile maç yorumu yazmayan İbo, benim için uzun bir Napoli maçı değerlendirmesi bile yaptı. Bana da sizlerle paylaşmak kaldı. Buyrun efendim noktasına, virgülüne dokunmadan anlattıkları…

021120161209337151453_3.jpg

FENERBAHÇE VEYA GALATASARAY OLSA İKİ MAÇTA DA NAPOLİ’DEN PUAN ÇIKARAMAZDI

Beşiktaş'ın geçen sezonun ikinci yarısından itibaren yarattığı bir aura var futbol dünyasında. Yıllardır futbol izlemekten mesleki deformasyona uğramış biri olarak artık her maça tahammül edemiyorum; maç ve takım seçiyorum.

Örneğin taraftarı olduğum Fenerbahçe bana futbol keyfi açısından yavan geliyor. Avrupa maçları dahil hep belli bir skalanın altında kalıyorlar.

Oysa Beşiktaş'ın maçlarını izlemek ben ve birçok başka takım taraftarı için bir keyif haline geldi.

Napoli maçından önce Beşiktaş'ta yaşanan Caner ve Talisca sakatlıkları, Oğuzhan'ın henüz toparlanmış olmaması nedeniyle hücum açısından epey zorlanacağını öngörmüştüm. Haydi daha açık söyleyeyim; cumartesi günü Juventus'a yenilirken bana beton gibi bir takım izlenimi veren Napoli, açık favorimdi.

Beşiktaş akılcı ve efektif futboluyla, bu seneki her Avrupa maçında olduğu gibi beni gene şaşırttı.

Gençlerbirliği maçında yediği golle iki puanın gitmesine sebep olan kaleci Fabri, önemli kurtarışlarıyla gecenin adamlarından biri oldu.

021120161245254948391_3.jpg

Kalabalık ve ısırgan Napoli orta sahasıyla iyi baş eden Tolgay da Beşiktaş'ın önemli silahlarından biri haline geldi. Zaten Napoli'nin hocası, en çok onu beğenmiş. Penaltıdan golü atan Quaresma da dün gece çok tutkuluydu ama bir türlü istediği pasları alamadı. Maç boyunca saydım, sol kanatta dokuz kez önüne top istedi; ancak nerdeyse hepsi karavanaydı. Toplar ya yüksekten arkasına gitti ya da göbeğine.

Kaleye dikine gidebilen dünyadaki ender oyunculardan biri olan Quaresma'nın özellikle Avrupa maçlarında daha verimli kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Pas gelmedikçe o da oyuna küsüp sinirleniyor çünkü.

Takımı bir kenara bırakırsak 40 bin kişinin doldurduğu Beşiktaş tribünlerini izlemek bile başlı başına keyif.

Hakem Clattenburg da bu atmosferden etkilenmiş olabilir, çünkü penaltı bana göre cömert bir düdükle geldi. Bu sezon ikinci defa canlı olarak izledim Beşiktaş'ı. Bir puanı hak ettiler, gol sonrası rehavete kapılıp Hamsik'i unutmasalar üç puan bile alırlardı. Grubun en kuvvetli takımından iki maçta dört puan almak her babayiğidin harcı değil. Şöyle söyleyeyim; Fenerbahçe veya Galatasaray olsa, o iki maçta da Napoli'den puan çıkaramazlar, hatta fark yerlerdi.

KULÜP YÖNETİCİLERİNİN GAYRIRESMİ MAAŞA BAĞLADIĞI İSİMLER OLDUĞUNU DUYUYORUM

* ‘Türk sporu temiz mi?’ sorusunu ekranlarda herkes tartışıyor, peki muhabirinden yöneticisine Türk spor medyası temiz mi?

Türk spor medyasının temiz olabilmesi için öncelikle özgür olabilmesi gerekiyor. Sporu bırakın, medya özgür mü sorusunun karşılığı da kocaman bir hayır. O zaman "Spor medyası temiz mi?" sorusunu da gereksiz kalıyor benim için.

Tanıdığım gazetecilerin hepsi dürüst, kendi alanlarında kariyer yapmış, kendilerini kanıtlamış isimler. Ama korkarım ki, herkes böyle değil. Yöneticilerin gayrı resmi maaşa bağladığı isimler olduğunu da duyuyorum. İstediği haracı alamayınca gazetesinden o yöneticiye söven adamları da görüyorum. Benim kriterim net; o tarz isimleri bünyemde barındırmıyorum, hatta selam bile vermiyorum.

“Spor medyası çok temiz" falan diyecek durumda değilim. Yine de bu haldeyken bile, ısmarlama yazı yazan, şirket kurup kendi müşterilerini pohpohlayan, onların rakiplerine çamur atan, kalemini para sayma makinesi gibi kullanan magazin medyasından daha iyi durumda olduğumuz kesin.

KEŞKE BAŞKANLIĞA ALİ KOÇ GELSE DE FENERBAHÇE YEREL OLMAKTAN KURTULSA

* İbo bildiğim kadarıyla senin yıldızın da birçok başka meslektaşın gibi Aziz Yıldırım’la bir türlü barışmaz. Nedir bu aranızdaki ‘yüzyıl savaşları’nın alamet-i farikası?

Ben onu sevmem, o da beni sevmez. 14 yıl önce kendisiyle aramdaki bir polemiğe eski karımı karıştırdığı ve bizi medyanın önüne attığı için selamı sabahı kestim. O günden beri de hiç konuşmadım. Gördüğüm yerde de selam vermedim.

Sürekli bel altı saldırılardan şikayet eden biridir Aziz Bey. Ama bu yöntemi en çok o kullanır. Onunla ilgili pek çok kez bel altı vurma şansım oldu ama ben onun bana yaptığı gibi bel altına inmedim. Bundan ötürü de kendimi takdir ediyorum.

Sevmiyorum ama Fenerbahçe başkanı olarak saygı duyuyorum. Son 3-4 senedir çok kötü yönetim gösteriyor. Keşke başkanlığa Ali Koç gelse de Fenerbahçe futbolda yerel olmaktan kurtulsa.

021120161245384944056_3.jpg

DİNÇ BİLGİN 32 YAŞINDAYKEN BANA SABAH’IN BAŞINA GEÇMEMİ TEKLİF ETTİ

* Duyduğum kadarıyla çalıştığın bütün yayın yönetmenleri seni spordan alıp, yazı işlerinde daha önemli pozisyonlara getirmek istemiş. Ama sen inatla 25 senedir yan çizip kendi kulvarında kaldın. Yazı işleri denizine atlamaya mı korktun, yoksa spor medyasında tanınmış olmanın verdiği avantajları kaybetmeyi mi göze alamadın?

Denizden korkan bu gemiye binmez İzzet. Küçüklüğümden beri hep genel yayın yönetmeni adayı olarak gördü beni patronlar. İlk olarak Dinç Bilgin, 32 yaşındayken bana Sabah'ın başına geçmemi teklif etti. Sonraki patronum Zafer Mutlu da bana hep o yönde telkinlerde bulundu.

Başkalarına baş döndürücü gelebilir bu teklifler ama ben kısaca sporu sevdiğim, patronlara güvenmediğim, gazete yönetimlerinin hep kaygan zeminde olduğunu düşündüğüm için sıcak bakmadım. Kendimi bozmak istemedim açıkçası. Bugünkü medyaya ve arkama bakınca da çok yerinde bir karar verdiğimi düşünüyorum.

* Fatih Altaylı geçtiğimiz günlerde Fikret Orman için “Birinin Fikret Orman’a haddini bildirmesi lazım” dedi. Sen ne diyorsun buna?

Vallahi o birileri Fatih Altaylı'ya haddini bildirdiği gün, sıra Fikret Orman'a da gelir elbet… Bunu niye dediğini bilmiyorum, takip edemedim. Köşelerden, ekrandan başkanlara grandiyöz tavırlar takınmanın modası geçmedi mi artık?

Bu akımın ‘son mohikanı’ Hıncal Abi olarak kalsa, Fatih Abi de bıraksa bu eleştiri tarzını ne güzel olur. Sert eleştiriyle kahvehane nobranlığı arasındaki ince çizgiyi aşmak, bu kadar kolay olmamalı…

HAK VAR, RAHMET VAR YILDIRIM DEMİRÖREN’İ İNSAN OLARAK KARDEŞİM GİBİ SEYİVORUM

* Konuya vakıf olmadığını anladım çünkü Altaylı “Galatasaray’dan biri çıkar, bizim işlerimize niye karışıyorsun der” anlamında söylemişti o sözleri. Neyse konu uzamasın, o Fatih Bey’le Fikret Orman’ın meselesi… Gelelim patronuna… Kendisi aynı zamanda Futbol Federasyonu Başkanı. Bu durum senin için bir avantaj mı, yoksa handikap mı?

Nesi avantaj olabilir ki Allah aşkına! Yıldırım Demirören benim çok sevdiğim bir aile dostumdu gazeteyi almadan önce. Birbirimize başkalarını şaşırtacak derecede yakın bir hitap şeklimiz vardır. Ama günün sonunda o Federasyon başkanı.

Bir kulüp aleyhine yazarsın, yönetimi ondan hesap sormaya kalkar. Hakemini eleştirirsin "TFF Başkanı o hakemi gözden çıkardı" diye algılanır. Futbolcuyla ilgili tweet atarsın, futbolcu arayıp şikayet eder; "Başkanım senin gazetenin müdürü nasıl böyle yapar" diye. Haber yaparsın "Demirören yaptırdı, çünkü işine geliyor" diye propaganda yapılır. Çekilecek çile değil…

Ben de bir yöntem geliştirdim. Hem onu sıkıntıdan kurtarmak hem de kendimi üzmemek için ne yazı yazıyorum, ne de ekrana çıkıyorum. Bir nevi mesleki olarak ölü taklidi yapıyorum. Hak var rahmet var, gazeteyi, federasyonu bırakır; yarın ne olur bilinmez ama şu değişmez, Yıldırım Demirören'i insan olarak kardeşim gibi seviyorum.

* Son günlerin spor medyasındaki en popüler tartışma konusunu sana sormazsam olmaz. Ali Koç son dakika adaylıktan vazgeçer mi?

Hayatta vazgeçmez, geçmesin de... Ali Koç'u yakından tanırım, çok da severim. Koç Ailesi’nin önemli bir ferdinin bu aşamada, böyle kritik bir kararı tüm parametreleri değerlendirmeden, tüm riskleri hesap edip göze almadan açıklaması beklenemez.

Aziz Yıldırım inat etmese Ali Koç çoktan başkan olmuştu zaten, kaldı ki şu an gönüllerin başkanı. Onun başkan olmasını istemeyen Fenerbahçeli ya Aziz Yıldırım'ın organik adamıdır ya da gizli Galatasaraylıdır..

ERTUĞRUL ÖZKÖK BENİ ÜÇ KEZ PATRONUMDAN İSTEMİŞ AMA O ZAMANKİ PATRONUM VERMEMİŞ

* Adın defalarca Hürriyet’in spor müdürlüğü için geçti. Ama amiral gemisinin bu önemli koltuğuna bir türlü oturamadın…

Eskidendi onlar… Ertuğrul Özkök'ün fantezisiydi. Kendi ifadesine göre beni üç kez istemiş, o zamanki patronum vermemiş. Keşke vermezken bana da sorsaymış ama kendi aralarında bonservisimde anlaşamamışlar korkarım.

021120161245494944717_3.jpg

Hürriyet Spor 5-6 senedir ehil ellerde, yakın arkadaşım Mehmet Arslan bu işi benden çok daha iyi yapıyor. Kendisini mesleki anlamda takdir ediyorum, ki kolay kolay kimseyi etmem. Şu an için böyle bir soruya cevap vermek bile zül geliyor bana…

ŞİKE DAVASI SIRASINDA BİRİLERİ FETÖ’NÜN SIZDIRDIĞI BİLGİ VE DOSYALARLA “KARPATLAR’IN MARADONA’SI” ROLÜNE BÜRÜNDÜ

* Görüyoruz ki FETÖ denen şey hayatın her alanına sızmış. Peki spor medyası ve cemaat ilişkisini senin gözünden anlatsana. Yok mu hiç FETÖ’cülerin spor medyası ayağı?

Hiç duymadım, olsa bilirdim. Ama şu oldu tabii… Özellikle şike davası zamanı bir takım insanlar türeyip FETÖ'nün kendilerine sızdırdığı bilgi ve dosyalarla konjonktürel olarak "Karpatlar'ın Maradona'sı" rolüne büründü.

Sonra hepsi teker teker sahneden kayboldu. Bir parantez açayım, Zaman Spor'da çalışanların çoğu da o gazete yönetimine mesafeli, halim selim, o ideolojiden çok uzak, iyi niyetli insanlardı.

Onların TSYD'den falan atıldıklarını öğrendim, içim acıdı; yazık olmuş. Spor servisleri zaten genelde siyasete girmezler, giremezler…

* Bir takım futbolcular FETÖ operasyonunda yakalanıp hapse girdi. Bazıları da yurtdışına kaçtı. Sence onlarla sınırlı mı futbol dünyasındaki bu yapılanma?

İki süper lig kulübünün teknik direktörüyle ilgili bu konuda ciddi iddialar var İzzet.. Biri çalıştığı kulüpten ayrıldı, akıbeti ne oldu bilmiyorum. Ama şu anki Süper Lig teknik direktörlerinden biriyle ilgili FETÖ şüphesi var. Doğru mudur, değil midir zaman gösterir. Kimsenin de günahını almak istemediğim için isim vermeden konuşuyorum yoksa öznesiz konuşmak pek tarzım değildir. SuperHaber Özel Röportaj

GÜNÜN VİDEOSU

Dilan Polat'ın hayranı pes dedirtti: Cezaevine girdiğinizde kalp krizi geçirdim!

Dilan Polat cezaevine girince kalp krizi geçirdiğini söyleyen hayranı, Polat ile bir araya gelince ağladı.