21’inci yüzyılda ortalama bir okul öğrencisi, 1950’lerin başında akıl hastanesinde yatan bir akıl hastasının kaygılarına, endişelerine ve ruh haline sahip.
Her on yılda çocuklardaki ve yetişkinlerdeki kaygı seviyesi düzenli olarak büyüyor. Bunun birkaç sebebi var:
Artık sosyal kısıtlamaları eskiden olduğu kadar dikkate almıyoruz. İşimizi sıklıkla değiştiriyoruz, so9syal organizasyonlarda eskisi kadar yer almıyoruz, daha geç evleniyor ve yalnız başımıza daha çok vakit geçiriyoruz.
Refah, zenginlik ve mükemmel ilişki gibi pek çok şey istiyoruz, ancak nasıl görünmemiz gerektiği, partnerimizin nasıl davranması gerektiği gibi konularda gerçekçi olmayan düşüncelere sahibiz.
Kazalar, savaş, kargaşa, politik çekişmeler, vb. çok fazla kötü haber alıyoruz. Bunlar bize kendimizi kötü hissettirdiği gibi dünyanın da tehlikeli bir yer olduğunu düşünmemizi sağlıyor.