Suriyelileri niçin sevmeliyiz?
Star gazetesi yazarı Fadime Özkan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriyelilere yönelik vatandaşlık açıklamasının ardından başlayan tartışmalara farklı bir açıdan bakıyor.
İşte Fadime Özkan'ın köşe yazısı;
Önce El-Cezire Türk’ten Sümeyye Ertekin’in haberiyle tanıdık Rami Ali’yi. Sonra Ülke TV’de Suriyeli çocukların eğitim sorununu konu edindiğimiz İnce Fikir’de konuğumuz oldu Rami. Sonra da Cumhurbaşkanımızın değerli eşi Emine Erdoğan’ın Suriyeli mülteciler için verdiği iftarın pek kıymetli misafirlerinden oldu. Güzel bir konuşma da yaptı o akşam.
Rami 12 yaşında, kendinden küçük iki kız kardeşi var. Annesi-babası işitme-konuşma engelli ama şükür ki çocuklarda sorun yok.
Üç yıl önce -diğer üç milyon Suriyeli gibi- can havliyle gelmişler Türkiye’ye. Korkuyla, kilometrelerce yürüyerek geçmişler sınırı. Şimdi güven içinde, Türkiye’ye minnet duyarak yaşıyorlar İstanbul’da.
Ama onların da -diğer üç milyon gibi- yaşadığı bazı sorunlar var. Ve bu sorunların başkalaşma riskine karşı hemen çözülmesi, Ankara’nın kendini yeniden organize etmesi gerekiyor.
Şu an mültecilerle ilgili pek çok konu 5-6 ayrı bakanlık ve AFAD arasında mekik dokunarak çözülmeye çalışılıyor. Zaman, enerji ve hedef kaybını önlemek için belki bir Göç-Entegrasyon Bakanlığı kurmak gerek.
Sivil toplumla AFAD arasındaki işbirliğinin yerelde en fazla iş kotarma potansiyeline sahip olan belediyelerle takviye edilmesi, belediyelerin mevcut mekan ve imkanlarını o il-ilçede bulunan Suriyeliler için de kullanması pek çok sorunu doğduğu yerde çözebilmek demek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “isteyen Suriyelilere vatandaşlık hakkının tanınacağını” müjdelemesi bu açıdan çok önemli bir adımdır. Çocukların okullaştırılması ise en acil olandır.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre şu an Türkiye’de bulunan Suriyeli nüfusu 2 milyon 715 bin civarı. Okul yaşındaki çocuk sayısı 992 bin, okula giden çocuk sayısı ise 330 bin. Üçte bir yani...
Halbuki çocukların acilen okullaşması, Türkçe öğrenmesi, eksik yıllar-dersler için takviye alması, savaşın ve kayıpların yarattığı travmalarla baş edebilmesi için bir müddet gözetilmesi gerekiyor.
Travma yaşamış, vatansız ve geleceksiz kalmış çocukları öfkenin ve terörün kucağına itmemek bilakis kazanmak bu bahiste Türkiye’nin en acil işi olmalı.
“Onun İşi Okumak” projesini yürüten gönüllüler Rami Ali’yi bir okulda değil bir tekstil atölyesinde bulmuşlardı mesela. 9 yaşından beri -üç yıldır günde 12 saat çalışıyordu Rami ve okul özlemi rüyalarının ve dualarının değişmez konusu olmuştu. Şimdi okullu oldu ama o durumda olan hala yüz binlerce çocuk var.
Türkiye “açık kapı politikası”yla, dara düşen Suriyeli kardeşlerine kucak açıp ekmeğini bölüşerek gerçekten çok doğru ve çok büyük bir iş yaptı. Avrupa’da koca koca devletlerin birkaç yüz bin mülteciyi almamak için attığı taklaları görünce o büyüklük daha da büyüyor.
Sadece insanlığı düştüğü yerden kaldırmakla kalmadı, yüzyıl sonra bölgeyi bu kez de etnik ve mezhebi fay hatları üzerinden bölmeye kalkan yeni Skyes Picot’a karşı Arap, Türkmen, Kürt, Süryani, Ezidi her dinden, mezhepten ve etnisiteden Suriyeli’yi içine alarak kendini aşıladı.
Önümüzdeki on yıllar boyunca Ortadoğu halklarını Şii-Sünni-Nusayri, Arap-Türkmen-Kürt diyerek birbirine kırdırmak ve Türkiye’ye sızdırmak isteyenlere “durun bakalım orada, biz Türkiye’den iyilikten başka şey görmedik” diyecekler, inşallah.
Yüzyıl önce Osmanlı İmparatorluğu parçalanıp da Kafkaslardan Balkanlardan söküle söküle gelip Anadolu’da birleşildiği, bir millet olunduğu gibi Suriyeli kardeşlerimizle de akrabalığımız artacak, gen havuzumuz gelişecek, zamanla dallarımız köklerimiz birbirine karışacak.
Dualarıyla göğümüzü gönlümüzü genişletti, varlıklarıyla ülkemizi soframızı bereketlendirdi Suriyeliler. Beş yıldır aralıksız süren saldırılardan yara alsak da sapasağlam çıkışımızda elbet onların dualarının da payı var.
Bayramınız mübarek ola.